Sosyal Medya

Güncel

Haberin yükü (1) - Fatma Barbarosoğlu

İçimizin sıkılması, hayat enerjimizin düşmesi, ağzımızın tadının bozulması varlığı pay edemememizden sebep. Yokluğun mesuliyetini yüklenemeyip onu “haber” olarak tükettikçe duyarsızlaşıyoruz, en olmazları “e ne var ki bunda” diye karşılayıp, “aleme deli lazım” haberlerini taşım döküm kaynatıp, ısıtıp ısıtıp tekrar ortaya getiriyoruz.



Bir araştırma yapılmış. Pasif olarak ünlüleri takip edenlerin özellikle kadınların başkalarının hayatına baktıkça mutsuz olduğu ortaya çıkmış.
Haberi yapanlar haberin sonunu şöyle bağlıyor: Bunlardan kaçınmak için sosyal medya diyeti yapmalısınız.
Güzel. Bir diyet listesi mi bekliyorsunuz? Bir kaç öneri? Öneri var tabii.
Şöyle: Bir hafta hesabınızı kapatın. Bir haftanın sonunda sizin de başkaları ile paylaşacak pek çok şeyiniz olacak.
YozlaÅŸmanın anahtar kelimesi “baÅŸkaları ile paylaÅŸacak çok ÅŸeye sahip olmak.”
Çok ÅŸeyden maksat “yedim, içtim, eÄŸlendim, aldım, sattım, cümle alemi kendime baktırdım paylaşımları”. Yani baÅŸkalarının streslenmesine katkı sunacak ÅŸeyler.
II
Bendeniz bir gazetede yazdığım halde medya diyeti yapanlardanım. Tv izlemiyorum. Radyodan haber dinliyorum. Sosyal medyayı sadece “bildirimler” üzerinden takip ediyorum. Fevkalade günlerin dışında time-line takip etmiyorum. Ekrandan haberleri “kaydırmaya” baÅŸta sıhhatim müsaade etmiyor.
Günde iki defa haberleri dinleyerek, “haberdar” olmam gerekenlerden haberdar olduÄŸumu düşünüyorum.
Haberdar olmanın bir sorumluluğu olduğuna inanıyorum. Haber bir bilgi türüdür, öyleyse bilginin toplumsal sorumluluk anlamında bir karşılığı olmalı.
Hangi türden bilgi olursa olsun benim temel sorum şudur: Bu edindiğim bilgi ile ne yapacağım?
Bilgi ile ne yapacağımız konusunda sıkıntımız büyük. Yayınlanan kitaplar mesela. Hangisine yetiÅŸeceÄŸiz, hangisini okuyacağız? Hislerime tercüman olarak T. Zeldin'in satırlarını seçtim: “...1600'lü yıllar civarında her yıl yayımlanan 400 Ä°ngilizce kitabın neredeyse hepsini çıkar çıkmaz okuyabilirdim. Rönesans dönemi insanlarının hayatı bizden daha kolaydı. Ancak günümüzde tüm diÄŸer yayınların dergi ve ilanların yanı sıra yıllık iki yüz bin yeni kitapla karşılaşıyorum. Bu rakam yaÅŸadığım Britanya adası dışında üretilen hiçbir yayını kapsamıyor. Dünyada her yıl yarım milyon yeni kitap yayınlanıyor. Dolayısıyla insanlık cehalet tarihinde belirgin biçimde yeni bir aÅŸamaya giriyor.”
Zeldin'e katılıyorum ama dünyada her yıl yarım milyon yeni kitap yayınlanıyor kısmını tashih etmek gerekiyor. Bir yılda tüm dünyada yayınlanan kitap sayısı yarım milyondan bir hayli fazladır. Zeldin korkusunda sonuna kadar haklı, hakikaten insanlık, cehalet tarihinde belirgin bir biçimde yeni aşamaya giriyor, kötü kitapların iyi kitapları kovduğu bir piyasa bu.
T. Zeldin'in aşırı kitap ve cehalet arasında kurmuÅŸ olduÄŸu doÄŸru orantıyı aşırı haber ve duyarsızlık arasında da kurmak mümkün. Haber kanallarının, internet sitelerinin hayatımıza karışması ile birlikte, “iyi haberlerin ayakları olmaz, kötü haber kanatlanarak uçar gelir” misali, dünyanın dört bir tarafından gelen kötü haberin baskısı altında eziliyoruz.
Dolayısıyla haberdar olduÄŸumuz “haberler” yüzünden kalbimiz yaralı. Kimimiz farkındayız bu yaranın, kimimiz bihaber.
Eskiler haberin yükü ile yaralı değildi.
Zeldin kadar uzaklara, Rönesans dönemine kadar gitmeyeceğim, üç kuşak öncesine gideceğim. Babamın babasının annesine yani büyük ninemin çağına gideceğim mukayese için. Ninemin doğum tarihi 1886.
Ardı ardına gelen savaÅŸların, askere gönderilip de 46 ay boyunca haber alınamayan oÄŸulların anası olan bir kuÅŸak büyük ninemin kuÅŸağı. Ki onların “efendi”leri de 10 yıl, 12 yıl askerlik yapmıştı. OÄŸullar askerde, gelinler evde, köyü basan eÅŸkıya baÅŸa bela. Elde yok avuçta yok. Bütün cümlelerin yokluÄŸa çıktığı bir dönem.
Ama köydeki herkesin durumu aynı. Yokluğu pay etmek kolay. Önemli olan varlığı pay etmek.
İşte şimdi bizim yükümüzü ağır eden varlığı pay etmek üzerinden yaşadığımız bu sıkıntı.
İçimizin sıkılması, hayat enerjimizin düşmesi, aÄŸzımızın tadının bozulması varlığı pay edemememizden sebep. YokluÄŸun mesuliyetini yüklenemeyip onu “haber” olarak tükettikçe duyarsızlaşıyoruz, en olmazları “e ne var ki bunda” diye karşılayıp, “aleme deli lazım” haberlerini taşım döküm kaynatıp, ısıtıp ısıtıp tekrar ortaya getiriyoruz.
Bunları niye yazdım?
82 yaşında “bastonu ile cürüm iÅŸlemekten” suçlu bulunan Fatma Sazan'ın cezasının 3000 lira paraya çevrilip, parası olmayınca cami bekleme cezasına çarptırılıp, beÅŸ ay boyunca onca soÄŸuk havada camide bekledikten sonra, imama nöbetini tuttuÄŸuna dair imzasını verip...
Neden sonra yani cezasının bitmesine bir kaç hafta kala, medya haber yapınca; kaymakamı, vekili seferber oluyor.
İletişim çağında sağ gözün sol gözden haberi yoktur diye noktalı virgül ile huzurunuzdan ayrılayım, ömrümüz varsa Çarşambaya devam edelim inşallah...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.