Güncel
Mustafa Öztürk: İlmi tartışma adabı ve ahlakı
Follow @dusuncemektebi2
İlmî tartışma adabından biri, muarızın niyetini okumak ve söylemek istedikleri hakkında zanna dayalı yargı cümleleri kurmak değil, bizzat söylediği ya da yazılı metne döktüğü ifadelerin medlulleri üzerinde konuşmaktır. Dolayısıyla ilmî münazarada hedef saptırmak adab ve ahlaka mugayir bir davranıştır.
Zamanın ruhundan mıdır yoksa baÅŸka bir kışkırtıcı unsurdan mıdır, bilinmez; ama her nedense son günlerde ‘tarihselcilik’ adlı temcid pilavına kaşık sallamak isteyenler çoÄŸalmaya baÅŸladı. Belli ki bu meseleyle ilgili münakaÅŸalardan bir süre daha yakamızı kurtarma ÅŸansımız pek yok. Malumunuz, Sayın Ali Rıza Demircan birkaç gün önce Karar gazetesinde yayımlanan ve içerisinde ismimize açık atıf yapılan “Kur’an’ı anlamada tarihselci metoda itiraz” baÅŸlıklı bir yazı yazdı; ancak bu yazı ilmî tartışma adabı açısından tam bir faciaydı. Öncelikle belirtelim ki ilmî münazarada bir muallil (iddia sahibi), bir de sâil (iddia sahibinden delil isteyen) söz konusudur. Sayın Demircan’ın bize atfen eleÅŸtirdiÄŸi tarihselci perspektife ait görüş ve iddiaların delilleri gelenekteki referanslarıyla birlikte ortadadır. Ancak kendisinin bu görüş ve iddialara karşı ürettiÄŸi kıyaslar hem ÅŸekil hem muhteva bakımından arızalı olmasından dolayı maalesef ‘mugalata’ (yanıltıcı, hedef saptırıcı elfaz) tarzındadır.
***
Ä°lmî tartışma adabından biri, muarızın niyetini okumak ve söylemek istedikleri hakkında zanna dayalı yargı cümleleri kurmak deÄŸil, bizzat söylediÄŸi ya da yazılı metne döktüğü ifadelerin medlulleri üzerinde konuÅŸmaktır. Dolayısıyla ilmî münazarada hedef saptırmak adab ve ahlaka mugayir bir davranıştır. Ama gelin görün ki Sayın Demircan tıpkı ‘ördek fıkrası’ndaki gibi, bizim ‘Hava bulutlu’ dememizden, ‘Sen bana ördek dedin’ gibi bir sonuç çıkarmaktadır. Daha açıkçası, Demircan bizim söylediklerimizden ziyade, söylemediklerimiz üzerine deÄŸerlendirme yapmakta ve biz sanki, “Faiz helaldir; zina ve eÅŸcinsellik meÅŸrudur” demiÅŸiz gibi, “Ne yani, faizi, zinayı, eÅŸcinselliÄŸi meÅŸru mu sayalım?!” mealindeki tuhaf cümlelerle bizi ibâhiyecilikle suçlamaktadır. Ãœstelik bu suçlamaya ‘sakıncalı’ kaydını ekleyerek bizi hedef göstermek gibi bir iÅŸe de imza atmış olmaktadır.
Tarihselci yaklaşım çerçevesinde zina ve eÅŸcinsellik gibi konularla ilgili Kur’an ahkâmının toplumsal dinamiklere baÄŸlı deÄŸiÅŸken hükümler olarak deÄŸerlendirildiÄŸine dair bir iddianın somut ve sarih delillerle belgelenmesi gerekir. Aksi halde tarihselcilerin böyle bir iddiada bulunduklarını söyleyen kiÅŸi müfteri olarak anılmayı hak edecektir. Zina fiilini ispatta tıbbî ve teknolojik veriler Kur’an’da zikredilen dört çift gözün tanıklığı gibi delil sayılabilir demeyi yahut Ä°slam fıkhındaki cezai hükümlerde ÅŸekilden ziyade maksat/makâsıd üzerinde durmak gerektiÄŸini söylemeyi tarihselcilik eleÅŸtirisi adı altında zina ve eÅŸcinselliÄŸi mubah saymakla eÅŸ tutmak ilmî tartışma adabına yakışır bir davranış mıdır? Keza çok eÅŸliliÄŸin dinî ve ahlâkî deÄŸil, örfî bir mesele olduÄŸunu, tıpkı bugün Türkiye’nin farklı yörelerinde yaÅŸandığı üzere bir bölgede maruf görüldüğünde uygulanacağını, aksi halde kendiliÄŸinden rafa kalkacağını söylemek ÅŸayet tarihselcilikse, bu görüşü çürütmek adına, Almanya, Amerika, Fransa gibi ülkelerde her bir erkek ve kadının ömrü boyunca ortalama on beÅŸ cinsel partnerle iliÅŸki yaÅŸamasından dem vurmak ilmî tartışma ahlakı açısından izah edilebilir bir tutum mudur? Ayrıca Kur’an’da ve Ä°slam fıkhında fey’, nefel, humus, seleb, sâfî gibi birçok boyutu ve sayısız fer’î ahkâmı bulunan kıtâl ve ganimet meselesini, “Dünyada ordusu olmayan millet var mı? 20. asır iki dünya harbini yaÅŸamadı mı? Emperyalistlerin OrtadoÄŸu savaşı devam etmiyor mu?” gibi birkaç beylik cümleyle geçiÅŸtirmek ilmî açıdan herhangi bir anlam taşımakta mıdır?
