YaÅŸam
Tarih fanatizmi yahut ütopya fetişizmi - Orhan Gazi GÖKÇE
Follow @dusuncemektebi2
Tarih kendisini sürekli inşa eden canlı bir organizma gibi de düşünülebilir. Onu herhangi bir dönemde dondurup bugüne transfer etmeye çalışmak son derece sorunludur. Bu, günümüz İslâm algısı bakımından da geçerli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu sorunun da iki boyutu var kanaatimce. Birincisi koyu, yıkıcı radikalizm; ikincisi ise aldatıcı romantizm. Yıkıcı radikal anlayışın İslâm dünyası içinde hatta Batı ülkelerinde kendisine çok rahat müntesip devşirdiği ve hatta örgütlenebildiği zamanları yaşıyoruz. Egemen güçlerin manevra alanını genişleten bu örgütlenmeler temelde bahsettiğimiz zihniyet bozukluğunun ürünüdür.
Bizim için asıl miras, ne mâzidedir, ne de Garp’dadır; önümüzde çözülmemiÅŸ bir yumak gibi duran hayatımızdadır. Onu yakaladığımız, onun meseleleri üzerinde durduÄŸumuz, onlarla yoÄŸrulduÄŸumuz, bu meseleleri fikir hayatımızın zarurî yol uÄŸrakları gibi deÄŸil, temeli olarak kabul ettiÄŸimiz zaman tarihin ve hususî coÄŸrafyamızın bize yüklediÄŸi büyük role eriÅŸeceÄŸiz. O zaman “devam” ın zinciri tekrar içimizde baÄŸlanacak ve biz muasır dünyada, birleÅŸtirici çehremizle ve bu çehreyi teÅŸkil eden hayat çerçevesi ile kendimize layık yeri alacağız.” Bu cümlelerle nihayete baÄŸlıyor Ahmet Hamdi Tanpınar “YaÅŸadığım Gibi” de yer alan Asıl Kaynak isimli yazısını. (Ãœlkü, 16 Nisan 1943)
Tarih dediğimiz mesele sadece geçmişe ait verileri ve bunlara ilişkin düşünceleri mi kapsar? Yoksa daha fazlasını mı? Bu konularda keskin hükümler vermek elbette sakıncalıdır ancak düşünmeden de edemeyiz. Hayatın maziden atiye akan bir ırmak olduğu kanaati zihnimizde üstün geliyorsa terakkinin vazgeçilmez bir gereklilik olduğunda tereddüt etmeyiz. Bu tereddütsüzlük bizi emin bir yerde mi tutar peki?
Pozitivist paradigmanın doğurduğu ilerlemeci tarih anlayışı, simetrik bir algı bozukluğuna sebep olmuştur. Ya şimdinin öncesinde olanı ilkel sayacak, karanlık bir mazî algısı üretecek, geleceğe gereğinden fazla anlam yüklemesinde bulunacaksınız ya da geleceğe güvensiz, karamsar bir gözle bakacak ve geçmişi lüzumundan fazla yüceltme yoluna gideceksiniz. Bu iki durum arasında zıtlıktan ziyade bir terslik vardır. Bu tersliği düzeltmek ancak geçmiş ve gelecek arasında doğrusal bir akıştan ziyade bir salınış olduğunu fark etmekle mümkün olabilir.
Akış, önü alınamazlığa ve dolayısıyla determinizme kapı açan bir metafordur. Salınış ise geçmiÅŸ ile gelecek arasında ÅŸimdiyi canlandıran bir hareketi ifade eder. Bu hareketten yoksun olmanın sıkıntılarını çektiÄŸimiz zamanları yaşıyoruz. Tarih karşısında simetrik algı bozukluÄŸu tuzağına düşmekten bizi usul ve ilim sahibi olmak koruyabilir. Nitekim ilme dayanmadıktan sonra tarihle övünmek ya da ona sövmek aynı kapıya çıkar. Çıkılan bu kapıda iki tehlike vardır: Birisi tarih fanatizmi diÄŸeri ütopya fetiÅŸizmidir. Her iki tehlikenin ortak noktası ÅŸimdiki zamanı yani hayatın kendisini ıskalıyor oluÅŸudur. Tanpınar’ın ifadesi ile çözülmemiÅŸ yumak gibi önümüzde duran hayatı ıskalamak...
