Sosyal Medya

Güncel

Kültür Şûrası'nın ardından: Kültürel kamu bir zorunluluktur - İsmail Kılıçarslan

Birbirinden farklı anlayışlara, birbirinden farklı bakış açılarına, birbirinden farklı ortamlara sahip olmamız içimize çekilmeye, birbirimizle iletişim kurmamaya neden olursa orada bir sıkıntı birikir. Birlikte iş yapabilme kabiliyetimiz ne kadar gelişirse adına 'kültürel iktidar' denilen meselede yol almamız o denli kolay olur.



Üçüncüsü büyük bir başarıyla düzenlenen Milli Kültür Şûra'sının hemen her anında aklımda bu cümle vardı: 'Kültürel kamu bir zorunluluktur.'
Ne demek kültürel kamu peki? Biraz uzun anlatacağım.
Bana kalırsa Türkiye'nin mevcut siyasal iktidarını açıktan yahut belirli bir mesafeden yahut zımnen destekleyen kültür-sanat insanlarının sayısı bir kamu, hem de hatırı sayılır büyüklükte bir kamu oluşturmaya yeterlidir. Dolayısıyla burada sıkıntı sayısal değil, davranışsaldır.
Kültür-sanat camiasını bir bütün olarak ele aldığımızda karşılaştığımız dört ana sorundan söz etmek mümkün. Birincisi, ufuk belirlemedeki dar bakış açımızdır. İkincisi eleştirel ahlakla mücehhez olmamamızdır. Üçüncüsü birlikte yol yürüme ahlakımızın zayıflığıdır. Dördüncüsü ise zan üzere hareket etmedeki maharetimizdir.
Bunları açmak gerekirse… Ufuk çizgisi, birinin ya da bir topluluÄŸun yapabileceklerini belirler malum. Ufkunuzu nereye koyduÄŸunuzu iyi belirlemeniz gerekir. Sözgelimi 'o yapıyor da ben niye yapmıyorum' cümlesi hastalıklı bir cümleyken 'o yapıyor, ben de yapmalıyım' cümlesi normal bir zihne iÅŸaret eder. Ä°deali ise 'onun yaptığına benim katkım, benim yaptığıma onun katkısı ne olur?' sorusuna cevap aranmasıdır.
Meseleniz iş üretmekse ve buna kabiliyetiniz varsa o işi üretmenin fırsatlarıyla dolu bir ülkemiz var artık. Ancak meseleniz başkalarının ürettiği işlere çomak sokup onlara haset etmekse bizden bir yol olmaz. Ne demek istediğimi daha da netleştireyim. Bugün kültür-sanat dünyasının belirgin sorunlarından biri 'mahfil' sorunudur. Mahfil olmayınca iş önce iletişimsizliğe, ardından çekişmeye, ardından da kavga etmeye dönmektedir ki bu sağlıklı bir gelişim tavrı değildir.
Eleştirel ahlak konusunda risk alarak bir örnek vereyim. Biz Yort Savul ekibi olarak İskender Pala hocayı sever, sayarız. Ancak sözgelimi İskender Pala'nın Hürriyet Gazetesi'ne verdiği söyleşide zikrettiği kimi cümlelere katılmama ve onları eleştirme hakkımızı da saklı tutarız. Bunu yapınca, üstelik bunu yaparken 'İskender Pala hocaya da cevap hakkı doğdu. Hem ekranımız hem dergimiz Cins buna açıktır' demişken İskender Pala'nın bize 'size hakkımı helal etmiyorum' demesini de anlayamayız. Her eleştirel yaklaşımda sanki bunu 'kasıtlı bir kötülük organize ediyormuşuz' gibi algılamanın bize bir faydasının olmadığı aşikârdır. Her şeyi susup içimize atmanın da bir manası yoktur. Eleştireceğiz birbirimizi. Yanılmak da mümkün olacak elbette eleştirirken. Ancak bunu dostluk bozmaya, hak meselesi yapmaya mahal verirsek açık söyleyeyim ki çürürüz.
Birlikte yol yürüme ahlakının zayıflığı ise başka ve tuhaf bir hastalığımızdır. Birbirinden farklı anlayışlara, birbirinden farklı bakış açılarına, birbirinden farklı ortamlara sahip olmamız içimize çekilmeye, birbirimizle iletişim kurmamaya neden olursa orada bir sıkıntı birikir. Birlikte iş yapabilme kabiliyetimiz ne kadar gelişirse adına 'kültürel iktidar' denilen meselede yol almamız o denli kolay olur.
Ve zan üzere hareket etme. Örneğin benim durmadan duyduğum bir cümle var: 'Ama sen şöyle şöyle demiş, böyle böyle yapmışsın.' 'E peki. Nerede demişim, nasıl yapmışım?' sorusunun cevabı da yok üstelik. Durmadan zan biriktiriyor ve zan üzere hareket ediyoruz. Böyle olunca da tanıdığımız, hatta daha da tuhafı hiç tanımadığımız insanlarla aramıza husumetler, kavgalar, yanlış anlaşılmalar giriyor.
Pekâlâ. Sorunları kendi zaviyemden tespit ettiğime göre 'kültürel kamu' ne demek, ona da gelebilirim. Bence 'kültürel kamu', ortak hedefler belirlemiş, bu hedeflere ulaşmak için zaman zaman bir arada, zaman zaman bağımsız olarak iş üretme kabiliyeti olan, Türkiye'nin mevcudiyetine ve istikbaline yönelik olarak sorumluluk almaktan kaçınmayan, bunu bir yol haritasına çevirmiş insan topluluğuna denir, denmelidir.
Türkiye'nin böyle 'kültür kamusu' kaynağı vardır. Bu kaynağı harekete geçirmeye niyetli bir ortamı vardır. Geriye kalan şeyse bu konudaki adımları hızla atmak için besmele çekmektir. Vakit küçük kavgalarla, basit zanlarla, uzaktan küskünlüklerle zaman kaybetme vakti değildir. Vakit, planlama, harekete geçme, sonuç alma vaktidir.
Milli Kültür Şûra'sı, bunun için gereken işaret fişeğini Türkiye'nin göğüne doğru salmıştır. Şimdi sorumluluğun büyüğü kültür çevrelerinin omuzlarındadır vesselam.
Ne diyordu Baltazar: 'Biz bize yeteriz lafzı kadar tehlikeli lafız yoktur hacı dayı. Bu ahlaktan kaçınıp yolu birlikte yürüyebilmektir mesele. Gerisi boş beleş.'

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.