Sosyal Medya

Güncel

Arapların itibarı ve Yemen - Nebil Bukeyri

Araplara düşen, büyük sıkıntıların kasıp kavurduğu Arap coğrafyasını parçalamak için herkesin kuduz gibi saldırdığı bu çağda, geriye kalan son varlıklarını koruma altına almak. Yemen’deki durum, Arap insanının itibarını iade edecek, topraklarını, varlığını ve tarihini savunacak bir zaferle taçlandırılmadıkça bu akıbetten kaçış mümkün olmayacak.



Arap Yarımadası’nın ve Asya kıtasının güneybatısında yer alan Yemen, en önemli uluslararası deniz geçitlerinden biri olan Bâbu’l-Mendeb BoÄŸazı boyunca uzanır. Bâbu’l-Mendeb'den yılda yaklaşık 3,8 milyon varil petrol ve 21 binden fazla yük gemisi (günde ortalama 57 gemi) geçiyor. Bu da ÅŸu anda tamamen Yemen’in hâkim olduÄŸu bu boÄŸazı dünyanın en önemli ve en kritik boÄŸazlarından biri haline getiriyor.
 
Yemen bir yanda Afrika’nın ve Arap Yarımadası ve Asya’daki jeopolitik derinliÄŸini, bir yandan da Asya’nın Afrika’daki jeopolitik derinliÄŸini temsil ediyor. Stratejik konumu ve dünyanın en zengin enerji bölgelerine yakınlığı sebebiyle Yemen, Romalılardan OrtadoÄŸu siyasetinin en dramatik zamanlarının yaÅŸandığı günümüze kadar hep birbirleriyle çatışan uluslararası güç odaklarının hedefinde olmuÅŸtur.
 
Gerçekten bugün uluslararası arenada, gerek süper güçler düzeyinde gerekse Ortadoğu ölçeğinde geniş çaplı jeopolitik değişimlere yol açabilecek ve bölgenin jeopolitik haritasını yeniden çizebilecek tarihî bir dönüm noktasında bulunuyoruz.
 
YaÅŸanan askerî geliÅŸmelerin ve hem uluslararası hem de bölgesel dengeler çerçevesinde her aktöre düşecek payın kritik bir rolü olacak. Öyle ki, Türkiye’nin güneyinden baÅŸlayıp Irak ve Suriye’yi içine alan ve Yemen daÄŸlarına ve iki bin kilometreyi aÅŸan sahil ÅŸeridine kadar uzanan bölgedeki çatışma denkleminde her güç, pastadan en büyük payı kapmaya çalışıyor.
 
O nedenle, Yemen’in geçmiÅŸte ve günümüzde olduÄŸu gibi gelecekte de bütün bu uluslararası güçlerin hedefinde olmaya devam edeceÄŸi mevzusu halen konuÅŸuluyor. Söz konusu uluslararası güçler, Yemen’e hem jeopolitik perspektiften hem de büyük doÄŸal imkânlara ve kaynaklara sahip olması açısından dünyanın en önemli yerlerinden biri olarak bakıyor.
 
Eğer Yemen, siyasî istikrar doğrultusunda gerçek bir politik dönüşüm imkanını yakalarsa, jeopolitik konumu açısından kendisiyle benzerlik arz eden Türkiye modelinde olduğu gibi, bir iletişim köprüsü, kıtalararası önemli bir hareket noktası ve büyük bir tarih ve medeniyet mirasına sahip bir ülke olarak bütün bölgenin demokrasi ve kalkınma açısından en önemli ülkelerinden biri haline gelebilir.
 
Ateş hattında uluslararası savaş
 
Bu açıdan bakarak, baÅŸta Yemen olmak üzere, bölgedeki ateÅŸ hattında bir uluslararası savaÅŸ yaÅŸandığından söz etmek mümkün. Büyük ölçüde Ä°ran’a bağımlı bir koalisyon oluÅŸturmuÅŸ olan Husi Cemaati ve eski Devlet BaÅŸkanı Ali Abdullah Salih aracılığıyla Yemen’in Tahran eline düşmesine ramak kala Körfez ülkelerinin müdahalesi geldi.
 
Ä°ran’ın projelerinde Yemen’in önemi, Ä°ran’ın Irak ve Lübnan’a ve ardından Suriye’ye egemen olma gayretinden sonra Arap Yarımadası’nı tam bir kuÅŸatma altına alma çabalarının son halkası olmasından kaynaklanıyor. Bu ise Ä°ran’ın, Körfez’i bütün yönlerden kuÅŸatması demek.
 
Ä°ran’ın Yemen’e Irak ve Suriye’de olduÄŸu gibi Devrim Muhafızları Tugayları, kendine baÄŸlı mezhepçi milis güçleri aracılığıyla doÄŸrudan ve açık bir ÅŸekilde müdahale etmediÄŸi doÄŸru.
 
