Sosyal Medya

Güncel

Prof. Dr. Birol Akgün: Yükselen küresel popülizme demokratik şehirlerle direnmek

Geleceğin dünyasında uluslararası politikayı anlamak ve yönlendirmek için insanları fiziki coğrafyalarla tanımlayan ulus devlet merkezli teorik çerçeveler kadar, demokrasiyi ve özgürlükleri yaşatma adına ümit verici bir yaklaşım olan şehir eksenli yönetim ve ilişki modellerini de düşünmeliyiz.



Küresel düzlemdeki son siyasi geliÅŸmeler dünyanın yeni bir popülist döneme girdiÄŸine iliÅŸkin güçlü iÅŸaretler veriyor. Demokratik Batılı ülkeler baÅŸta olmak üzere tüm dünyanın gündemini meÅŸgul eden acımasız terör, göç, mülteci dalgası, ekonomik ve finansal krizler toplumlarda ciddi bir korku ve güvensizlik yaratıyor. Günün 24 saatinde yayın yapan ve birbirleriyle reyting savaşına giren TV kanalları “son dakika” haberleri ile halkların nabzını sürekli yüksek tutuyor. Artan siyasi tansiyon ve 11 Eylül olaylarından bu yana toplumlara pompalanan korku, geniÅŸ kitlelerin siyasi psikolojisini derinden etkiliyor. Gün geçtikçe sıradan insan kendi toplumuna, demokrasiye, açık toplum olmanın gereÄŸine, farklı kültürlerle birlikte yaÅŸamanın erdemine yönelik inancını kaybediyor. Siyasi paranoya entelektüel kesimlerin ve siyasi liderlerin kimyasını ve günlük siyasetin dilini köklü biçimde deÄŸiÅŸtiriyor. 1990’larda tüm dünyaya, insanlığın özgürlükçü ve demokratik bir çağın ÅŸafağında olduÄŸunu müjdeleyen Fukuyama’nın liberal ütopyası aradan geçen çeyrek asır sonrasında artık anlamsız kalıyor. Freedom House gibi kuruluÅŸların hazırladığı raporlara göre, son 10 yılda özgürlük-güvenlik dengesinde sarkaç güvenlikten yana kayıyor ve demokrasiler nicelik ve nitelik açıdan zemin kaybediyor.

SoÄŸuk SavaÅŸ sonrasının ilk 10 yılına damgasını vuran ve tüm dünyada demokrasiyi neredeyse halkların siyasi amentüsü haline getiren “üçüncü demokrasi dalgası” 2000’lerin başında bir dizi geliÅŸmenin etkisi altında giderek zayıfladı. 11 Eylül olayları ile baÅŸlayan korku ortamı, geliÅŸmiÅŸ ülkelerde 2008’de patlak veren mali kriz ve akabinde ortaya çıkan derin “gelecek korkusu” ve bu siyasi atmosferi yönetmede acziyete düşen siyasi liderler toplumları artık tam bir ümitsizliÄŸe sürüklemiÅŸ gözüküyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları Batılı ülkelerde giderek hoÅŸgörüsüzlüğün, öteki ile birlikte yaÅŸamaya iliÅŸkin inancın ve bunların sonucu olan yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı ve Ä°slamofobinin giderek yayıldığını gösteriyor. Seçim meydanlarında otoriter çözüm öneren neo-faÅŸist söylemler iktidara giden yolda geçer akçe haline gelmiÅŸ durumda. Avrupa’da son yıllarda yapılan her seviyedeki seçimlerde popülist-milliyetçi liderlerin ve partilerin oy oranları yükseliyor. O kadar ki, artık AB ülkelerinde entegrasyonu ve Avrupa’nın birliÄŸini  konuÅŸmak deÄŸil, ulusal egemenlik hakları, korumacılık, sınır güvenliÄŸi  ve ülkeler arasında rekabetten bahsetmek daha moda kavramlar olmaya baÅŸladı.

