Sosyal Medya

Güncel

Parasıyla - İsmail Kılıçarslan

Belki hatırlayacaksınız. Amerika'nın yeni başkanı Trump ocak ayı içerisinde 'Irak'ın petrollerine el koymalıydık, belki bir fırsat daha çıkar' demişti. Trump'ı çok takdir etmiştim bu sözlerinin ardından. Sanki Amerika Irak'ın petrollerine, toprağına, insanına, geleceğine el koymamış gibi, el koymak istemiyor gibi davranmanın bir manası yok zira. 'Kimyasal silah var' yaygarasıyla girdikleri ve koca bir ülkeyi darmadağın ettikten sonra 'pardon ya, aslında Irak'ta kimyasal silah yokmuş biliyonuz mu?' diyerek işin içinden sıyrıldıkları o tuhaflığı açıkça sürdürmek bir bakıma erdem bile sayılabilir.



Zaten Amerika deyince aklımıza en çok 'bir takım şakalar, bir takım komiklikler' geliyor. Yaptığı herhangi bir pisliği 'tevil etme' gereği bile duymayan bir terör çetesinden ibaret bu western komedisi yıllardır kapalı gişe oynuyor üstelik.
Bakın bir başka şakadan ilerleyelim. ABD'nin savunma bakanı Jim Mattis, Irak ziyaretinden hemen önce Trump'a Cafer muamelesi yapıp bez yetiştiriyor ve diyor ki: 'Biz kimsenin petrolüne el koymak için Irak'ta bulunmuyoruz. Burada bulunan herkes ve Amerika'daki herkes gazını, petrolünü parayla alıyor. Eminim gelecekte de böyle olacaktır.'
Jim Mattis deyip geçmeyin bir kere. Dört yıldızlı bu general Afganistan ve Irak'a 'barış ve huzur' götüren şahane bir asker. Üstelik bakınız Afganistan'tan haşhaşı ve afyonu, Irak'tan gazı ve petrolü parasıyla alıyor. Boru mu?
Amerika'nın Irak'ı, koca Irak'ı, kocaman Irak'ı neye mahkum ettiğini de konuşmayalım bundan beri. Karikatür olarak çizsen 'komik değil ki bu' diyeceğimiz kuklaları siyasetin en tepesine yerleştirip ardından da 'tabii bunlar Irak'ın iç işleri, biz şey yapamayız yani' falan deyişlerine bakıp derin derin düşünelim fakat.
Bir de neyi düşünelim biliyor musunuz? Türkiye'nin Irak olmamasını ne sağladı, onu düşünelim. Dahası, Türkiye'nin Irak olması için kimler var gücüyle çalıştı, kimler buna engel oldu, onu düşünelim.
Fakat şimdi siz, ben size 'bunları bir düşünelim' dedim diye atar-gider yapabilirsiniz. Zira meselenin aslında ne olduğunu bilmiyormuş gibi yapmaya bayılıyorsunuz. 'İçinden geçtiğimiz süreçte Türkiye bir ölüm-kalım savaşı, bir varoluş mücadelesi veriyor' dediğimizde bize 'bırakın bu komplo teorilerini' diyerek ayar vermeye çabalıyorsunuz.
Ä°yi de o zaman ÅŸuna cevap verin: 15 Temmuz neydi?
Ah, çok özür… 15 Temmuz tiyatroydu deÄŸil mi? Recep Tayyip ErdoÄŸan'ın yazıp yönettiÄŸi, oyunculuÄŸa pek meraklı Türk halkının aralarından 246 kiÅŸiyi ölüme gönderme pahasına bu tiyatroda figüran olduÄŸu bir piyesti yaÅŸananlar deÄŸil mi?
Korkmayın yahu. Cesur olun ve şöyle deyin: 'Böyle askeri darbe olmaz. Askeri darbe dediğin başarıya ulaşmazsa askeri darbe olmaz. Hatta bu askeri darbe başarıya ulaşamadığı için ne kadar üzgün olduğumuzu tahmin bile edemezsiniz.'
Biliyorum bir şeyi değiştirmeyecek ama şu kadarını da söyleyeyim. Size katılıyorum. 15 Temmuz bir darbe girişimi değildi. 15 Temmuz, Türkiye'yi Irak yapacak bir iç savaşın 'tetikçi gecesi' idi.
16 Temmuz günü ABD ve bilcümle neokolanyalist taife ülkemize bir Abadi, bir Fuad Masum bulacak, ardından da gazını, petrolünü, haşhaşını, afyonunu 'parasıynan satın alacak bir düzen' kuracaklardı. Ve yine ardından 'onlar Türkiye'nin iç işleri, fazla da şey yapmamak lazım' deyivereceklerdi.
Hah yahu. Az kalsın unutuyordum. Asıl onu söyleyeyim. Bütün umudunu referandumdan 'hayır' çıkmasına bağlamış olabilirsin, bütün hikayeni bu umut üzerinden inşa etmiş olabilirsin. Fakat sana günün kötü haberini vermek de maalesef bana kaldı işte: 'O evet buraya gelecek.'
Niçin biliyor musun? Zira Türk halkı senden daha ferasetli ve iyi ki öyle…
Ne diyordu Abadi: 'Şimdi tabii Irak'ın toprak bütünlüğü, İran uçakları, Amerikalı dostlarımız, Rus kardeşlerimiz falan. Bir de tabii Türkiye bizim iç işlerimize müdahale ediyor. Bir de tabii, pantolonuma uygun kemer alabilecek kabiliyette olmadığım için seçtiler beni. Ya ne olacaktı?'

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.