YaÅŸam
Yaşadıklarımızdan ne öğreniyoruz?
İnsan yaptığı hatalardan, başına gelen olaylardan ders almayı bilmez mi? İnsan hatalarından öğrenir elbette. İnsan, düşünür ve ibretle kendine bakmayı bilirse aynı hataların kendini tekrar eden girdabından çıkabilecek güç ve imkandadır.
Tuba Karacan
Geriye dönüp baktığınızda hep aynı sorunlarla imtihan edildiğinizi düşünür müsünüz? Hep aynı yerlerden yara aldığınızı fark ettiğiniz, hep aynı vefasızlıklarla karşı karşıya geldiğiniz, kendinizi hep benzer hayal kırıklıklarını yaşarken bulduğunuz olur mu? Neden hep aynı acılar gelir bulur bizi? İnsan yaptığı hatalardan, başına gelen olaylardan ders almayı bilmez mi?
Ä°nsan hatalarından öğrenir elbette. Hatta, yanlış yapma korkusu neredeyse hayata dair ilk öğrenmelerimizdendir. Yeni yürümeye baÅŸlamış, dış dünyayı keÅŸfetmek için sabırsızlanan küçük bir çocuk düşünün. Etrafında gördüğü her ÅŸeye nasıl bir iÅŸtiyakla yaklaÅŸtığını hatırlayın. YetiÅŸkin dünyasına ait deÄŸerli-önemsiz, tehlikeli-güvenilir, dokunulabilir-dokunulamaz kavramlarına meydan okuma konusundaki cesaretine bir bakın. Büyürken çevresindekilerin onu korumak adına verdiÄŸi mücadelenin, çocuÄŸu nasıl zayıflattığını, nasıl bağımlı ve güçsüz bir insan yavrusuna dönüştürdüğünü de ibretle tefekkür edin. Åžimdi; “sen yapamazsın, sen düşünemezsin, sen seçim yapamazsın” cümleleriyle yetiÅŸmiÅŸ birinin kendine güvenmiyor olmasını yadırgayabilir misiniz? Her davranışı eleÅŸtirilen, hep akranlarıyla kıyaslanan, ilgi ve merakları küçümsenen bir yetiÅŸkinin hangi durumda ne hissettiÄŸini fark edemiyor olması ÅŸaşırtıcı gelir mi?
Yıllar içinde; hayatı tecrübe etmekten daha anlamlı başka bir heyecanın olmadığı o yaşlardan, suçluluk duygusuna ve pişmanlığa dönüşen yaşanmışlıklara işte böyle geçiyor insan. Seçimlerinden, zevklerinden, becerilerinden emin olamadığı gibi duygularından da emin olamıyor. Hangi durumda ne hissediyorum, neye ihtiyacım var, ne yapmak istiyorum sorularına cevap ararken bile başkalarının onayına ihtiyaç duyuyor. İnsan kendinden uzaklaştıkça, kendine yabancılaştıkça hayatı, suçluluk ve pişmanlık arasında dokunuyor.
Sonra ne mi oluyor? Karşılaştığı problemlerde kendi duygularından fazla, nasıl davranırsa onay alacağına odaklanıyor. O an neye ihtiyacı olduğundan çok, ne yaparsa karşı tarafın ne kadar mutlu/mutsuz olacağı ile ilgileniyor. Hayatı insanları cezalandırmak ya da mutlu etmek üzerine kurgulamaya başlıyor. Yanlışla kırdığı vazonun suçluluğu içinde, hala sevilmeye devam edip etmediğinin onayını annesinin gözlerinde arayan küçük bir çocuğa dönüşüyor. Bir kere sevdiklerini kaybetmemek için hiç hata yapmaması gerektiğini öğrendikten sonra, insan aynı hataların kısır çaresizliğinden kurtulamıyor.
Yaşayarak öğrendiklerimizi hiç unutmuyoruz. Olayları unutsak da o an hissettiğimiz duygular kalıyor gönül hafızamızda. Bu yüzden bıçak yarası geçer ama dil yarası geçmez der eskiler. Yanlışlıkla kırdığımız vazoyu unutuyoruz ama utanç ve suçluluk yapışıp kalıyor üzerimize. Ne niyetle tercihler yaptığımızı unutuyoruz ama pişmanlık hiç gitmiyor içimizden. Sonra da yanımızda biri olmadan üzerimize hırka bile alamıyoruz. Hiç ilgi duymadığımız okullarda okuyor, hiç sevmediğimiz işlerde çalışıyoruz. Hiç heyecan duymadığımız kadınlarla ve erkeklerle evleniyor, yine birileri mutlu olsun diye o evlilikleri sürdürüyoruz. En önemli kararlarımızın sorumluluğunu omuzlarına bıraktığımız kişileri suçlayarak geçiyor ömrümüz. Pişmanlıklar ve hayal kırıklıklarıyla sürüyor. Başka türlü davranmanın sonuçlarını göze alamadığımız için verdiğimiz her karar, tekrar tekrar yaptığımız hatalara dönüşüyor.
Ne zaman yorulup, daha fazlasını taşıyamaz hale geliyor, o zaman duygularına kulak vermesi gerektiÄŸinin farkına varıyor insan. Geriye dönüp baktığında hep baÅŸkalarının tercihlerini yaÅŸadığını fark ettiÄŸinde içinde bulunduÄŸu sorunlar için yeni çözüm yolları geliÅŸtirebiliyor. GeçmiÅŸ deneyimlerin öğrettiÄŸi davranış alışkanlıklarından kurtulmayı baÅŸarıyor. Daha önce iÅŸe yaradığını düşündüğü için tekrar ettiÄŸi hatalarından vazgeçebiliyor. Vazoyu yanlışlıkla kırdıysa, sırf karşısındaki iyi hissetsin diye suçu üstlenmiyor. Ya da inkar edip tümüyle davranışının sonuçlarından kaçmıyor. Annesinin gözlerine bakıp, evet benim hatam diyebiliyor. Ãœzgünüm derken gözlerini kaçırmıyor. Bir yetiÅŸkin olduÄŸunda, artık karşısındaki kiÅŸinin kendisini sevmeye devam edip etmeme sorumluluÄŸunu ona bırakıyor. Sevilmeyi hak ettiÄŸinin farkına vardığında baÅŸka biri gibi olmak zorunda hissetmiyor. Yıllarca kendini kıyaslamayı öğrendiÄŸi, o hiç olmayan kiÅŸiyle bağını koparabiliyor. Ä°nsan öğrenen, unutan, sonra yeniden öğrenen, yeniden unutan ve hep bildikleriyle, alışageldiÄŸi gibi davranmayı seçme zaafı gösterebilen bir varlıktır. Ve kulunu en iyi bilen Yaratıcı’nın sonsuz bir merhametle hatırlatmaktan vazgeçmediÄŸi gibi; insan “aklederse eÄŸer” eÅŸref-i mahlukattır. Düşünür ve ibretle kendine bakmayı bilirse aynı hataların kendini tekrar eden girdabından çıkabilecek güç ve imkandadır.
Kaynak: Dünya Bülteni
Henüz yorum yapılmamış.