Sosyal Medya

Ä°slam

Mustafa Öztürk: Tefsir çalışması ne durumda?

Son birkaç aydan bu yana kesintisiz olarak tefsir çalışmasıyla meşgulüm. Çalışmanın ne zaman tamamlanacağı hususunda yoğunlaşan sorular üzerine bu konuda birkaç satır yazma ihtiyacı duydum. Sempozyum, konferans gibi vesilelerle çalışma ortamımdan uzaklaştığım zamanlar hariç, mütemadiyen tefsirle meşgul olduğumu belirtmek istiyorum; ancak çalışmayı tamamlamaya ömrün vefa edip etmeyeceğini bilmediğimden, “Gayret bizden, tevfik Allah’tan” demeyi tercih ediyorum. Bazı dostlar, “Tefsir hacimli olmasın; şöyle birkaç ciltte tamamına ersin de kolayca okuyalım” diyor. Ancak ben bu teklife pek sıcak bakmıyorum. Çünkü “hap” gibi bir tefsirin gerçek anlamda tefsir değeri taşıdığına inanmıyorum. Üstelik canımızın çektiği her şeyin çabucak önümüze gelmesi ve basit bir meta gibi tüketilmesi isteğinden hiç hoşlanmadığım gibi dinî ilimler sahasında popülizmden de nefret ediyorum.



Tefsir konusunda en kritik soru, “Tarih boyunca kesintisiz olarak yorumlanmış Kur’an metninin yeniden yorumlanmasına ihtiyaç var mı?” sorusudur. Kanımca bu soruyu, “Elbette ihtiyaç var” diye cevaplamak lazımdır. Kaynaklarımızda, Kur’an’ın kendi nüzul baÄŸlamında söylediklerinin izahına dair Hz. Peygamber ve sahabeden fazla bir bilgi aktarılmamıştır. Bu durum Kur’an’ın Hz. Peygamber döneminde tefsir edilen (müfesser) bir metin olmaktan ziyade, o dönemde olup bitenleri tefsir eden (müfessir) bir kelam/hitap olmasıyla alakalıdır. Ancak vahyin sona ermesi, ilk muhatapların dünyadan göçüp gitmesi, daha sonraki Müslüman nesillerin ilâhî hitapla iki kapak arasına dercedilmiÅŸ bir yazılı metin olarak karşılaÅŸması ve bütün bunların yanı sıra nüzul döneminden uzaklaÅŸtıkça Kur’an’daki kelimeler ve kavramların semantik kaymalara maruz kalması, “Kur’an aslında ne diyor?” sorusunun cevabını aramayı ve bilindik anlamda tefsir çalışması yapmayı zorunlu hâle getirmiÅŸtir. Tefsir rivayetlerinin tâbiîn neslinden itibaren hızla çoÄŸalması tam da bu durumla alakalıdır.
 
***
 
Hicrî 1. asrın sonlarından itibaren tedvin faaliyetinin baÅŸlaması, siyasi ihtilaflarla baÄŸlantılı olarak itikâdî fırkaların ortaya çıkması, keza zaman içerisinde fıkhî mezheplerin ve dinî ilimlerin oluÅŸmaya baÅŸlaması ve her ilim dalının kendi terminolojisini oluÅŸturması gibi birçok faktörün yanı sıra Kur’an’ın hemen her meselede referans metni olarak kullanılması, hatta Hz. Peygamber’den sonraki hilafet tartışmasıyla ilgili olarak Hz. Ali ve Hz. Ebû Bekr’in halifeliÄŸi hakkında bile Kur’an’ın konuÅŸturulması gibi malum algı operasyonları dikkate alındığında, en azından ideolojik yorum kirliliÄŸini gidermek maksadıyla yeni bir tefsir çalışmasına ihtiyaç bulunduÄŸu kendiliÄŸinden anlaşılır. Ancak tefsirde asırların kirini pasını temizlemek çok zor ve sıkıntılı bir iÅŸtir. Bununla baÄŸlantılı olarak okuyucuyu tarihsel süreçte ÅŸu veya bu sebeple üretilmiÅŸ sayısız yorumun operasyonel yorum olduÄŸuna, birçok ayete yüklenen anlamların bu tür yorumları yansıttığına ikna etmek de deveye hendek atlatmaktan farksız gibidir. Ä°ÅŸte bu durum tefsir çalışmasının hacimli olmasını kaçınılmaz hâle getirir.
 
Bize göre tefsir çalışmasındaki temel amaç ilk olarak Kur’an’ın kendi nüzul ortamında ne söylediÄŸini ortaya koymak, ardından da bugüne dair ne söylemek istediÄŸine dair çıkarımlarda bulunmaktır. Ancak saÄŸlıklı bir çıkarım için Kur’an’daki ilk ve aslî manaların mümkün mertebe açıklığa kavuÅŸturulması, bunun için de uzun tarihî tecrübe içerisinde birikmiÅŸ siyasi, mezhebî yorumların imkânlar ölçüsünde ayıklanması, baÅŸka bir ifadeyle, ilk ve aslî manalar ile tarihî süreçte ortaya çıkan izafî anlamların birbirinden ayrıştırılması gerekir. Bu çaba Kur’an mesajının yorum marifetiyle günümüze taşınmasında bir röper noktası belirlemeye yöneliktir. Bugünkü sosyolojiye dair bir Kur’an yorumunun sıhhatli ve tutarlı olması için sabit bir iÅŸaret ve baÅŸlangıç noktasının bulunması ve yorum sürecinde bu noktanın dikkate alınması son derece önemlidir.
 
***
 
Bütün bu gerekçelere binaen tefsir çalışmamız ister istemez hacimli olacaktır. Çalışmada geleneksel birikim hem tartışılacak hem de bu birikimden yararlanılacaktır. Gelenek hafızasından ve referansından yoksun bir tefsir çalışması tefsir deÄŸil, baÅŸka bir ÅŸeydir. Bu baÄŸlamda Kur’an’daki bir kelimenin ne manaya geldiÄŸine iliÅŸkin müşterek bilgimizi dahi geleneÄŸin taşıyıcılığına borçlu olduÄŸumuzu unutmamak gerekir. Gelenekle iliÅŸkimizde en kritik meselelerden biri, ilk ve aslî mana arayışında Ä°slam tarihinin farklı uÄŸraklarında zamanın ruhuna ve ihtiyacına göre üretilmiÅŸ yorumların sadece birer yorum olduÄŸunu bilmek ve bu yorumları aslî manalar zannetmemektir. Bunun için de en azından Kur’an’ın gökten zembille inmiÅŸ bir metin olmadığını akılda tutmak gerekir. Kur’an’ı iki kapak arasında hazır bulmuÅŸluÄŸumuzdan kalkarak her bir ayeti salt lafız-mana ekseninde tablet çözme yöntemine benzer ÅŸekilde yorumlamaya giriÅŸmek tarihî tecrübedeki Bâtınî, Hurûfî yorum geleneklerinde olduÄŸu gibi sayısız uçuk görüş, fikir ve fantezinin Kur’an’a iliÅŸtirilmesi gibi berbat sonuçlar verir. Bu bakımdan tefsir çalışması her ÅŸeyden önce tarih (siyer, hadis), dilbilim ve mantık kuralları açısından denetlenebilir ve ilmî açıdan hesabı verilebilir nitelikte olmalıdır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.