Sosyal Medya

Güncel

"Bugün dünyanın ötekisi; bir türlü entegre edilmeyen, hep dışarlıklı kalan Müslümandır!"-Kemal Sayar

Bugün dünyanın ötekisi; bir türlü entegre edilmeyen, hep dışarlıklı kalan Müslümandır ve bu haliyle de konfor peşindeki zihinlere, mükemmel bir düşman imgesi sunar. O saflığı tehdit eden kişidir. Ona hiç mi hiç benzemeyen bu yeni düşmanın kendisini her an rahatsız edebileceği inancı, Avrupa merkezli narsistik öznelliğin görünmez bir veçhesini oluşturur. ‘Ya benim gibi ol, ya da benden uzak dur’ diyen bir öznellik; değişik propaganda ve telkin yöntemleriyle zihinleri iğdiş eder. Saflık ve tehlike. Bir şey yer değiştirdiğinde, saflığı bozma istidadı taşır ve tehlike teşkil eder. Yoksul Afrikalılar veya Suriyeli göçmenler ne vakit ki sınırları geçer ve refah ülkelerinden ufacık bir pay talep eder, hemen tehlikeli bulunur ve yüz geri edilir.



Avrupa’nın Ä°cadı adlı kitabında Gerard Delanty, Avrupa kimliÄŸinin DoÄŸu’nun reddi ve inkarı üzerine kurulu olduÄŸunu söyler. Bugün neredeyse bütün Avrupa, sokaktaki özgürlük söylemlerine raÄŸmen, aÅŸikar veya gizli bir ırkçılıkla boÄŸuÅŸuyor. Bu ırkçılık, Almanya veya Hollanda’da Türk/ Arap/ Müslüman öğrencilerin yükseköğrenim hakkının kısıtlanmasından tutun, Müslümanların bir zamanlar Nazilerin Yahudilere reva gördüğü untermensch (altinsan) kategorisine hapsedilmelerine kadar, deÄŸiÅŸik tonlarda kendini gösteriyor.
 
Bugün dünyanın ötekisi; bir türlü entegre edilmeyen, hep dışarlıklı kalan Müslümandır ve bu haliyle de konfor peÅŸindeki zihinlere, mükemmel bir düşman imgesi sunar. O saflığı tehdit eden kiÅŸidir. Ona hiç mi hiç benzemeyen bu yeni düşmanın kendisini her an rahatsız edebileceÄŸi inancı, Avrupa merkezli narsistik öznelliÄŸin görünmez bir veçhesini oluÅŸturur. ‘Ya benim gibi ol, ya da benden uzak dur’ diyen bir öznellik; deÄŸiÅŸik propaganda ve telkin yöntemleriyle zihinleri iÄŸdiÅŸ eder. Saflık ve tehlike. Bir ÅŸey yer deÄŸiÅŸtirdiÄŸinde, saflığı bozma istidadı taşır ve tehlike teÅŸkil eder. Yoksul Afrikalılar veya Suriyeli göçmenler ne vakit ki sınırları geçer ve refah ülkelerinden ufacık bir pay talep eder, hemen tehlikeli bulunur ve yüz geri edilir.
 
“Ä°deolojik açıdan Avrupa (ve onu oluÅŸturan ulus-devletler), Müslüman göçmenleri tatmin edici bir ÅŸekilde temsil edilemeyecek ÅŸekilde inÅŸa edilmiÅŸtir” der Talal Asad. O yüzden, “Avrupalı kimliÄŸi söylemi Avrupalı olmayanlar hakkında duyulan endiÅŸelerin bir semptomudur”. Avrupa’nın derin bilinçaltında, “barbar, öteki” olarak yaÅŸayan Müslüman, asla onun bir parçası olamaz, ancak birlikte yaÅŸanabilecek bir ötekidir. Biz ve onlar bir arada yaÅŸayabiliriz, ancak biz biziz, onlar da onlar. Yine de Müslüman göçmenlerin üstün aydınlanma deÄŸerlerine tabi olmaları, “yüksek Avrupalı deÄŸerler”i kabul etmeleri, Avrupa uygarlığına asimile olmaları beklenir.
 
