Güncel
94 yıllık bir tartışmanın tarihi -5- Yıldıray Oğur
“Cumhurbaşkanı seçmen yaşı 18’e indirilsin, parlamenter sayısı 600’e çıksın, cumhurbaşkanını halk seçsin ve anayasa bu yönde değiştirilsin dedi. Demirel aldı bunu hemen kişiselleştirdi?”
Bundan 27 yıl önce 1990’ın son günlerinde Milliyet’ten Fikret Bila’ya konuÅŸan CumhurbaÅŸkanı Özal’a çok yakın Erzincanlı BaÅŸbakan Yıldırım Akbulut’un sözleri insanda dejavu hissi uyandırıyor. Bir farkla BaÅŸbakan Akbulut, BaÅŸkanlık sistemine mesafeliydi:
“Yetkileri deÄŸiÅŸmedikçe cumhurbaÅŸkanını halk seçmiÅŸ neyi deÄŸiÅŸtirir... BaÅŸkanlık sistemine gelince baÅŸkanlık sistemi bünyemize uygun deÄŸil. Ben o kanaatteyim ki halkımıza sorsak tek adam yönetimi mi istersiniz yoksa parlamentosuyla hükûmetiyle yargısıyla parlamenter sistemi mi, parlamenter sistem der.”
Artık Çankaya Köşkü’nde olan Özal’ın Akbulut’a teslim ettiÄŸi partisi ANAP’ın Meclis’te anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi yapacak bir çoÄŸunluÄŸu yoktu ama referandum için sayı yeterliydi. Ama ANAP’ta da baÅŸkanlık konusunda kafalar net deÄŸildi.
Özal, Maliye Bakanı Adnan Kahveci ile uzun süre Fransa’da görev yapmış Prof. Nur Vergin’e Fransa’daki yarı baÅŸkanlık sistemi üzerine bir rapor hazırlatmıştı. Partinin ağır toplarından Mehmet Keçeciler de “Türkiye tek adam yönetimine alışıktır, baÅŸkanlık sistemine geçilmeli” diyerek Özal’a destek vermiÅŸti. Ama farklı düşünenler de vardı. Akbulut’a karşı liderlik mücadelesi vermiÅŸ Hasan Celal Güzel örneÄŸin: "BaÅŸkanlık sistemi demokratik deÄŸildir. Türkiye’yi içinden çıkılmaz rejim problemleriyle karşı kaşıya bırakabilir.”
Oltan Sungurlu, bir süre sonra genel baÅŸkanlık koltuÄŸuna oturacak Mesut Yılmaz da Özal’ın baÅŸkanlık formülüne karşıydılar.
1990 yılı boyunca Türkiye Özal’ın anayasa deÄŸiÅŸiklik teklifini ve baÅŸkanlık sistemini konuÅŸtu.
Mülkiyeliler BirliÄŸi Ä°stanbul Åžubesi’nin düzenlediÄŸi "Yönetimin Yeniden Yapılanması ve Demokratik Katılım" baÅŸlıklı kongrede Özal, Akbulut, Demirel, Ä°nönü, Erbakan kürsüye çıkmış, profesörler baÅŸkanlık ve yarı baÅŸkanlık formüllerini masaya yatırmıştı. (Toplantının kayıtlarını bulamadım. Gazetelerdeki haberlere göre muhalefet liderleri Özal’ın önerilerine karşı çıkmıştı)
DoÄŸru Yol Partisi lideri Demirel, CumhurbaÅŸkanı’nın halk tarafından seçilmesine destek verirken “Türkiye’de baÅŸkanlık sistemi yürümez. Dünyanın tek bir ülkesinde bu sistem yürüyor. DiÄŸer ülkelerde ihtilaller oluyor. Bizde de daha çok ihtilal olur” demiÅŸti. Kenan Evren de aynı fikirdeydi:
“Ben hiçbir zaman baÅŸkanlık sistemine razı olmadım. Bana da çok önerenler oldu. 'Seni baÅŸkan yapalım' dediler, kabul etmedim. Bizde demokrasi yerleÅŸmiÅŸ deÄŸil. Bizde diktatörlüğe çok çabuk kayılabilir. Çünkü biz padiÅŸahlık devrinden gelmiÅŸiz...”
