Sosyal Medya

Güncel

Benim çıkınımdaki en parlak kumaş budur ki, kendi toprağıma hiç takma gözlerle bakmadım - Sibel ERASLAN

Şair Süleyman Çobanoğlu'na ait bu ifade: "Benim çıkınımdaki en parlak kumaş budur ki, kendi toprağıma hiç takma gözlerle bakmadım" der...



Çok sarf ediliyor ya son zamanlarda bizler tarafından; "yerlilik". Ama tam olarak da tarifi bir türlü yapılamıyor. Öyle zannediyorum ki yerliliÄŸin en güzel tariflerinden birisidir bu, gözleri yabancı kılmamaya dair...

***

Spinoza'nın resim eskizlerinin bulunduÄŸu bir defter varmış der ünlü düşünür Berger. (Bento'nun Eskiz Defteri) Ve gerçekte olup olmadığı bulutlu bir resim defteri üzerinden, kaç türlü görme/görmeme, imkanımız/imkansızlığımız olduÄŸunu kurnazca tecrübe eder kitabında...

Görmek ve Görmemek bahsi görsel sanatlara has bir mesele deÄŸil artık, bir illüzyon projesi. 1991'deki Irak-ABD arasındaki 1. Körfez Krizi esnasında, CNN kanalının 24 saat kesintisiz yayınla canlı olarak ''sunduÄŸu'' savaÅŸ, politik bir "gördürme" biçimiydi. CNN, ABD'nin görülmesini istediÄŸi ÅŸekliyle, meÅŸru ve makbul bulduÄŸu kadarıyla sunuyordu savaşı. Medya tarihi ve iletiÅŸim sosyolojisinde bir dönüm noktasıydı bu iÅŸ. Göz, politik projeler baÄŸlamında tıpkı alarmlı bir saat gibi, kurulabilen bir alete dönüşüyordu. Bunu 2002'deki Irak iÅŸgali sonrasında, Ebu Gureyb Hapishanesi'nde iÅŸkence ve tecavüze uÄŸrayan mahkumların görüntülerinin mobil telefonlar aracılığıyla çekilip, dünyaya servis edilmesi taktiÄŸinde de yaÅŸadık... Sadece ülkesi iÅŸgal edilen Iraklılar deÄŸil, "ÅŸer ekseni" olarak tarif edilmiÅŸ tüm barbarların, Müslümanların da hep birlikte aÅŸağılandığı, namus ve ÅŸeref gibi hayat memat mesabesindeki deÄŸerlerin, galip tarafça ayaklar altında ezildiÄŸi görüntülerdi bunlar... Gözümüze gözümüze sokuluyordu bu görüntüler büyütülerek, yavaÅŸlatılarak, daire içine alınarak, uzun süre ekranda dondurulup tutularak...

Postmodernizmin dehÅŸetli kayıtsızlığıda tam burada gösterir en acımasız yüzünü. Bir tek görme biçimi yoktur der ilkin, ardından sanki umutlu bir çoktan seçme imkanı gibi diÄŸer görme biçimlerinin kataloÄŸunu sürer önünüze. Sanki basit bir oyunmuşçasına, içine girilip çıkılacak bir simülasyonmuşçasına bakar görme seçeneklerine postmodern tavır... Oysa aynı görme biçimlerinde binlerce insan imha olur, binlercesi yerinden yurdundan sökülür, aa... ama bakın o ağır bedellerden sonra demokrasi ve toplumsal barış kültürüne ulaşıldı deyip kenardan, uzaktan, tepeden not düşmeye devam eder... Modernizmin "tek doÄŸru budur" dayatmasıyla, postmodernizmin "pek çok doÄŸru olabilir hatta doÄŸru nedir ki" edası birbirini çarparak çoÄŸaltan derin bir çıkışsızlık matematiÄŸine hapsetti insanlığı... Sonuç; yalnızlık ve her ÅŸeye dair derin bir yabancılaÅŸma.

***

Ä°TÄ°BAR'ın bu ayki sayısında önemli bir Ercan Yıldırım mülakatı var. "Samimiyetsizlik esas sorunumuzdur" baÅŸlığıyla öne çıkartılan görüşmede, Mehmet Akif ve Necip Fazıl Ã¶rnekliÄŸinden giderek, içtenlik vurgusu yapmış Yıldırım. Ä°slamcı düşüncenin bu iki yıldız ismini yerli kılan ÅŸey, hesapsız kitapsız ve inandıkları gibi yaÅŸamalarıydı. Onlar "takma göz" kullanmamış aydınlardı. Arkalarından Fatiha okuyanları da çoktur bu yüzden...

STAR

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.