Artık açıktan açığa sorulması gereken bir soru: Holokost/Soykırım tarihin seyr-ü seferinde bir yol kazası mıydı yoksa Batı ÅŸiddetinin bir ÅŸahikası mı? Enzo Traverso, Nazi ÅŸiddetinin kökenlerini araÅŸtırdığı kitabında bu soruya cevap arar. Nazi suçları, çokları bizi aksine inandırmaya çalışsa da,  tarihin içinde bir Big Bang patlamasıyla, kendiliÄŸinden, durduk yerde ortaya çıkmadı. Liberal Avrupa modernleÅŸmesinin bir ÅŸahikası, bir tepe noktası olarak da okunabilir Holokost. Nazi rejiminin ayak izlerini geriye doÄŸru takip ettiÄŸinizde, temerküz kamplarının ta kökünde, Avrupa modernleÅŸmesinin yarattığı bir dizi olgunun kesiÅŸimi görülür: Öldürmenin sanayileÅŸmesi, ölümün gayrı insanileÅŸtirilmesi ve kolonyalist zihniyet  Nazi barbarlığına giden yolun taÅŸlarını çoktan döşemiÅŸtir. O yüzden Nazi suçları Batı tarihinde bir sapma veya bir anomali deÄŸil; teknik, kültürel ve ideolojik öncülleri olan doÄŸal bir uÄŸraktır. Yani gaz odaları ‘uygarlıkta bir mola’ deÄŸil bizatihi o uygarlığın yüzlerinden biridir. Nazi kamplarında adına Muselmann denen biçareleri hatırlamadan edemiyor insan. Müslüman. Zayıf düşürülmüş, insanlıktan çıkarılmış, ölümü bekleyen, secdeye varır gibi bir halde olduÄŸu için Müslümana benzetilen kiÅŸi. Solingen’de barbarların yaktığı Türk, sınırdan yüz geri edilen Suriye’li bugünün ‘Muselmann’ıdır. Ölüm kamplarını ve Muselmann’ı aynı uygarlık üretmiÅŸtir ve bugün o uygarlık kendi deneyim dünyasıyla doÄŸrudan ilgili olmayan eylemlere karşı ahlaki kayıtsızlığa da alıştırmaktadır müntesiplerini. Nasıl kanlı bir geçmiÅŸ hissediÅŸ mesafesinin uzağına yerleÅŸtiriliyorsa, bugünün kurbanları, ‘yeni Muselmann’lar da görüş mesafesinin uzağına yerleÅŸtirilerek ahlak askıya alınıyor.
 
Bundan iki asır önce Kant ‘misafirperverlik hakkı’ndan bahsediyordu. Misafirperverlik, ona göre bir dünya cumhuriyetinin potansiyel katılımcıları olarak görülen bütün insanlara ait bir haktır, ev sahibinin bir ihsanı, cömertlik veya hayrı deÄŸildir. Şöyle der: ‘Misafirperverlik, bir yabancının, baÅŸka bir ülkeye geldiÄŸinde düşmanca muamele görmeme hakkını ifade eder. Söz konusu yabancıyı ülkede ağırlamayı reddetmek mümkündür; ÅŸayet bu, yabancının mahvolmasına yol açmayacaksa. Ancak yabancı barışçı bir biçimde davrandığı sürece, ona düşmanca muamele gösterilemez’.  Ä°nsanlar, yeryüzünün ortak sahipleri oldukları için bu hakka sahiptirler ve birbirlerinin varlığına hoÅŸgörülü olmak zorundadırlar.
 