Bu popülist dalga demokratik ve BirleÅŸik Avrupa hayaline balta vuracak sonuçlar da üretiyor. Ä°ngiltere’nin AB’den çıkış (Brexit) referandumu ve baÅŸka ülkelerdeki (örneÄŸin Hollanda ve Fransa) benzer politikaları daha savunulabilir hale getiriyor. Avustralya’da ırkçı aday CumhurbaÅŸkanlığını son anda kaybetti, parlamento seçimlerinde ne olacağı belli deÄŸil. Ä°talya’da Renzi hükümeti anayasa oylamasında kaybetti. Fransa ve Almanya’daki 2017 seçimlerinin ne getireceÄŸi meçhul. ABD’de ise kendi parti oligarÅŸisine raÄŸmen aday olmayı baÅŸaran popülist iÅŸ adamı Trump sürpriz ÅŸekilde BaÅŸkan seçildi. İçeride CIA’in bile güvenmediÄŸi, NATO ve AB gibi transatlantik dünyasının temel kurumlarına deÄŸil de Rusya ile iÅŸbirliÄŸine inanan maverik bir liderin demokratik dünyaya nasıl yön vereceÄŸi ilginç bir konu. Dolayısıyla Birinci ve Ä°kinci Dünya savaşında bile saÄŸduyusunu kaybetmeyen ve literatürde klasik demokrasi örnekleri olarak bilinen Ä°ngiltere, Fransa ve ABD gibi nispeten istikrarlı ülkeler dahi yeni pop-milliyetçi dalgaya karşı durabilecek gücü ve dinamizmi göstermede oldukça zorlanıyor.

Åžehirler ve demokrasi

O halde geleceÄŸin dünyasında uluslararası politikayı anlamak ve yönlendirmek için insanları fiziki coÄŸrafyalarla tanımlayan ulus devlet merkezli teorik çerçeveler kadar, ÅŸehir eksenli yönetim ve iliÅŸki modellerini de düşünmeliyiz. Devletler arasındaki güç iliÅŸkisini belirleyen ve küresel yönetiÅŸimi tanımlayan formal yapılara dayalı hiyerarÅŸik düzen yerine, lojistiÄŸe ve baÄŸlantı kanalları üzerinde daha barışçı bir rekabete ve zorunlu iÅŸbirliÄŸine dayalı ÅŸehirler arası yönetiÅŸim düzenine geçiÅŸi savunanları unutmamak gerekir. Belki bu Jule Verne’in Ay’a Seyahat’i veya Alvin Toffeler’in gelecek topluma iliÅŸkin kehanetlerini anlattığı futuristik bir kurgusal yaklaşım gibi görünse de, geleceÄŸin dünyasında demokrasiyi ve özgürlükleri yaÅŸatma adına ciddi bir ümit ışığı taşıması bakımından insanlık adına ümit verici bir muÅŸtudur.

Birkaç yıl önce piyasaya çıkan EÄŸer Dünyayı Belediye BaÅŸkanları Yönetirse baÅŸlıklı ilgi çeken çalışmasında Barber neden dünyayı Belediye baÅŸkanlarının yönetmesi gerektiÄŸine iliÅŸkin son derece pratik ve rasyonel nedenler ileri sürmektedir. Onun en güçlü argümanlarından biri baÅŸbakanların ve parti baÅŸkanlarının siyasi ve ideolojik yönlerinin ağır basmasına karşın, belediye baÅŸkanlarının sorun çözmeye odaklı ve pragmatik kiÅŸiler olmasıdır. Onlar dini, etnik, siyasi ve ideolojik davranmak yerine çöpleri toplamak, trenleri çalıştırmak ve ÅŸebeke suyunu akıtmak zorundadır. Belediye baÅŸkanları halkın içinden gelir, mahallenin çocuÄŸudurlar; sabah akÅŸam onların içinde yaÅŸamak zorundadırlar. MeÅŸruluk temelleri güçlüdür. ÖrneÄŸin kamuoyu yoklamaları, halkın ABD baÅŸkanına göre belediye baÅŸkanlarına çok daha fazla güvendiÄŸini göstermektedir. Dolayısıyla özellikle kaçınılmaz biçimde çok kültürlü olmak zorunda olan New York, Londra, Paris ve Ä°stanbul gibi mega-ÅŸehirleri yöneten belediye baÅŸkanları, popülist ulusal liderlere göre kendi yönettiÄŸi ÅŸehirlerdeki farklı etnik, dini veya sosyal gruplara karşı daha hoÅŸgörülü ve kapsayıcı olmak zorundadır. ÖrneÄŸin Trump seçim meydanlarında ABD’de yaÅŸayan 3 milyon yasadışı göçmeni sınır dışı edeceÄŸini söylediÄŸinde, New York, Los Angeles ve  Chicago gibi büyük ÅŸehirlerin belediye baÅŸkanları ve ÅŸehir meclisleri açıkça ve yüksek sesle siyasi olarak böyle bir politikaya karşı çıkmaktan çekinmemiÅŸtir. Çin, Hong Kong ÅŸehrini devraldığında, ÅŸehrin uluslararası karakterini ve yerleÅŸik yabancı sermayeyi korumak için, ayrı bir yönetime ve ayrı bir hukuka tabi olmasına karşı çıkmamıştır. Brexit sonrasında Londra ÅŸehir yönetimi hükümetin ulusalcı politikalarına karşı ÅŸehrin kozmopolit yapısını korumak için gerekirse farklı bir siyasi model (bağımsızlık referandumu dahil) geliÅŸtireceÄŸini ilan etti. Bunlar artan pop-millliyetçiliÄŸe karşı insanların demokrasi ümidini artıran cesaret verici örnekler olarak kaydedilmelidir.

