Ä°nsanlık, “büyük hesaplaÅŸma” öncesinin iÅŸaretlerini veriyor, faÅŸizm, tüm cephelerde güçleniyor. FaÅŸizm, farklı maskelerin arkasına saklanarak ve bıkmadan “ötekinin faÅŸizmini” de tetikleyerek bir kez daha insanlık için kanlı senaryosunu yazmanın rotasına girmiÅŸ durumda...
Son 6 yılda 600 binden fazla insanın ölümüne yol açmış, 11 milyon insanı yerinden etmiÅŸ, masum sivillere karşı kimyasal silah kullanmış bir modern zamanlar mini-Hitler’i olan BeÅŸar’ın, BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin tarafından korumaya alınmış olmasını kim, hangi ideolojik zeminde izah edebilir, izahı yok!..
Bir baÅŸka olayın da izahı yok: Haklarında yapılan belgeselin Oscar kazandığı törene, asıl kahramanlar, Suriye’nin “Beyaz Kasklıları”, yeni ABD BaÅŸkanı’nın uygulamaya koyduÄŸu vize yasağı nedeniyle katılamadılar!.. Onlar, bir diktatörün öldürmeye çalıştığı insanları kurtardılar ama aynı zamanda “yasaklanmış bir ülkenin” pasaportlarını taşıyorlardı!..
FaÅŸizm böyle bir kavramdır...Yüzünü gösterdiÄŸi anda, tüm insanlık coÄŸrafyasının içindeki irinin akmasına, en barışçı toplumların bile savaşçı kimliklerini ortaya çıkmasına neden olur... Dünyanın en tüccar, bu nedenle de en barışçı olmak zorunluluÄŸunu hisseden, bu arada, 2.Dünya Savaşı’nda olmadık iÅŸler yaÅŸamış Hollanda’ya, Geert Wilders gibi bir faÅŸist yakışıyor mu, yakışmıyor ama Hollanda halkı, tıpkı Avusturyalılar gibi faÅŸizme karşı “no pasaran” (geçit yok) diyemiyor ve kendilerini büyük belalara sürükleyecek popülist politikacıların peÅŸinden sürüklenmeyi tercih ediyorlar.
Çünkü toplumların bünyesinde çekirdeğini her zaman koruyan, neden olduğu kanlı trajedilerden sonra bir süre kabuğuna çekilip zemin kollayan faşizm bir kez tetiklendi, bu tür süreçlerde insanlar kolay yolu seçer, yükselişe geçenin bayrağının altına sığınmaya çalışırlar...
Julius Evola çağı...
Adım adım, yeniden, 1898-1974 arasında yaÅŸamış Ä°talyan filozof Julius Evola’nın çağına ilerliyoruz. Uzun anlatmayacağım, Ä°talyan faÅŸist hareketinin fikir babasıydı, bugün de Amerika ve Avrupa’da yükselen radikal-saÄŸ akımların bayrak ismi olarak görülüyor. Ä°nsanlığın dönemsel olarak büyük hesaplaÅŸmasının doÄŸal süreç olduÄŸunu, her hesaplaÅŸma sonrasında da güçlü azınlığın diktatörlüğünün ortaya çıkacağını savunuyor, toplumsal istikrar için “sosyal kast sisteminin” geçerli olduÄŸunu vurguluyordu. Avrupa’da iki güçlü faÅŸist hareket, Yunanistan’ın Altın Åžafak ve Macaristan’ın Jobbik’i açıkça Evola’ya atıfta bulunarak yürüyorlar... Julis Evola’danetkilendiÄŸini saklamayan, konferanslarında onun düşüncelerinden yararlanan bir kiÅŸi daha var: ABD BaÅŸkanı Donald Trump’ın ideolojik danışmanı Steve Bannon...
Aynı hareketin içinden, benzer fikirleri taşıyan faÅŸist Milo Yiannipulos bir üniversitede konuÅŸturulmayınca da, Trump’ın içinde bol demokrasi ve fikir özgürlüğü kavramları geçen konuÅŸmasıyla korumaya alınması ise tabii ki bir tesadüf olamaz...
Durun, bitmedi... Julius Evola’nın derinden etkilediÄŸi bir baÅŸka isim daha var: Kamuoyunda Putin’in danışmanı olarak adlandırılan Rus aşırı saÄŸcı-Bizans hayalcisi Alexander Dugin...
Kanlı bir geleceğin ayak sesleri...
Çin Komünist Partisi’nin “mini-Hitler” BeÅŸar’ın yanında yer aldığı, Sovyet geleneÄŸinin temsilcisi görünen Putin’in aynı ittifakta buluÅŸtuÄŸu karmaşık bir çaÄŸda “Bu Trump da nereden çıktı, bu Steve Bannon da kim” sorusunu sormak saçmalıktır. FaÅŸizm, karşılıklı tetikleme sürecidir, tarihe bir yönüyle baktığınızda, 2. Dünya Savaşı’nın Sovyet lideri Stalin’in, Hitler’den farkını göremezsiniz...
Trumpgibi bir Amerikan baÅŸkanı da bir göçmen ülkesinin başına geçtikten hemen sonra, dedelerinin Bavyera’nın Kallstadt kasabasından geldiÄŸini kolay unutur. Büyük baba Frederick Trump 16 yaşında ABD’ye göç etmese, ülkesi Almanya’ya dönüp evlendiÄŸinde “asker kaçağı olduÄŸu” gerekçesiyle vatandaÅŸlıktan çıkarıldığını öğrenip tekrar Amerika’nın yolunu tutmasaydı, Donald Trump bugün yüksek olasılık Almanya’daki Türkler’den rahatsız, aşırı saÄŸcı Almanya İçin Alternatif partisini destekleyen Bavyeralı bir iÅŸadamıydı.
Liberallerin ağır ihaneti...
YaÅŸadığımız tablo, SoÄŸuk SavaÅŸ’ın bitiminden sonra insanlığın kaderini eline alan neo-liberallerin insanlığa karşı ihanetinden kaynaklanıyor.Onlar, demokrasi bayraktarlığı kisvesinde zenginin daha zengin, fakirin ise çöplük faresine dönüştüğü bir sistemin adamları oldular. Dünya nüfusunun yüzde 1’nin, geri kalan yüzde 99’dan zengin olmasını saÄŸlarken rahatsızlık duymadılar...
Ä°ÅŸte... O beklenen “dip dalga” geldi...
Geçmiş olsun...
Henüz yorum yapılmamış.