Sosyal Medya

Güncel

'Türkiye'de filmlerin yasaklanması faşizm sayılır mı? Tabiiki Arapça ise...'

Yeni Şafak yazarı Muhammed Berdibek Mısır'da kültürel alanda artan milliyetcilik dalgasının nasıl oluşturulduğunu ve Türkiye ile Mısır'ın sanatsal alandaki etkileşimlerini yazdı



Uzu n süreli İngiliz ve Fransız etkisinin ardından Mısır'da yükselen milliyetçilik dalgasının etkisi, sosyal yaşamanın bütün alanlarında hissedilmekteydi. Bu dalga en çok da müzik alanında kendisini gösterdi. Örneğin 1932'de yapılan Arap Musiki Kongresine, dünyanın saygın müzik otoriteleri katılmıştı. Burada Batı ve Arap müzikleri incelenmiş ve Arap müziğine ilişkin problemlerin tespit edilerek ortaya çıkarılması, tartışılması ve çözülmesi amaçlanmıştı. Bunun neticesinde de bazı müzik okulları açılmış, Arap geleneksel formlar Batılı enstrümanlarla zenginleştirilmişti. İşte tam da bu sebeple, söz konusu kongre, Arap müziğinde modern dönemin başlangıcı, bundan sonra da kongredeki en önemli isimlerden biri olan Muhammed Abdulvahab ise; modern Arap müziğinin kurucusu kabul edildi.



Abdulvahab'ın hikâyesi Kahire'nin yoksul semtlerinden birinde başladı. Çok fakir bir ailesi vardı. Kendisi müzikle oldukça ilgiliydi. İlk kez sahneye çıktığında ise yedi yaşındaydı. Müziğe dair ilk kaydını on üç yaşında doldurdu. Daha sonra çağının en önemli eğitim yerlerinden biri olan Arap Müzik Enstitüsünde eğitim gördü. Mısır; onun için oldukça önemli bir yere sahipti. Zira dönemin ünlü şairlerinden Ahmet Şevki'yle burada tanıştı, böylece hayatının dönüm noktalarından birisine de erişti. Öncelikle Şevki'nin sözlerini besteleyerek şöhrete kavuştu ve oldukça kısa bir süre sonra, yani 1930'larda Kral Faruk'un sarayında ağırlanmaya başladı.

Zamanla Abdulvahab; çalışmalarında Batılı orkestra enstrümanlarını (çello, kontrbas, klarnet) kullanan ilk Mısırlı bestekârlardan birisi sayıldı. Hatta bazı filmler için bestelediÄŸi kimi ÅŸarkılarında; samba, tango, rumba gibi Batılı müzik formları kullandı. 1933'lerden sonra sinema hayatına oldukça hızlı bir giriÅŸ yaptı. 1934'teki “Beyaz Çiçek” filmi izlenme rekorları kırdı. Böylece Mısır film endüstrisinin en büyük isimlerinden de birisi oldu. Filmlerinde daha çok Osmanlı, Fransız ve Ä°ngiliz etkisinde kalmış ülkelerin toplumsal karmaÅŸasını gözler önüne serdi.

1934'te kurulan Mısır Ulusal Radyosu-Kahire Radyosu, sadece Muhammed Abdulvahab için değil, başta Ümmü Gülsüm olmak üzere pek çok Mısırlı müzisyen için önemliydi. Zira Fas'tan İran'a, Suudi Arabistan'dan Türkiye'ye kadar pek çok yerde şarkıları yankılanmaya başladı. Mısır müziklerin Türkiye'de bu kadar etkili olmasının en önemli sebeplerinden birisi ise 1934'te radyolarda alaturka müziğin yasaklanmasıydı. Yani Osmanlı kültür mirasının reddiyle başlayan Batılaşma süreci, yine Doğu'dan gelen bir dalgayla sarsılmıştı. Elbette bu dalga; yüzyıllar içinde Osmanlı musikisinin içinde yoğrulmuş ve karşılıklı etkileşimler sonucu yeni bir viraja girmişti. Zaten Muhammed Abdulvahab, bunu açıkça deklare etmekten çekinmiyordu. Kendi çalışmalarında, Tanburî Cemil, Şedarabânları, Nihavendleri, Kürdilihicazkârları'ndan yararlandığını söylüyordu.



Mısır Radyoları üzerinde Türkiye piyasasına giriş yapan Mısır müzikleri, filmler aracılığıyla bu etkisini artırdı. Muhammed Abdülvahab, sadece Mısır veya Arap ülkelerinin müziğinin gelişiminde değil, Türk müzik sektörünün gelişiminde de önemli rol oynadı. Hatta bir yönüyle arabesk müziğinin kurucu ismi dahi sayılabilirdi.



BaÅŸrolünü Muhammed Abdulvahab'ın oynadığı “AÅŸkın GözyaÅŸları” (1938) filmi Ä°stanbul'da uzun bilet kuyruklarına sebep oldu. Öyle ki insanlar giÅŸeden bilet alabilmek için sabahlara kadar beklediler. Bu ve benzeri filmler aynı zamanda ilginç bir yasağın ve ilginç bir hikâyenin de baÅŸlangıcını oluÅŸturdu. Mesela Cumhuriyet elitleri tarafından oldukça nahoÅŸ karşılanan bu müzikler ve Arap filmlerinden dolayı vatandaÅŸların Türkçeye olan ilgisinin azaldığı söylenmiÅŸ ve sıkı tedbirler alınmıştı.