***
Bütün bunlar bir kenara, Sayın Demircan tarihselcileri ‘geleneksel yapıyı eleÅŸtirmek’le suçlamaktadır. Fakat ne tuhaftır ki kendisi, ‘Kur’ân ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri’ isimli kitabında hem bütün geleneÄŸi sıfırlamakta, hem de Hz. Peygamber ve sahabe devri tatbikatını yok saymaktadır. Bununla da kalmayıp Talâk 65/4. ayetle ilgili hadis, tefsir, fıkıh, siyer kaynaklarındaki tüm bilgileri “ayetin ırzına geçmek” gibi çok çirkin bir ifadeyle yargılamakta ve sonuçta, “Ben bildiÄŸimi okumaya yeminliyim” dercesine tam bir modernist tavrı ortaya koymaktadır. Ergen dilini anımsatan bir dil ve üslupla temayüz eden katıksız modernist bir zihniyetle tam da bu türden çaÄŸdaÅŸ Kur’an üretme giriÅŸimlerine son dönemde çok sık rastlandığını ve bu çarpıklığın özellikle din sosyolojisi/psikolojisi alanında müstakil bir bilimsel araÅŸtırmayı hak ettiÄŸini bu vesileyle not etmek lazımdır.
Sonuç olarak, Sayın Demircan meseleyi ,“Zinayı mı meÅŸru kılalım, eÅŸcinselliÄŸi mi meÅŸrulaÅŸtıralım?” gibi hedef saptırıcı argümanlarla ele almak yerine tarihselci diye eleÅŸtirdiÄŸi ‘aziz kardeÅŸleri’nin söyledikleri ve yazıya döktükleri fikirleri keÅŸke ilmî olarak çürütmeyi deneseydi… Yine Demircan, “Mücadele 12, Mümtehine 60 ve Nur 58 üzerindeki kavrayış yetersizliÄŸine tarihî ricalimizden onay alma giriÅŸimlerinin zilletine ne diyeceÄŸimizi bilemiyorum” ÅŸeklinde fiyakalı bir retorikle topu taca atmak yerine Hz. Ali, Ä°bn Abbas, Ä°mam el-Mâtüridî gibi tarihî ricalimizin söz konusu ayetlerdeki ahkâmın metruk olduÄŸuna iliÅŸkin görüşleri ne tür bir ‘eziklik’ sebebiyle dile getirdikleri meselesi hakkında da keÅŸke birkaç kelam etseydi… Ama ben yine de bu konuda birkaç kelam edileceÄŸi ümidiyle tarihî ricalimizden baÅŸka bir örnek daha aktarayım. Belki bu vesileyle Sayın Demircan ya bizim gibi ‘aziz ama sakıncalı’ kardeÅŸlerini de mübarek tarihî ricalimizin takipçisi sayar yahut tarihî ricalimizi de bizimle birlikte ‘sakıncalılar’ listesine yazar. Åžeriatın zahirine sadakatle nam yapan Hanbelî ekolünün meÅŸhur âlimlerinden Ä°bn Receb Letâifu’l-Meârif (Beyrut 1999, s. 224-225) adlı eserinde şöyle der: “Sahâbîler Rasûlullah’ın vefatından sonraki dönemlerde kesintisiz olarak fetih ve cihad faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Hiçbir sahâbîden haram aylar sebebiyle savaÅŸmaktan imtina edildiÄŸine dair herhangi bir bilgi nakledilmemiÅŸtir. Bu durum sahabe neslinin haram aylarda savaÅŸmanın yasak olduÄŸuna iliÅŸkin Kur’an hükmünün uygulamadan kalktığı (mensuh/metruk) hususunda hemfikir olduÄŸunu gösterir…”
Henüz yorum yapılmamış.