Eğer Yemen, siyasî istikrar doğrultusunda gerçek bir politik dönüşüm imkanını yakalarsa, jeopolitik konumu açısından kendisiyle benzerlik arz eden Türkiye modelinde olduğu gibi, bir iletişim köprüsü, kıtalararası önemli bir hareket noktası ve büyük bir tarih ve medeniyet mirasına sahip bir ülke olarak bütün bölgenin demokrasi ve kalkınma açısından en önemli ülkelerinden biri haline gelebilir.
Fakat Tahran, Yemen’i hâkimiyet altına alıp doÄŸrudan Ä°ran’ın etkisi altına almak uÄŸruna, ülkede Husi Cemaati’ni kurmak ve eÄŸitmek, sol elitler ve önemli kanaat önderleri baÅŸta olmak üzere çeÅŸitli kesimlerle geniÅŸ çerçeveli iliÅŸkiler kurmak için 1980'lerden bu yana büyük bir çaba harcadı.
 
ABD’nin Yemen tutumu
 
Burada Amerika’nın baÅŸtan beri Yemen’deki duruma ve özellikle de Husilere yönelik tutumu dikkat çekici. Söz konusu tutum, Amerikan karşıtı olduÄŸunu yüksek sesle dillendiren bu gruba karşı Amerika’nın açık bir yandaÅŸlık içinde olması ÅŸeklinde nitelendiriliyor.
 
Amerika’nın eski Sana Büyükelçisi Gerald Feierstein ile 2012 Temmuzunda bir araya geldiÄŸimi hatırlıyorum. O zaman ona Husilere karşı tutumlarının ne olduÄŸunu sormuÅŸtum. Bana kelimesi kelimesine “Bizim Husilerle bir sorunumuz yok” demiÅŸti. “Ama onlar size karşı düşmanlıklarını gizlemiyorlar” dediÄŸimde ise “Her düşmanlık arz eden kesin olarak bize karşıdır diye bir ÅŸey yok” diye cevap vermiÅŸti. Amerika’nın bu tutumu, Ä°ran’la nükleer anlaÅŸmasını imzaladıktan kısa bir süre sonra daha da derinleÅŸmeye baÅŸladı. Zira bu noktadan sonra Amerika’nın mezhepçi azınlıklara karşı tavrı ve bir alternatif olarak onlarla iletiÅŸime geçme seçeneÄŸini tercih ettiÄŸi net bir ÅŸekilde ortaya çıktı.
 
ABD’nin bu tutumu, özellikle seçim sandıklarının sürekli sahada yaygın ve popüler örgütleri, yani Ä°slami akımları yönetime getirdiÄŸi gerçeÄŸinin tecrübeyle sabit hale gelmesi ve bu güçlerin, iktidarda kalmak isteyen mezhepçi grupların aksine, halkları ve vatanları ilgilendiren önemli davalarla ilgili büyük ödünler vermemesi üzerine derinleÅŸti.
 
Washington’un Yemen’de takındığı tavrı ancak ABD’nin stratejisinin, bölgede gerçek demokrasiye yol açabilecek herhangi bir geliÅŸme ve dolayısıyla demokratik herhangi bir harekete karşı olduÄŸunu göz önünde tutarak anlayabiliriz.
 
ABD'nin darbe karşısında sergilediği göz yumma politikası da bunun göstergesi. Şayet Suudi Arabistan'da büyük çıkarları olmasaydı, ABD darbeyi derhal tanırdı. Ancak buna rağmen Yemen hükümetine ve Arap koalisyonuna büyük bir uluslararası baskı kurdurarak öyle veya böyle darbeyi desteklemeye çalıştı.
 
Washington ayrıca barışa yönelmenin zorunlu olduÄŸu çaÄŸrısında da bulundu ki aslında bu, “barış” adı altında darbecilerle aynı masaya oturarak darbeyi tanımak anlamına geliyordu. Yemen’de "John Kerry barış giriÅŸimi" diye bilinen, ama Cumhuriyetçi Donald Trump’ı Amerikan baÅŸkanlığına taşıyan seçimler dolayısıyla baÅŸarılı olamayan süreç iÅŸte buydu.
 
Ancak bütün bunlara raÄŸmen, eski Amerikan Demokratlarının görüşlerine aykırı bir Cumhuriyetçi görüş üzerine oyun kurmak, oyunu baÅŸtan kaybetmek demek. Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında gün yüzüne çıkan bütün ihtilaf ve görüş ayrılıklarına raÄŸmen, Amerika’nın temel stratejisi, Arap dünyasında baÅŸarılı olacak herhangi bir demokratik tecrübenin ortaya çıkışını engellemek üzerine kurulu ve Washington, bu stratejisini kim gerçekleÅŸtirmeye yanaşırsa ona bu konuda destek saÄŸlar.
 
Rusya ve Ä°ngiltere’nin Yemen politikası
 
Rusya ise başından beri darbeyi tanımayarak net bir tutum sergiledi. Fakat her iki tarafla da, yani hem hükümet hem de darbecilerle iletiÅŸimini sürdürdü. Sana’daki Rus BüyükelçiliÄŸi hiç kapanmadı, Moskova ayrıca Husilerden bir heyeti kabul etti.
 