Günümüzün potansiyel suçlusu ‘yabancı’dır ve Avrupalı ulus devlet, ancak ondan arınarak, onu sınır dışı edip yanına yaklaÅŸtırmayarak suçu önleyebileceÄŸini iddia ediyor. Etnik nefret ve ayrımcılık, müreffeh Batılı öznenin güvenlik kaygısına eklemleniyor ve buradan bir haklılık politikası üretiliyor. Öyle ya, yabancı suç makinası ise, bizim güvenliÄŸimiz, ona duyduÄŸumuz merhameti önceler! ‘Modern egemen gücün nihai cezası’ der Zygmunt Bauman, ‘birini insanlıktan muaf tutma hakkı olarak ortaya çıkar’.
 
Avrupa’da dışarıdan gelenlere yönelik öfke ve nefretin tanımlayıcı özelliÄŸi yerlicilik. ‘Önce Avusturya! Önce Almanya! Önce Hollanda!’ Yerlici hareketlerin istediÄŸi ÅŸey Avrupa’nın bütün yabancı etkilerden arındırılması, özellikle de ‘yabancı’ Ä°slam dininden kurtarılmasıdır. Ä°ÅŸin kötü tarafı bu tür ahlaksız taleplerin aşırı sağın tekelinden çıkarak, giderek resmi politikalara dönüşmesi. Yeni yurttaÅŸlık sınavları ve bütünleÅŸtirme politikaları, Batı Avrupa toplumlarında neyin kabul edilebilir davranış olduÄŸunun öğretilmesinden ‘daha üstün’ Aydınlanma (seküler) deÄŸerlerine dayalı fikirlerin benimsetilmesine kadar, geniÅŸ bir yelpazede uzanır. Asimilasyona dayalı azınlık politikalarıyla hükümetler, çok kültürlülük ve çoÄŸulculuÄŸa yönelik aşırı saÄŸ saldırısını meÅŸrulaÅŸtırır ve eÅŸitliÄŸi, kültürel benzeÅŸlik üzerine inÅŸa eder. Kahrolsun farklılık, yaÅŸasın benzeÅŸlik!  Burada ana fikir, ancak aynı olursak eÅŸit olabileceÄŸimizdir. Asimile olmayanların dışlanmasını teÅŸvik eder hükümetler, aşırı sağın yerlici bakış açısını meÅŸrulaÅŸtırır ve sınır dışı edilme yahut yurttaÅŸlık hakkını reddetme yoluyla, onları temel insani haklardan mahrum bırakır. Yutamadığın lokmayı kus!  Göçmen artık kapatılması ve etkisizleÅŸtirilmesi gereken bir insandır.
 
Irkçı bakışa göre Müslüman, sadece içerideki düşman olarak terörle olan savaşında Avrupa’yı zayıflatmaz ama aynı zamanda, Ä°slami norm ve deÄŸerlere baÄŸlılığıyla da Avrupalılık mefhumunun kendisini tehdit eder. Yurtseverlik kılığı altında anti-Ä°slam ırkçılığı, çok kültürlü dokuyu tahrip ediyor ve birlikte yaÅŸama pratiklerinin  altını oyuyor. Asimilasyon, bir dizi zecri uygulamayla icbar edilir. YurttaÅŸlık kanunları güvenlik eksenli olarak yeniden tanımlanır, zorunlu dilbilgisi ve yurttaÅŸlık sınavları getirilir, cami heyetleri için davranış kodları oluÅŸturulur ve Müslüman kadınlar için giyim kuÅŸama dair bazı kısıtlamalar getirilir. Barbar öteki, önce barbarlığın bütün alametlerinden arındırılmalıdır. Hiç bitmeyen bir uygarlık misyonu.
 
Ahlak, ötekine karşı duyduÄŸumuz sorumlulukla baÅŸlar. Ne tarih görülmeyecek kadar uzaÄŸa gidebilir, ne de insan.  Her birimiz bir baÅŸkasına ötekiyiz. Avrupa kendi karanlığıyla yüzleÅŸmeyi baÅŸardığı gün, bize ders vermeyi düşünsün. O zamana dek, bizim bu örgütlü riyakârlıktan öğrenecek bir ÅŸeyimiz yok.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.