Güncel
Yusuf Ziya Cömert: 'Evet'e ve 'hayır'a dair nahif yaklaşımlar
Follow @dusuncemektebi2
Evet, bir ‘rekabet’, bir ‘mücadele’ var ve siyasiler kendi tezlerini savunurken çarpıcı misaller, etkileyici, sarsıcı teşbihler kullanabilir. Fakat bunun da bir insafı, bir ölçüsü olmalı. Bunları yazarken bir taraftan kendimi izliyorum. Farkındayım, şu hengamede ettiğim laflardan kimse mutmain olmaz.
Niye ‘evet’ diyorsun?
‘Ä°ki baÅŸlılık olmasın. Ãœlkeyi yönetsin diye seçilen siyasetçiye ikide bir patinaj yaptırılmasın.’
Niye ‘evet’ diyorsun?
‘CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’a güveniyorum. O’nun, memleketin canına kast eden saldırılar, darbeler, kumpaslar karşısındaki muhkem ve mukavim duruÅŸunu önemsiyorum.’
Niye ‘evet’ diyorsun?
‘Ben buradayım. Bu taraftayım. Bu tarafın tercihi hangi istikamete yönelirse benim tercihim de öyle ÅŸekillenir.’
Niye ‘evet’ diyorsun?
‘Evet’in ne olduÄŸunu aÅŸağı yukarı biliyorum ama ‘hayır’ demenin ilerisini göremiyorum.’
Bu gerekçelerin sayısı artırılabilir. Hatta bütün değişiklik maddeleri için birer birer olumlu savlar geliştirilebilir.
Tersi de mümkün. Yukarıdaki cümleleri tam aksi istikamette kurmak isterseniz kurarsınız.
Ä°nsanlar ‘hayır’ demelerinde hangi amillerin etkili olduÄŸunu çeÅŸitli ÅŸekillerde izah edebilirler.
Ediyorlar da zaten.
‘Hayır’ın izahında da, ‘evet’in izahında da, ‘vatan hainliÄŸi’, ‘sapıklık’, ‘saçmalık’, ‘salaklık’ sayılabilecek bir gerekçe yoktur.
Hepimiz kendi aklımızı beğeniriz.
Aklımız yetmediği, başka bir akla müracaat ettiğimiz durumlarda bile başkasının aklını kendi aklımız haline getirerek benimseriz. Yani beğendiğimiz sonunda yine kendi aklımızdır.
Aklımızla ulaÅŸtığımız sonuç veya verdiÄŸimiz karar emek mahsulü sayılır. O kararla ilgili bir ‘aidiyet’ hissi geliÅŸtirebiliriz.
BaÅŸkalarının aklıyla ilgili olarak da bir ‘yabancılaÅŸtırma’ süreci iÅŸletebiliriz.
Tabiatımız ÅŸuna müsaittir: Ben ‘evet’ diyenlerin tarafındayım. Hayır diyenler karşı taraftadır.
Benim tarafımda olanlar iyidir. İyi olmasaydı ben zaten orada olmazdım. Karşı tarafta olanlar muhtemelen benim bulunduğum tarafta olanlar kadar iyi değildir.
Yani, şu anda en iyimser yaklaşımla iyilerle daha az iyiler arasında bir müsabakaya şahit oluyoruz.
Çok mu renksiz oldu?
Şöyle yapalım:
Benim doÄŸru bulduÄŸum görüşü benimseyenlerle, benim yanlış bulduÄŸum görüşü benimseyenler arasında…
Peki ne olsun istiyorsun?
İyi olan kazansın. Benim bulunduğum taraf iyi olduğuna göre benim bulunduğum taraf kazansın.
Ah! Ne kadar nahif, ne kadar sığ, ne kadar safça, hatta -affedersiniz- ne kadar ‘saftirik’ bir bakış. (Belki ‘naif’ demem gerekirdi. Lügate baktım, ikisinin de caiz olduÄŸuna kanaat getirdim.)
Ne olmalıydı?
Hiç olmazsa ‘hain’ diyebilmeliydik, artık kim kime demek istiyorsa.
‘Hain’ demenin lezzeti var, cazibesi var.
Hepten ‘saftirik’ olmayalım.
‘Ä°hanet’ veya ‘menfaat’ gibi motivasyonlarla tercihlerini belirleyenler yok mudur?
Vardır.
(Ä°nsanların karar verirken bu realiteyi göz önünde bulundurmalarına karışmak da kimsenin üstüne vazife deÄŸildir. ‘Onlar hayır diyorsa ben evet derim’ diyebilir insanlar. Bazılarının kararları bu ÅŸekilde teÅŸekkül eder.)
Öyleyse hepsinin altına bir yekun hattı çizip altlarına ‘hain’ mi yazmamız gerekiyor?
Bu mudur problemimizin çözümü?
Bu çözüm başka problemler üretir mi üretmez mi?
Üzerinde düşünmek lazım.
Zannediyorum düşünenler oldu.
BaÅŸbakan Binali Yıldırım’ın önceki gün medya yöneticileriyle sohbetinde yumuÅŸatıcı bir üslup kullanması bunun iÅŸareti.
Aynı alametler CHP lideri KılıçdaroÄŸlu’nda da var.
Hatırlarsınız, deÄŸiÅŸiklik teklifinin Meclis’e geleceÄŸi günlerde KılıçdaroÄŸlu fena halde ÅŸiddetliydi.
Evet, bir ‘rekabet’, bir ‘mücadele’ var ve siyasiler kendi tezlerini savunurken çarpıcı misaller, etkileyici, sarsıcı teÅŸbihler kullanabilir.
Fakat bunun da bir insafı,
bir ölçüsü olmalı.
Bunları yazarken bir taraftan kendimi izliyorum. Farkındayım, şu hengamede ettiğim laflardan kimse mutmain olmaz.
Olmazsa olmasın. Ben fitne zamanı elimde ateşle, körükle dolaşmamaya kararlıyım.
Henüz yorum yapılmamış.