ZemahÅŸerî (ö. 538/1144), Mu’tezile kelam ekolüne mensup bir müfessirdir. Bu büyük müfessir yaÅŸadığı dönemde Hârizm bölgesindeki nüfusun büyük çoÄŸunluÄŸunu Türklerin oluÅŸturmasından dolayı bazı araÅŸtırmacılarca Türk asıllı kabul edilir. Kendi çağına atıfla “Tefsir ilmî yerlerde sürünüyor” diyen ZemahÅŸerî’nin olgunluk çaÄŸlarında Mekke’ye gelip Kâbe’nin civarına yerleÅŸerek iki yıl dört ay kadar bir zaman zarfında telif ettiÄŸi el-Keşşâf geleneksel olarak dirayet tefsiri kategorisinde deÄŸerlendirilir, hatta bu kategorideki tefsir literatürünün zirve noktası kabul edilir. Bakara 2/2. ayetin yorumunu, “Rabbim bizleri kelamının esrarını daha iyi anlamaya, incelikli manalarını kavramaya ve muhtevasını hayata taşımaya muvaffak kılsın” ÅŸeklindeki niyaz ifadesiyle tamamlayan ZemahÅŸerî, Ehl-i Sünnet dünyasında zaman zaman öldürülen fakat asla hakkı yenilmeyen bir yiÄŸit olarak görülür, dolayısıyla el-Keşşâf da tefsir sahasında bir bakıma “magnum opus” muamelesi görür. Nitekim Fahreddîn er-Râzî’den Elmalılı M. Hamdi Yazır’a kadar sayısız Sünnî müfessirin temel baÅŸvuru kaynaklarından biri el-Keşşâf tefsiridir. Hatta Osmanlı ilim ve medrese geleneÄŸinde en çok okunan/okutulan Tefsîru’l-Beyzâvî (Envâru’t-Tenzîl) adlı eser tabiri caizse el-Keşşâf’ın Sünnî-kelâmî paradigmaya uyarlanmış varyantı gibidir.
el-Keşşâf özellikle dilbilim ve belagat eksenli yorum açısından mükemmel bir tefsirdir. ZemahÅŸerî’nin okuyucularla bir nevi empati kurarak zihinlerde belirmesi muhtemel istifham ve itirazları soru-cevap tarzında izah ettiÄŸi bölümlerin önemli bir kısmı gerçekten bakir mazmunlar içerir. Ä°lmîlik kaygısı taşıyan her yeni tefsir çalışmasında da mutlaka el altında bulundurulması gereken el-Keşşâf Tefsiri bugün itibarıyla Türkiye Yazma Eserler Kurumu BaÅŸkanlığı’nca yürütülen ilmî faaliyetler kapsamında Türkçe’ye çevrilmektedir. Bu çalışma “KeÅŸÅŸaf Tefsiri” adını taşımakta ve hâl-i hazırda çevirinin ilk iki cildi yayımlanmış bulunmaktadır. Yazma Eserler Kurumu BaÅŸkanlığı ilahiyat ve dinî ilimler alanında Ä°bn Sinâ, Ä°bn Haldûn, Seyyid Åžerif el-Cürcânî ve daha birçok büyük âlimin muhalled eserlerini de Türk okuyucusuyla buluÅŸturmak gibi önemli iÅŸlere imza atmaktadır. Bu vesileyle hem kurum yetkililerine hem de bu deÄŸerli ilim-kültür hizmetine destek verenlere yürekten teÅŸekkür etmek lazımdır. el-Keşşâf Tefsiri özelinde ise baÅŸta tercüme çalışmasının editörlüğünü yürüten ve bu iÅŸe çok ciddi bir ilmî emek sarf eden deÄŸerli kardeÅŸim ve meslektaşım Prof. Dr. Murat Sülün ile eserin çevirisini üstlenen Prof. Dr. Necdet Çağıl, Prof. Dr. Ömer Çelik, Prof. Dr. Adil Bebek, Yrd. Doç. Dr. Muhammed CoÅŸkun ve diÄŸer kıymetli meslektaÅŸlarım da takdir ve şükranla anılmaya layıktır.
