Kürsü
Bursa Ulu Camii / Hilal TAKMAZ
Bursa Ulucami’yle ilgili nette biraz araÅŸtırma yapınca pek çok efsaneye rastladım. Bunlardan bazıları halk arasında ve yazılı kaynaklarda o kadar çok tekrarlanmış ki artık bir tür darb-ı mesel halini almış. Millet olarak tarihi, hikayeler üzerinden okumayı seviyoruz çünkü. Geçen gün bir arkadaşım dedi ki; “Osmanlılar da bizim gibi normal insanlardı, yaÅŸadılar ve gittiler. Her ÅŸeyi abartmaya ya da her olayın altında ilahi bir ÅŸeyler aramaya gerek yok bence”. Onun gibi düşünen pek çok insan olabilir. Fakat yine de resmi tarihin tekdüze ve sıkıcı anlatımına karşın sözlü gelenekten gelen rivayetlerle bezenmiÅŸ bir anlatım beni her zaman cezbetmiÅŸtir. Bu nedenle camiyle ilgili hikayelerden bazılarına bu yazıda yer vermek istiyorum.
Caminin yapılış hikayesi bu rivayetlerden en yaygın olanıyla baÅŸlıyor. Devrin padiÅŸahı Yıldırım Bayezid Han’dır. Haçlıların Ä°stanbul’u almak için Anadolu’da ilerlediklerini haber alır. EÄŸer savaÅŸ zaferle sonuçlanırsa o zamanki payitaht olan Bursa’ya 20 cami yaptırmayı vaad eder. NiÄŸbolu önlerinde haçlı ordusu durdurulur ve Osmanlılar büyük bir galibiyet kazanır. SavaÅŸ ganimetleriyle birlikte ÅŸehre dönüldüğünde, padiÅŸahın damadı olan Emirsultan hz. “Hünkarım 20 cami yerine 20 kubbeli bir cami yaptırın” diye teklifte bulunur. Bunu uygun bulan Yıldırım Bayezid Han, NiÄŸbolu zaferinin anısına 1396 yılında Ulucami’nin temellerini attırır. 1399 da Osmanlının 100. kuruluÅŸ yıldönümünde cami tamamlanır.
Caminin mimarı Ali Neccar olarak bilinir. Ülkemizdeki camiler arasında iç cemaat yeri en geniş olanıdır. Selçuklu eserlerinde yaygın olan caminin içine şadırvan inşa etme geleneği bu camide de sürdürülmüştür. Şadırvanın üzerindeki kubbe açık bırakılarak hem yağmur sularının havuzda birikmesi hem de ışıklandırma sağlanmıştır. Son yıllarda bu kubbe camla örtüldüğü için artık yağmur sularını biriktirme işlevi görmüyor. Yine de yukardan gelen ışık şadırvanın suyunu turkuaz rengine boyuyor ve mükemmel bir görsel ziyafet sunuyor.
Ulucami’de en sevdiÄŸim ÅŸey şüphesiz bu ÅŸadırvandır. Hem güzelliÄŸi hem de caminin her köşesine ulaÅŸan su sesiyle insanın ruhuna hitap eder. Caminin ikinci en önemli özelliÄŸi de bir hüsnü hat sergisini andıran duvarlarındaki yazılarıdır. Ulucami’nin içinde 87’si sabit, 45’i levha halinde toplam 132 hat eseri bulunmaktadır. Evliya Çelebi’ye göre Ulucami; Bursa’nın Ayasofya’sıdır. Yine haklı çıkar Evliya.
Açıldığı günden itibaren büyük yangınlar ve depremler atlatmış olan Ulucami bugün bütün güzelliÄŸiyle ayaktadır. Ve her ziyaretimde kıyamete kadar baki kalmasını dilediÄŸim mabetlerin başında gelir. Ä°slam alimlerinin çoÄŸunluÄŸuna göre Bursa Ulucami yeryüzündeki 5. Kutsal Mabed’tir. Bunlardan ilki Mekke’deki Mescid-i Haram, ikincisi Medine’deki Mescid-i Nebevi, üçüncüsü Kudüs’teki Mescid-i Aksa ve dördüncüsü de Åžam’daki Emeviye Camii’dir.
Ulucami’nin taç kapısı ve ceviz aÄŸacından hiç çivi kullanılmadan kündekari teknikle yapılmış minberi birer ÅŸaheserdir. Minber Kainatı temsil eder. Ãœzerine güneÅŸ sistemi kabartma bir formla iÅŸlenmiÅŸtir. Gezegenler, güneÅŸe uzaklıkları ve büyüklüklerinin oranları doÄŸru olarak yerleÅŸtirilmiÅŸtir. O yüzyılda Batıda dünyanın yuvarlak olup olmadığı tartışmaları sürüp giderken, Ulucami’deki mihraba güneÅŸ sisteminin iÅŸlenmiÅŸ olması mümkün müdür sizce?
Caminin inÅŸa edildiÄŸi yıllarda mülki amir olan Kadızade Rumi Efendi, beceri ve bilgi alışveriÅŸi için 300 kadar sanat erbabını Tebriz’e göndermiÅŸ ve bir o kadar ustayı da oradan Bursa’ya getirtmiÅŸtir. Tebriz’den gelen kündekari sanatçılarının başı Abdülaziz oÄŸlu Mehmet’tir. Ä°ÅŸte yukarda bahsettiÄŸim minber onun ve ustalarının eseridir.
O dönem İslam ve Türk alimlerinin matematik ve gök bilimlerine yönelik ilminin Batıya nazaran hayli ilerde olduğu göz önüne alınırsa minberdeki kabartmaların güneş sistemini sembolize ettiği tezi pek te tutarsız değil bence.