1934 sayılı içiÅŸleri genelgesinin alaturka müziÄŸi yasaklamasından oldukça kısa bir süre sonra Mısır filmleri piyasaya giriÅŸ yaptı. Bu da yeni dönem elitlerini oldukça rahatsız etti. 1937'den sonra baÅŸka bir tedbir alınmaya baÅŸlandı. ÖrneÄŸin, Mısır filmlerinde kullanılan Arapça müzik ve sözleri Türkçeye uyarlandı, böylece “adaptasyon” ÅŸarkılar dönemi baÅŸladı. Münir Nureddin Selçuk, Saadettin Kaynak gibi isimler bu türde eser veren önemli isimler arasındadır. Bu deÄŸiÅŸim süreci daha sonraki dönemlerde arabesk müziÄŸinin oluÅŸumuna da katkı saÄŸladı. Elbette bu tek taraflı deÄŸildi. Tam tersi de oluyordu. Muhammed Abdülvahab'ın birçok Türk bestesini kullandığı oluyordu.

Muhammed Abdulvahab, 1950'lerin sonunda itibaren ÅŸarkı söylemeyi bıraktı ve daha çok beste ve albüm çalışmalarına yöneldi. Ä°ÅŸte bu ortamda, Ãœmmü Gülsüm'le bir araya geldiler. Ä°kili ilk kez 1920'lerde tanıştı. Oysa her ikisi de Kahire'de yoksul bir ailenin çocuÄŸu olarak dünyaya gelmiÅŸ ve bir süre sonra zirveye ulaÅŸmışlardı. Ä°kilinin bir araya geliÅŸi ÅŸu ÅŸekilde açıklanır: Ãœmmü Gülsüm'ün orkestrasındaki ünlü kemancı Ahmet El Hifnavi, Muhammed Abdülvahab'ı ziyaret eder ve şöyle der: Ãœmmü Gülsüm'ün evinden geliyorum, sizi konuÅŸtuk orada. Abdulvahab da herhangi bir sorun yoktur inÅŸallah anlamında sorusunu sorar. Hifnavi'nin cevabı ise şöyledir: Ben ona “Neden Abdülvahab'ın bestesini okumuyorsun”, dedim. O da bana: “Abdulvahab bana bir ÅŸey gönderdi mi ki ben onu reddettim” diyerek teklifimi üstü örtülü bir ÅŸekilde kabul eder. Bunun üzerine, Muhammed Abdülvahab'ın daha yeni bestelediÄŸi Entra Omri ÅŸarkısını tartışmak üzere bir toplantı düzenlenir. Bir gün sonra ikili buluÅŸur. Ertesi gün tekrar bir araya gelirler ve Ãœmmü Gülsüm üç kez üst üste ÅŸarkıyı dinler. Provaları yaklaşık 1 ay sürer. Ayrıca 12 saatlik stüdyo kaydı gerçekleÅŸtirilir ve ilk kez Arapların Sesi radyosundan ÅŸarkı Ãœmmü Gülsüm'ün sedasıyla duyulur:

Gözlerin beni kaybettiğim günlerime döndürdü

Bana geçmişten ve onun acılarından pişman olmayı öğrettiler

Senin gözlerini görmeden benim gözlerimin gördüğü her şey boşa geçmiş bir yaşamdı

Hayatımın bu kısmını nasıl kabul ettiler?

Nurunla yaşamımın gündoğumu başladı

Senden önce yaşamımın ne kadar fazlası kaybedilmiş?

O boşa giden bir geçmişti sevgilim.

Kalbim senden önce mutluluk görmedi.

Kalbim hayatta acı ve ıstırabın tadından başka asla bir şey görmedi.

Hayatı sevmeye henüz şimdi başladım.

Ve yaşamımın benden kaçmakta olduğundan kaygılanmaya başladım

Senden önce her mutluluk için acı çekerdim

Gözlerinin ışığında onlar benim rüyalarımı buldular

Ey benim kalbimin hayatı... sen benim hayatımdan daha değerlisin.

Neden senin aşkınla uzun bir süre önce karşılaşmadım?




Sözleri bu ÅŸekilde baÅŸlayan ve Ahmet Åžefik Kamil tarafından yazılan bu ÅŸarkı, birçok Mısırlı ve OrtadoÄŸulu için tüm zamanların en iyisi kabul edilir. DoÄŸu coÄŸrafyasının her türlü olanaklarından yararlanan Muhammed Abdülvahab kalp yetmezliÄŸi sebebiyle 4 Mayıs 1991'de 91 yaşında Kahire'de vefat eder. Kahire sokaklarında 1 milyona yakın insanın katıldığı törende, bir hayranın açtığı pankarta da şöyle yazar: “Mısır'ın Dördüncü Piramidi Elveda. ”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.