EÄŸitim
Naylonlaşan hayatlarımız: Naylon faturadan naylon diplomalara-Fatma Barbarosoğlu
Follow @dusuncemektebi2
Öylesine yoğun bir iş bölümü toplumu olduk ki, bizim yerimize düşünen, acı çeken, eğlenen, ödev yapan, tez yapan, kariyer yapan başkalarını ikame etmekte hiç gecikmedik. Uzaktan bakınca robot gibi görünüyoruz belki ama. Eh o kadarcık kusur kadı kızında da olur değil mi?
Ne kadar çok naylon var hayatımızda.
Kaplar kacaklar, sandalyeler, masalar, halılar, kilimler, kıyafetler...
Gördüğümüz her şey, dokunduğumuz her şey naylon olunca biz de naylon oluyoruz.
Aklımız naylon, fikrimiz naylon. Kalbimiz naylon.
Uzaktan bakınca ışıltılı parlak renkli; idrak etmesini bekleyince saldırgan, süfli, sorumsuz, nadan.
Naylon kalplerimiz, naylondan bedenlerimizi içinde tıpırtısını bekliyor.
Lakin azıcık bir zorlamada eğilip bükülüyoruz. Acık bir darbede yamuluyoruz.
Aldığımız plastik/ naylon sandalyeler iki mevsim sonra yamuluyor, yamulmasını seviyoruz çünkü onu atıp yerine yenisini alacağız. Gözümüz yorulmuştu kullanıp attığımızın yerine yenisini getireceğiz, o zaman gözümüz gönlümüz açılacak. Bir enerji gelecek üstümüze. Ne kadar sürecek enerjimiz? Bir kaç saat ya da bir kaç gün. Sonra bitecek o enerji. Yeni bir hayat enerjisi için yeni bir şeyi atmayı düşüneceğiz. Onu atınca yerine yenisi gelecek yenisi gelince bize de birkaç vakitlik hayat enerjisi gelecek.
Nesneler naylon, ilişkiler naylon, kariyer basamakları naylon.
Bir zamanlar naylon faturalar vardı hayatımızda. “Hayali ihracatçılar” vergi iadesi almak için ihraç etmedikleri halde sanki pek kıymetli ürünler ihraç etmiÅŸMÄ°Åž gibi yapardı.
Naylon faturalarla hakiki para kazanmak o kadar kolay olunca naylon diplomalarla hakiki kariyer kazanmanın da yoluna düştü sen benim kim olduğumu biliyor musungiller.
PerÅŸembe günü profesyonel ofislerin yazdığı “bilimsel tez” haberine karşılık telefonlarım susmadı. Görüşümü merak ediyorlardı.
Görüşümü merak edenler, şaşırmamı bekliyordu.
Üzgünüm şaşıramadım. Çünkü ben o ilk şoku 2003 Haziran'ında yaşamıştım.
Beni arayan muhabirleri o yazıya yönlendirdim.
Müsaadenizle tekrar yayınlıyorum. Buyurun:
“Ödev yapılır/diploma verilir”
Camlarda yazılar görürsünüz. Börekçi camında: Sabahları çorba bulunur. Tamircide: Ayakkabı, çanta tamir edilir. Pastanelerde: Pasta siparişi alınır. Yakında okulların kapısında şöyle bir ibare göreceksiniz. Yani kralın elbiseleri gibi görebilenler görecek: Diploma verilir.
Ãœniversite yıllarında her kırtasiyede “Tez yazılır ve ciltlenir” ibaresini gördükçe, “yazılır” fiilini hiç kötü manaya çekmedim. Saflığıma verin! Öğrencinin yerine baÅŸkalarının profesyonelce tez yapıp teslim ettiÄŸini ve geçimini sırf bu yüzden saÄŸladığını bilmiyordum. Naylon tez kavramı henüz yabancımdı. Tez yazılır ibarelerinin bazılarının, öğrencilerin el yazısı ile yazılmış tezlerinin daktilo/bilgasayara geçirilmesi manasına gelmediÄŸini öğrendiÄŸimde çok acı bedeller ödeyerek yaptığım doktora tezim, burnumun direklerini bir kere daha sızlattı.
Naylon tez yazmalarının ilk ve ortaokula kadar indiÄŸini ÅŸu dakikalarda öğrenmiÅŸ bulunuyorum ve bu yazıyı içimin taÅŸlaÅŸması pahasına yazıyorum. Öğrencilerin internetten ödev indirdikleri malumunuzdur. Öğretmenleri de biliyor zaten. Benim bahsettiÄŸim bundan farklı. Ä°lk ve orta okullara ödev hazırlayarak kendine araba almış bir kızdan bahsedilince neye uÄŸradığımı bilemedim. Muhitinde son derece tanınan biriymiÅŸ “ödev yapılır” ibaresinin muhatabı olan genç hanım. Ansiklopediden birkaç paragraf, ortasına bir resim, bilgisayar çıkışı ve ödev hazır. Bu arz-talep dengesi beni dehÅŸete düşürdü. Hazırlanan ödevlerin rayici beÅŸ milyondan baÅŸlıyor. Ders notu düşük öğrenciler, notlarını yükseltmek için, dönem ödevi alıp doÄŸruca seri imalat ödev hazırlayan yere gidiyorlar. Nekka para okka ödev üzerinden alış-veriÅŸ tamamlanıp, öğretmenin huzuruna varılıyor. Öğretmenler, profesyonel “ödev yapıcının” elinden çıkmış ödeve nasıl bir muamelede bulunuyor...? Bilemiyorum.
Bizim gençliÄŸimizde, tam edebiyat hocalarının istediÄŸi gibi roman özetleyip, tip tahlili, ana fikir, yazarın hayatı gibi bütün bilgilerin liseli bir gencin algı düzeyine göre hazırlandığı “yardımcı ders kitapları” vardı. Ama hocalar “külyutmaz”, bir yazar elinden çıkmış özeti takdim eden öğrenciyi tahtaya çıkarıp romanı bir de sözlü olarak özetlemesini isterlerdi.
Sanayileşmeyi gerçekleştirememiş, vaktinde iş bölümünü icra edememiş bir toplum olabiliriz. Ama eksiklerimizi telafi etmekte de üstümüze yoktur.
Öylesine yoğun bir iş bölümü toplumu olduk ki, bizim yerimize düşünen, acı çeken, eğlenen, ödev yapan, tez yapan, kariyer yapan başkalarını ikame etmekte hiç gecikmedik. Uzaktan bakınca robot gibi görünüyoruz belki ama. Eh o kadarcık kusur kadı kızında da olur değil mi?
Böyleydi tam 14 yıl önce yazdığım yazı. Ne oldu? Kim ilgilendi?
Hiç kimse!
Henüz yorum yapılmamış.