Caminin içinde yer alan bir baÅŸka önemli eser minberin solunda asılı olan Kabe’nin kapı örtüsüdür. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır’ın fethi ve hilafetin Osmanlıya geçtiÄŸi dönemde getirilen bu örtü bizzat padiÅŸah tarafından Ulucami’ye hediye edilmiÅŸtir. Yıllar boyu Ulucami’yi defalarca ziyaret ettiÄŸim halde bu örtüyü fark etmemiÅŸtim. Geçen yıl her zaman olduÄŸu gibi yine caminin içinde şöyle bir tur attım. Bu örtünün önüne cam panolar koyup koruma altına almışlar. Belki de bu nedenle dikkatimi çekti. Yanındaki açıklamayı okuyunca neden önemli olduÄŸunu anladım.
Minberin saÄŸ tarafında, önünde Hızır as.’ın namaz kıldığına inanılan bir vav harfi var. O da cam pano ile koruma altına alınmış. Müftülük bu gibi hurafelere inanılmaması gerektiÄŸi konusunda uyarı yapsa da halk arasında bu inanış oldukça yaygın. Ve belki Hızır’a (as) rastlarım diye orada namaz kılanlar az deÄŸil. Hemen o vav’ın üstünde eski bir Kabe tablosu var. Üç boyutlu olan bu resimde Kabe’nin kapısı nerden bakarsanız bakın, size dönük duruyor.
Kaynaklarda Emirsultan olarak anılan Allah dostunun asıl adı Muhammed Åžemseddin’dir. Peygamber efendimizin soyundan gelmektedir ve Bursa’ya Türkistan’ın Buhara ÅŸehrinden gelmiÅŸtir. Yıldırım Bayezid’in kızı Hundi Hatunla evlenen Muhammed Åžemseddin, halk arasında Emirsultan olarak tanınıp sevilmiÅŸtir.
Emirsultan’dan daha önce Bursa’ya gelip yerleÅŸen ve her gün çarşıda somun satan biri daha vardı. Halkın Somuncu Baba dediÄŸi bu zat aslında büyük bir veliydi fakat henüz bilinmiyordu.
Günlerden bir gün Emirsultan hz. elinde bir çömlekle Somuncu babanın fırınına geldi, ekmeklerle birlikte çömlekteki yemeÄŸin piÅŸirilmesini rica etti. Somuncu baba çömleÄŸi fırına sürmeye çalıştı ama bir türlü sokamadı. Somuncu baba Emirsultan’a dönüp tatlı bir tebessümle “Anladım, bu iÅŸi bir tek sen baÅŸarabilirsin” dedi. Emirsultan küreÄŸi eline alıp çömleÄŸi fırına sürdü fakat fırın soÄŸuktu ateÅŸ yanmıyordu. Bu kez soran gözlerle bakma sırası ondaydı. Somuncu baba “bekle yemeÄŸin az sonra piÅŸer” deyip durumu açıkladı. Böylece birbirlerinin haline vakıf olan bu iki veli tanışıp dost oldular.
Ä°ÅŸte bu tanışmanın sonucu olarak caminin açılış günü Yıldırım Bayezid Han hazretleri Emirsultan’dan ilk hutbeyi okumasını rica ettiÄŸinde, o kendi yerine Åžeyh Ebu Hamideddin-i Aksarayi hz.ni geçirdi. Nam-ı diÄŸer Somuncu Baba o gün Fatiha suresinin 7 farklı tefsirini yaptı. Namaz bitince caminin üç farklı kapısından aynı anda çıktığı ve herkesin onu görüp elini öptüğü rivayet edilir. Veli olduÄŸu açığa çıktığı için Bursa’yı terk edip orada bir daha bulunmadı. Okuduklarım arasında en sevdiÄŸim bu oldu.
Son olarak kızlarla Ulucami’de yaÅŸadığımız bir anıyı anlatıp bitirmek istiyorum. Küçük çocukları camilere alıştırmanın, namazı sevdirmek için önemli bir adım olduÄŸunu düşünüyorum. Bu yüzden fırsat buldukça birlikte camilere gideriz. Cami adabını, cemaatle nasıl hareket edilmesi gerektiÄŸini de orada bizzat yaÅŸayarak öğrenirler. Bir gün Ulucami’de tek başıma namaz kılarken onlar biraz yaramazlık yapmış olacak ki yaÅŸlı bir teyze, ben selam verir vermez “hadi kızım al çocuklarını da git artık” deyip bizi kovaladı. Mahcup olup hızla uzaklaşırken bir yandan onları susturup durdurmaya çalışıyordum. Bu kez orta yaÅŸlı, mütebessim bir beyefendi bana “rahat bırak çocukları kızım, gülüp oynasınlar, çocuk onlar, burası onların da evi, gönüllerince eÄŸlensinler” dedi. Kendisi de o esnada mutluluk içinde dolaÅŸan torununu uzaktan izliyordu. Aynı anda iki farklı tavırla karşılaÅŸtık. Her ikisi de bizden. Her ikisi de gayet normal. Ben elbette ikinci muameleyi tercih ederim. Kendim de baÅŸkalarına aynı hoÅŸgörüyle yaklaÅŸmaya gayret ederim. Umarım camilerimiz hep çocuk cıvıltılarıyla dolup taÅŸar. Ve günü gelir, o çocuklar namazı seven Müslüman gençler olup bizi gururlandırırlar.
dusuncemektebi.com
Henüz yorum yapılmamış.