Pragmatik aktörler

Son olarak, Barber dünyanın  geleceÄŸinde belediye baÅŸkanlarının oynayacağı rolü savunurken ÅŸehirlerin uluslararası diplomaside oynayabileceÄŸi yapıcı rollere dikkat çeker. Åžehrin temsilcisi olan Belediye baÅŸkanları farklı belediye baÅŸkanları ile bir araya geldiklerinde, ülkelerini temsil eden ulusal siyasi liderlerin buluÅŸmasından farklı olarak rakip olarak deÄŸil iÅŸbirliÄŸi yapmaya ve el sıkışmaya hazır pragmatik aktörler olarak hareket ederler. Bu da müzakereleri yapıcı hale getirir. ÖrneÄŸin iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi  konusunda uzun süre anlaÅŸamayan ulus devletlerin 2016 yılında imzaladıkları Paris Ä°klim AnlaÅŸması’nı saÄŸlayan ÅŸey C40 Ä°nisiyatifi adlı ÅŸehirler arası dayanışma platformudur. ABD ve Avrupa kıtasında ÅŸehir platformları pek çok ortak sorunun çözümünde ciddi roller oynamaktadır. Bu cesaret verici örneklerden yola çıkarak Barber ilk kez 2016 Eylül ayında dünyanın önemli kentlerinin belediye baÅŸkanlarını bir araya getirerek demokratik bir Belediye BaÅŸkanları Parlamentosu platformu da oluÅŸturmuÅŸtur. Bu anlamda fikirlerini uygulama imkanı bulması son derece önemli bir giriÅŸim olarak görülmektedir.

Yeni yaratılan Belediye BaÅŸkanları Parlamentosu, gerçekten hayal edildiÄŸi gibi, giderek atalete düşen ama alternatifi de henüz yaratılamayan BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in yerini dolduracak iÅŸlevsel bir BirleÅŸik Åžehirler Düzeni (Pax Urbanica) kurmanın ilk adımı olabilir mi? sorusunun cevabını doÄŸrusu zaman gösterecek. Åžu kadar var ki, yükselen milliyetçilik dalgasının ulus devletler arasındaki iliÅŸkileri tıkadığı ve küresel siyasi kurumları felç ettiÄŸi bir tarihsel konjonktürde terörizmden yaygın hastalıklarla mücadeleye ve göçmenlerin toplumsal entegrasyonuna kadar ortak pek çok sorunun çözümünde ÅŸehirleri yöneten yerel liderler insanlık adına demokratik zeminde iÅŸbirliÄŸi yapmanın yolunu bulacaklardır ve bulmalıdırlar da. Öyle anlaşılıyor ki, demokrasi antik Yunan Polis’lerinde baÅŸladığı siyasi serüvenine modern dünyanın kozmo-polislerinde devam edecektir.

STAR

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.