Gazetelerde her gün baÅŸlığında “Özal ve diktatörlük” kelimeleri geçen haberler çıkıyordu.
“BaÅŸkent siyasi çevrelerinde baÅŸkanlık sisteminin Özal diktatörlüğüne yol açacağı" öne sürülürken, Özal’ın “gerekirse halk oylamasına giderim” sözüyle "Meclis’i hiçe saydığı iddia edildi” diye devam eden Milliyet Ankara muhabirlerinden Åžamil Tayyar imzalı bir haberde görüşü alınan anayasa hocalarından biri Ä°stanbul Ãœniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Doç. Dr. Burhan Kuzu’ydu. Kuzu şöyle demiÅŸti:
“Böyle bir teklifi CumhurbaÅŸkanı yapamaz. Buna raÄŸmen böyle bir beyanda bulunması bana biraz garip gözüküyor. Bir defa baÅŸkanlık sistemi bizim anayasamıza uymaz. Amerika’da uygulanan sistemde baÅŸkan tarafsız. Anayasada birkaç deÄŸiÅŸiklik yapmak yetmez. Çok köklü deÄŸiÅŸiklikler olması gerekir.”
Muhalefet liderleri Ä°nönü ve Demirel, Özal’ı o sırada çok yakın olduÄŸu Bush’a imrenmekle suçluyordu. Özal’ın baÅŸkanlık tezlerini sert sözlerle eleÅŸtirilerden biri de baÅŸkanlık sistemini MNP, MSP programlarına koymuÅŸ Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan’dı:
“Türkiye’de ekonomik bakımdan tam bir kriz ve yanlış politikaların korkunç tahribatı yaÅŸanırken iÅŸsizlik, fakirlik, açlık, enflasyon ve geçim sıkıntısı dayanılmaz boyutlara ulaÅŸmışken ülkenin bu temel meselelerden hiçbirisi ne ANAP’ın ne Özal’ın gündeminde ye almaktadır. Milletin bütün bu dertleri bir kenara bırakılmış en mühim mesele olarak, nasıl olacak da; Özal bir türlü muhalefete kabul ettiremediÄŸi cumhurbaÅŸkanlığını, kendisini millete seçtirmek suretiyle kabul ettirecek, Ä°kinci bir kere daha cumhurbaÅŸkanı seçilme imkânına kavuÅŸacak, rejimi baÅŸkanlık sistemine dönüştürecek, bugün Anayasa ve yasalara aykırı olarak yürüttüğü 'Tek adam' yönetimini meÅŸru hâle getirebilecek! Türkiye’nin ÅŸu anda yapması lazım gelen en acil iÅŸi 'Hile Rejimi'nden baÅŸka bir iÅŸe yaramayan mevcut seçim kanunu yerine adil bir Seçim Kanunu yapması ve en kısa zamanda seçime gitmesidir...”
Tartışmalar sürerken ANAP’ta genel baÅŸkan deÄŸiÅŸti. Yeni baÅŸkan ve baÅŸbakan Mesut Yılmaz, anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸine ve baÅŸkanlık önerilerine mesafeliydi. Ve 1991 yılında ülke genel seçimlere giderken, bir ABD ziyareti dönüşü Özal baÅŸkanlık ve anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi ısrarından vazgeçti. Ama kısa bir süreliÄŸine. Seçimlerin ardından kaldığı yerden ve daha açık bir ÅŸekilde BaÅŸkanlık Sistemi’ni savunmaya devam edecekti...
1991 seçimlerinden DYP-SHP iktidarı çıkınca Özal Çankaya’da daha yalnız ve güçsüzdür artık. Ä°ktidar partileri seçim kampanyası boyunca, ANAP’ın 89 yerel seçimlerinde aldığı 21.9 oy oranı kadar bir temsiliyet gücü olduÄŸunu iddia ettikleri Özal’ı Çankaya’dan indirmekten bahsetmiÅŸti. Özal da bu tehditlere sistem tartışmalarının sesini açarak cevap verdi.