Gerek dil gerek imla ve ifade açısından “Keşşâf Tefsiri” adlı çeviri hakikaten güzel bir ilmî çalışma hüviyetindedir. Lakin beÅŸer hata ve nisyan ile malul bir varlık olduÄŸundan, çeviride küçük çaplı bazı problemler de göze çarpmaktadır. Bakara 2/20. ayetin tefsirinde geçen “ed-delîlü aleyhi beytü’l-hamâse” ifadesinin, “Bunun delili hamâset beytidir” ÅŸeklinde çevrilmesi bu baÄŸlamda örnek verilebilir. Söz konusu ifadedeki “beytü’l-hamâse” tamlaması Arap edebiyatındaki bir ÅŸiir türüne (kahramanlık ÅŸiirlerine) deÄŸil, ünlü Arap ÅŸairi Ebû Temmân’ın el-Hamâsetü’l-Kübrâ (Dîvânü’l-Hamâse) adlı eserindeki bir beyte iÅŸaret ediyor olsa gerektir.
***
Türkiye Diyanet Vakfı Ä°slâm Ansiklopedisi’ndeki ZemahÅŸerî maddesini Doç. Dr. M. Suat MertoÄŸlu Hoca’yla birlikte yazmamız hasebiyle el-Keşşâf’ın çevirisinde, çorbaya tuz katkısı kabilinden olmak üzere Murat Sülün Hoca’ya Mülk, Kalem gibi birkaç Mekkî surenin çevirisini yapma taahhüdünde bulunduÄŸumu bu vesileyle belirtmek isterim. Bununla birlikte dinî ilimler alanındaki temel eserlerin Türkçeye çevrilmesine prensip itibarıyla pek sıcak bakmadığımı da söylemeliyim. Åžu an bazı bazı okurlarımızın, “Hocam, bu ne perhiz…” dediklerini duyar gibiyim. Lütfen, müsaade buyurun, meseleye hem menfi hem müspet açıdan bakılabileceÄŸini ifade edeyim. Meselenin menfi tarafı ÅŸudur: MeÅŸhur hadis mecmualarının Türkçe’ye çevrilip geniÅŸ okur kitlesiyle buluÅŸturulması neticesinde gördük ki temel dinî eserlerin tercümeleri birçok okuyucu tarafından fetva metinleri gibi kullanılmaktadır. Daha açıkçası, bazılarımız, sözgelimi Buhârî’nin el-Câmiu’s-Sahîh’inin Türkçe çevirisini okurken fıkhî muhtevalı bir hadisin tercümesinden hareketle bal gibi ictihadda bulunup yepyeni hükümler kurmaktadır.
Meselenin müspet tarafına gelince, bu konuda birçok ÅŸey söylenebilir. Fakat Türkiye Yazma Eserler Kurumu BaÅŸkanlığı’nca yürütülen ilmî faaliyetlerle yakından ilgilenen İçiÅŸleri eski Bakanı Sayın Efkan Ala’nın özel bir sohbet sırasında bizimle paylaÅŸtığı ÅŸu çarpıcı deÄŸerlendirme, “Ä°ÅŸin bu yönünü hiç düşünmemiÅŸtim” dedirtecek türdendir: Ä°bn Sinâ, ZemahÅŸerî gibi büyük âlimlerin eserlerini Türkçe’ye tercüme ettirip memleket sathındaki tüm il ve ilçe kütüphanelerine gönderdiÄŸimizde, sözgelimi yüz bin kiÅŸi kütüphane raflarındaki bu eserleri temaÅŸa etse, on bin kiÅŸi eliyle dokunsa, bin kiÅŸi birkaç sayfa karıştırsa, yüz kiÅŸi kısmen okusa, on kiÅŸi bu eserlerle ilgili olarak ilmî çalışma yapsa ve nihayet sadece beÅŸ kiÅŸi daha ileri düzeyde ilmî çalışmalara koyulsa dahi bu bizim için çok büyük bir kazançtır.
Henüz yorum yapılmamış.