Fakat Ä°ran ve Rusya arasında baÅŸlangıçta Suriye hususunda ortaya çıkan uyum, Yemen konusunda aynı seviyede deÄŸildi. Rus tarafı darbecilerle iliÅŸkisini kesmese de Devlet BaÅŸkanı Abdurabbu Mansur Hadi’nin meÅŸruiyetine duyduÄŸu saygıyı defalarca vurguladı.
 
Yemen, geçmişte olduğu gibi gelecekte de bütün bir bölgenin nasıl bir istikbale kapı aralayacağına dair anahtar konumunda olmaya devam edecek. Bu aşamada Araplar olarak Irak ve Suriye trajedilerini tekrar etmesini önlemeye çalışmalıyız. Durumu iyi değerlendirememekten ve gerçek dışı hayallerden kaçınmak, acı da olsa gerçekler üzerine kurulu, geleceğe dönük bir plan yapmak şart.
DiÄŸer taraftan Yemen ile tarihi bir iliÅŸkiye sahip olan Ä°ngiltere, ABD ile uyumlu bir tutum gösterdi. Ä°ki ülke arasındaki bu uyum, Ä°ngiltere, Amerika, BirleÅŸik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’dan oluÅŸan ve dörtlü komisyon olarak adlandırılan yapı içinde net bir ÅŸekilde ortaya çıktı.
 
Bu dörtlü komisyonun Yemen ile ilgili aldığı bütün kararlar, İngilizlerin darbeye yönelik tutumunu, darbeye nasıl da meşruiyet kazandırmaya çalıştıklarını ve darbecilerin tam iki yıl süren savaş boyunca yaptıklarını legalleştirmeye çabaladıklarını net bir şekilde anlatıyor.
 
Bu bakış açısı özü itibariyle, Ä°ran’ın Yemen’deki ‘yetki paylaşımı’ tavrından farklı deÄŸil. Bu tutum, Irak ve Lübnan örneklerinde, ülke yönetiminin Ä°ran’a ve onun yandaÅŸları ile mezhepçi milislerine teslim edilmesiyle sonuçlandı.
 
Körfez için tarihin en tehlikeli aşaması
 
Bütün bunlardan hareketle, Arap dünyasının – özellikle de Körfez bölgesinin – vatan ve millet güvenliÄŸi açısından kesinlikle tarihin en tehlikeli aÅŸamasından geçmekte olduÄŸu açıkça görünüyor.
 
BaÅŸka bir ifadeyle söyleyecek olursak, Ä°ran’ın nüfuz alanının geniÅŸlemesine yol açan Batı’nın (bilhassa da Amerika'nın) bölgedeki mezhepçi azınlıkları güçlendirme planı nedeniyle Yemen’de baÅŸarılı olmaktan baÅŸka çaremiz yok. Zira, bölgenin geleceÄŸini belirleme ve yeniden ÅŸekillendirme alanını Ä°ran’a ve Batı’ya bırakmamamız lazım.
 
Dolayısıyla Yemen’de zafer elde etmek için bu konu Körfez Araplarının öncelikli gündemi olmak zorunda ki ellerinde kalan vatanlarını koruyabilsinler ve tıpkı bugün kolay bir av gibi Ä°ran’ın kucağına terkedilen Suriye ve Irak’ta olduÄŸu gibi kimlik katliamına, zorunlu tehcire, demografik deÄŸiÅŸimlere maruz kalmasınlar.
 
Yemen’de durum bu minvalde devam ederse, çok yakında Körfez'deki siyasî rejimlerin ardı ardına büyük bir çöküş yaÅŸayacağına ÅŸahit olabilir, diÄŸer bazı Arap ülkelerinde olduÄŸu gibi Körfez bölgesinde de mezhepçi devletçikler ve kantonların yer aldığı yeni haritalarla karşı karşıya kalabiliriz.
 
Evet, Yemen, geçmişte olduğu gibi gelecekte de bütün bir bölgenin nasıl bir istikbale kapı aralayacağına dair anahtar konumunda olmaya devam edecek. Bu aşamada Araplar olarak Irak ve Suriye trajedilerini tekrar etmesini önlemeye çalıŞmalıyız. Durumu iyi değerlendirememekten ve gerçek dışı hayallerden kaçınmak, acı da olsa gerçekler üzerine kurulu, geleceğe dönük bir plan yapmak şart.
 
Araplara düşen, büyük sıkıntıların kasıp kavurduÄŸu Arap coÄŸrafyasını parçalamak için herkesin kuduz gibi saldırdığı bu çaÄŸda, geriye kalan son varlıklarını koruma altına almak. Yemen’deki durum, Arap insanının itibarını iade edecek, topraklarını, varlığını ve tarihini savunacak bir zaferle taçlandırılmadıkça bu akıbetten kaçış mümkün olmayacak.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.