Tarih fanatizmini Garaudy’in kavramsallaÅŸtırdığı entegrizm kavramı ile karşılayabiliriz. Garaudy’nin tarifiyle entegrizm “dini veya siyasi olsun bir inancı, tarihin bir önceki döneminde sahip olduÄŸu kültür yapısı veya müesseseleriyle özdeÅŸleÅŸtirmektir. Böylece mutlak bir doÄŸruya malik olduÄŸuna inanmak ve onun kabullenilmesini dayatmaktır.” (Roger Garaudy-Entegrizm- Pınar Yayınları) Belirli bir tarihî kesitte hakikati sınırlamak gibi son derece mahzurlu bir yaklaşımın ürünü olan bu mantık, tarihin herhangi bir dönemini idealleÅŸtirmek üzerine kuruludur. Tüm referanslarını ve meÅŸruiyetini idealleÅŸtirilmiÅŸ bir döneme hasreden bu düşünce, devasız bir kısırlığa sebep olmaktadır.
Tarih kendisini sürekli inşa eden canlı bir organizma gibi de düşünülebilir. Onu herhangi bir dönemde dondurup bugüne transfer etmeye çalışmak son derece sorunludur. Bu, günümüz İslâm algısı bakımından da geçerli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu sorunun da iki boyutu var kanaatimce. Birincisi koyu, yıkıcı radikalizm; ikincisi ise aldatıcı romantizm. Yıkıcı radikal anlayışın İslâm dünyası içinde hatta Batı ülkelerinde kendisine çok rahat müntesip devşirdiği ve hatta örgütlenebildiği zamanları yaşıyoruz. Egemen güçlerin manevra alanını genişleten bu örgütlenmeler temelde bahsettiğimiz zihniyet bozukluğunun ürünüdür.
Aldatıcı romantizm nedir diye sorulacak olursa Rahmetli Halil Ä°nalcık hocanın Osmanlı özelinde vurguladığı bir kavramı hatırlamakla baÅŸlayabiliriz söze. O da “proto-nasyolanizm” dir. Kısaca Osmanlı’yı yüceltme, idealize etme gibi bir romantizmi ifade eden kavram özellikle Osmanlının son dönemlerinde birleÅŸtirici bir misyon yüklenerek kullanılmıştır. Balkan savaÅŸları ile baÅŸlayan Ä°stiklal Harbi ile neticelenen uzun, zorlu ve maliyetli süreç sonunda kurulan Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Osmanlı vurgusundan uzak bir nasyonalizm benimsenmiÅŸtir. Osmanlı tecrübesi atlanarak eski Türk geleneÄŸi ile direkt temas kurma denemelerinde bulunulmuÅŸtur. Hars kavramı üzerinden Ziya Gökalp’in kurguladığı millet bilinci ana çerçeveyi oluÅŸturmuÅŸtur.
Çok partili hayata geçiÅŸ ile birlikte tümüyle reddiyeler üzerine kurulu modernist, jakoben ve yapay tarih algısı siyasî hareketliliÄŸe baÄŸlı olarak sarsılmıştır. Aslını hatırlama, öze dönüş gibi ifadelerle ve daha çok irrasyonel hatırlama refleksine dayanan romantik tarih algısı kendine yeniden alan açmıştır. “Ulu Hakan- Kızıl Sultan” örneÄŸinde olduÄŸu gibi Osmanlı sultanlarının ÅŸahsında geliÅŸen tartışmalar ifrat ve tefrit kıskacında dar bir alana hapsolmuÅŸtur. Esasında benzer özellikler gösteren ilerici-gerici, laik-dinci vs. gibi çözümsüz münakaÅŸalarda korunmak istenen mevzî her iki tarafta konumlananlar açısından karakter olarak aynı ve birbirini besleyen bir tavrı içerir.
Son yıllarda tarihî olay ve kahramanların konu alındığı diziler, popüler tarih yayınları, anma etkinlikleri, kullanılan siyasî dil, sahih bir tarih anlayışı üretmekten oldukça uzaktır. Yapılan şey daha ziyade sözünü ettiğimiz sanal mevzileri koruma adına argüman üretmekten öte bir şey değildir. İşin garip tarafı dramatize edilen tarihî şahsiyetler ve olaylar bağlamında yaşadığımız zamana dönük bir benzetişim kurulmaya hatta üretilen kurguya reel olanı senkronize etme/uydurma çabası dikkat çekmektedir. Bu baskın romantizm güncel siyasal dili ve toplumsal algıyı şekillendirmekte ve selim bir aklın önüne geçmektedir. Tarihî romantizmin bizi heyecanlandıran tarafı, birleştirici yönü her ne kadar inkâr edilemezse de bize kazandırdığı ya da kazandırabileceği irtifa tekrar tartışılmalıdır.
Henüz yorum yapılmamış.