Çankaya Köşkü’nde aydınlarla buluÅŸuyor, üniversitelerde konferanslar veriyordu. Türkiye Günlüğü dergisinin düzenlediÄŸi Cengiz Çandar, Mehmet Altan, Nur Vergin, Asaf SavaÅŸ Akat, Hikmet Özdemir gibi isimlerin katıldığı bir paneli yönetmiÅŸ, statükoya, deÄŸiÅŸim, 2. Cumhuriyet, baÅŸkanlık sistemi kavramlarının havada uçuÅŸtuÄŸu panel oÄŸlunun kanalı Kanal 6’da canlı yayınlanmıştı. Bilkent Ãœniversitesi’nde verdiÄŸi bir konferansta Özal BaÅŸkanlık Sistemi’ni neden savunduÄŸunu şöyle açıklamıştı:
“Parlamenter sistemde kuvvetler ayrılığı çizildiÄŸi gibi deÄŸildir. Parlamenter sistem kültür birliÄŸinin olmadığı ülkelerde ayrışmaya neden olur.”
Ama Özal’ın BaÅŸkanlık Sistemi’nden kastı Amerikan BaÅŸkanlık Sistemi’ydi. Bunu en iyi 15 Mart 1993 akÅŸamı çıktığı Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programında açıklamıştı:
''Özal: Başkanlık sistemi diyorum ben, başkanlık sistemi tabii Fransa gibi değil daha çok Amerika'ya yakın. Sebebini şöyle tahlil ediyorum; Bakanların benim kanaatime göre, bizim tecrübemize göre parlamento dışından olması lazım. Çünkü altı senelik parlamento hayatımda şunu gördüm; Bakanlarla milletvekilleri arasına devamlı problemler giriyor. Çünkü bakanın da seçim kaygısı vardır, milletvekilinin de seçim kaygısı vardır. Aynı yerde veya aynı grupta olmadıkları takdirde birbirlerine zıt hareketler yapıyorlar ve dejenerasyon başlıyor.
Mehmet Ali Birand: Bir taraftan da tek adamlık tehlikesi çıkmıyor mu ortaya. Yani bir denetim var şu an Meclis'te, Meclis'in bir denetimi var?
Özal: Hayır, hayır. Denetim yok. Ben tam aksini iddia ediyorum. Bugün denetim yok. Neden çünkü hükûmet koalisyon da olsa tek parti hükûmeti de olsa meclise hâkim oluyor. Meclis hiçbir araştırma veya şeyi geçirtmeyebilir isterse. Çok rahatlıkla. Halbuki öbür başkanlık sisteminde kuvvetler ayrımı var kesin olarak. O takdirde meclistir ve Amerikalılar buna 'Check and balance' derler, yani karşılıklı bir denge vardır. Cumhurbaşkanı'nın kuvveti vardır icra olarak icra odur, buna mukabil meclisin de yetkileri vardır. Meclis bu sefer tam kontrol yetkisini yapar..."
Özal bu konuşmadan bir ay sonra hayatını kaybetti. Başkanlık Sistemi tartışması yeniden yine kısa süreli bir uykuya daldı.
Tuhaf bir ÅŸekilde BaÅŸkanlık tartışması Türkiye’ye baÅŸka bir cenaze sayesinde yeniden döndü. 1996 yılının Ocak ayında vefat eden Fransa CumhurbaÅŸkanı Mitterand’ın cenazesine katılan Süleyman Demirel, orada Fransa Ulusal Savunma Sekreteri ve Sayıştay Ãœyesi olan Jean Picq’le tanıştı. Demirel, Picq'i özel toplantılar için Ankara’ya davet etti. Artık masada Fransız yarı-baÅŸkanlık sistemi vardı. (Devam edecek)
Türkiye Gazetesi
Henüz yorum yapılmamış.