BaÅŸbakan Binali Yıldırım’ın önceki gün Çankaya’da gazetecilerle yaptığı geniÅŸ katılımlı toplantıda iki kez ‘tehlikesi henüz geçmemiÅŸ büyük travma’ya atıf yaparak KHK’lerle ortaya çıkan hatalara dikkat çekti. Birkaç hafta içinde uygulamaya sokulacak OHAL Denetleme Kurulunu’nun kurulma sebebini sade ve samimi olarak şöyle beyan ediyordu BaÅŸbakan: “Böyle yürümeyeceÄŸini gördük.” Ancak çözüm olarak bulunan “kamuoyundaki etkilere göre önlem alıyoruz” yönteminin siyaset ve yargının güvenilirliÄŸine ciddi bir gölge düşüreceÄŸi de unutulmamalı. Önlemleri kamuoyu oluÅŸturma imkânlarına endeksleme mantığı acaba adaletin tecellisine nasıl hizmet eder? Etraflıca düşünmekte fayda var.
Referandum sürecine iliÅŸkin BaÅŸbakan Yıldırım ısrarla “aslında söylemde deÄŸiÅŸiklik yok” dese de belirgin bir yumuÅŸama hatta yükseliÅŸ trendindeki bir makul ve kuÅŸatıcı söylem aÅŸikâr durumda. Referandum sürecinin henüz başındayken deÄŸiÅŸime itiraz eden, ‘hayır’ tercihinde bulunanların PKK’yla, HDP’yle, FETÖ’yle aynı safa düştükleri yönündeki söylemler AK Parti’nin temsil ettiÄŸi ilkeler ve gelenek açısından hem yanlış ve tutarsız hem de zararlıydı. Daha da beter olanıysa anayasa deÄŸiÅŸimini destekleme adına medyada bu yanlışın teorisini yazmaya, ne kadar da isabetli ve faydalı olduÄŸunu izaha soyunan birçok temsilcinin kalem oynatıyor oluÅŸuydu. Popülist ama gerçek dışı, deÄŸil uzun vadede kısa vadede dahi çürütücü ve çözücü etkiler oluÅŸturan bu söylemin AK Parti tabanında karşılık bulması neredeyse hiç mümkün deÄŸildi zaten.
Referandum sürecine dair kullanılan dilin kronolojisine bakınca CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve BaÅŸbakan Yıldırım açısından bariz farklar görülmektedir. Esasen kendisine karşı mücadele edilen bir mantık ve üslubun kısa süreliÄŸine de olsa CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve BaÅŸbakan Yıldırım’a sirayet etmiÅŸ olması büyük bir ÅŸaÅŸkınlık ve üzüntü vesilesi oldu. Ne var ki 15 Temmuz’da zirve yapan fakat hemen hiç kesinti olmaksızın devam eden çok boyutlu saldırıların siyasal aklı ve ahlakı ipotek altına almasına izin verilmedi. ÇaÄŸrının AK Parti ve MHP’yi aşıp CHP ve HDP tabanlarına da teÅŸmil edilmesi, siyasi ve iktisadi atılımlar için ortak hareket edilmesi, tüm farklılıklara raÄŸmen safları sıklaÅŸtırmaya dönük çaÄŸrıların ısrarla tekrar edilmesi havayı epeyce deÄŸiÅŸtirdi.
Sanki AK Parti’nin siyasal söylem frekansına sızma yapılmış, korsan birtakım söylemler yayına dâhil edilmiÅŸ gibi bir atmosfer oluÅŸtu. Bu atmosfer ve söylem tarzı yabancı olmanın ötesinde temel ilke ve hedeflere yönelik zararlı etkileri de içerisinde barındırıyordu maalesef. Ä°hanet, bölücülük, yıkıcılık vs. kavramlarını tamamen geride bırakarak BaÅŸbakan Yıldırım’ın kurduÄŸu “evet de çıksa hayır da çıksa yolumuza devam edeceÄŸiz” cümlesi her ÅŸeyden önce referandumun mantığını yerli yerine oturtan, siyasal ve toplumsal meÅŸruiyeti teyid eden bir duruÅŸun en güçlü tezahürüydü. 15 Temmuz direniÅŸi CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve temsil ettiÄŸi siyasal hareketin meÅŸruiyetini zirve noktasına taşımıştır. Yakın bir gelecekte deÄŸil bir alternatif üzerine gölge düşürecek bir siyasal aktör ufukta görünmemektedir.
Siyasal akıl ve ahlakın askeri darbelere, PKK veya FETÖ tarzı terör örgütlerine, sermaye ve borsa spekülasyonlarına, diplomatik kanallardan gelebilecek saldırılara karşı müteyakkız olması hayati derecede önemlidir. Asıl olan hukukun iÅŸleyiÅŸine, adaletin teminine, özgürlüklerin geniÅŸletilmesine yönelik oluÅŸturulan mantık dışı korkuların, vesveseye dayanan kaygıların tasfiye edilmesidir. Siyaseti güçlü kılacak olan konjontürel dalgalanmalar karşısında popülist ve ulusalcı reflekslere savrulmadan toplumsal bütünlüğü koruyacak söylem ve eylem planını hayata geçirebilme iradesidir. Eski devlet refleksini, çürümüş siyaset oyunlarını, amigolardan müteÅŸekkil sözde yandaÅŸların saçma sapan tekliflerini tepen siyasal kadronun kaybetmesi söz konusu bile olmaz. AK Parti’nin son 15 yıla damgasını vuran çizgisi de bundan ibaret deÄŸil mi?
Henüz yorum yapılmamış.