Mustafa Bey’e göre, birinci ilke, geliÅŸme ve kalkınmanın kültürel mirasa sahip çıkarak gerçekleÅŸtirilmesidir. Bunun için kaynakları etkin ve verimli kullanmak, yaratıcı ve yenilikçi bir yaklaşımla yeni projelere imza atmak, insan odaklı ve hemÅŸehrilerin memnuniyetini esas alan hizmetler sunmak, ekip ruhu ve takım çalışmasına önem vermek, halkın deÄŸerlerine saygılı olmak, kültür ve tabiat deÄŸerlerini korumak, ÅŸehirlilik ÅŸuuru ve hemÅŸehrilik kültürüne katkıda bulunmak gibi ilkelere de ÅŸarttır.
Şehir dergisinin bu ilkelerden yola çıkarak yayın hayatına başladığını ifade eden Mustafa Bey, yazısını kapakta yer alan figürlü çini parçasının ilk defa gün yüzüne çıktığını hatırlatarak noktalıyor.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin önemli saraylarından biri de Kayseri’de, bugün Åžeker Fabrikası’nın iÅŸgal ettiÄŸi arazide bulunuyordu. Alaattin Keykubat tarafından yaptırıldığı için Keykubadiye Sarayı olarak bilinen ve eski kaynaklarda övgüyle söz edilen bu saray, 1950’lerin baÅŸlarında Zeki Oral tarafından keÅŸfedilerek ilim dünyasına ve kamuoyuna duyurulmuÅŸtu. S.Ãœ. Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ali BaÅŸ, Åžehir dergisine kapak konusu olan yazısında, 1964 yılında Oktay Aslanapa, 1980 yılında da OluÅŸ Arık ve eÅŸi Rüçhan Arık tarafından yapılan kazıların çeÅŸitli sebeplerle sonuçsuz kaldığını söylüyor.
Ali BaÅŸ’ın yazısından öğrendiÄŸimize göre, tam otuz dört yıl kendi kaderine terk edilen Keykubadiye Sarayı’na son yıllarda el atılmış ve günümüze ulaÅŸabilen iki yapının rölöve ve restorasyon projeleri tamamlanmış. Finansmanı Kayseri Åžeker Fabrikası tarafından saÄŸlanan restorasyon çalışmalarını motivasyon kaynaklarından biri de, Saray’dan artakalan dört kemerli yapının Alaattin Keykubat’ın mezarı olduÄŸuna dair iddiadır. Restorasyona baÅŸlayabilmek için yapılan sondaj sonunda, özellikle dört kemerli yapının çevresinde farklı teknik ve süsleme özelliklerine sahip çiniler, seramik ve alçı malzemeler ortaya çıkarılmış. Sondaj çalışmalarında da yer alan Ali BaÅŸ, bu buluntular arasında yer alan bir parça hakkında ÅŸunları söylüyor:
“Bu çini buluntular arasında yer alan en önemli örnek, sır altı tekniÄŸinde yapılan ve insan figürlü, 20,07 çapında, 2,5 cm. kalınlığındaki sekiz kollu yıldız çinidir. Büyük heyecan uyandıran çini üzerinde yer alan kompozisyon, yıldız formuna uygun çerçeve içinde verilmiÅŸtir. Desen kobalt mavi, siyah ve turkuaz renklerle boyanmıştır. Çinin merkezinde elinde kürek tutan, ön ve arkada birer bitki ile sınırlandırılan bir erkek figürü tasvir edilmiÅŸtir. Sola dönük vaziyette küreÄŸiyle toprağı bellerken betimlenen figür, muhtemelen bir bahçıvanı yansıtmaktadır.”
Anadolu Selçuklu dönemine ait bir çini üzerinde böyle bir kompozisyonun sağlam olarak bugüne kadar ele geçmemiş olduğunu söyleyen Ali Baş, sanat tarihimiz açısından bu keşfin önemine işaret ediyor.
***
Selçuklu tarihinin bugünümüzü anlamak bakımından ne kadar önemli olduÄŸunu ne yazık ki henüz tam anlayabilmiÅŸ deÄŸiliz. MoÄŸol istilası, Haçlı Seferleri, iç isyanlar, ekonomik krizler, yaÄŸmalar ve Osmanlı Devleti’nin Balkan coÄŸrafyasına daha fazla önem vermesi sebebiyle Selçuklu medeniyetinin muhteÅŸem mirası günümüze maalesef bütünüyle ulaÅŸamamıştır.
Kayseri, Konya, Erzurum, Sivas gibi ÅŸehirlerde ayakta kalabilen eserlerin ihtiÅŸamına ÅŸahitlik ettiÄŸi Selçuklu medeniyetinin toprak altında yattığından emin olduÄŸum zenginlikleri hakkında henüz fazla bilgimiz yok. Çünkü üniversitelerimizin Arkeoloji bölümleri daha çok Anadolu’daki antik medeniyetlerle ilgileniyor. Türk devriyle ilgilenen arkeolog, parmakla sayılacak kadar azdır. Oktay Aslanapa, Remzi OÄŸuz Arık, OluÅŸ Arık, Rüçhan Arık, Hakkı Acun gibi birkaç arkeolog ve sanat tarihçisi, o kadar... Konya Alâeddin Tepesi’ndeki kazıları Remzi OÄŸuz Arık, Konya Müzesi Müdürü Zeki Oral tarafından keÅŸfedilen Kubâdâbad Sarayı’nı ortaya çıkarmak için yapılar kazıları da Katherina Ottodorn yönetmiÅŸti.
Türk devriyle ilgi ilk sistemli kazılar, bildiÄŸim kadarıyla, Oktay Aslanapa ve ekibi tarafından Diyarbakır’da, İçkale’deki Artuklu Sarayı kazılarıdır. 1961-62 yılları arasında yapılan bu kazılarda sarayın eyvanları, çinili havuzu, kanalları, hamamları ortaya çıkarılarak yerli, yabancı yayınlarda tanıtılmıştı. Merhum Aslanapa, aynı yıllarda Ä°znik’te ve Alacahöyük yakınlarındaki Kalehisar’da da kazılar yapmış ve önemli sonuçlara ulaÅŸmıştı. Mesela Kalehisar kazıları, Slip tekniÄŸindeki keramiklerin XIII. yüzyılda ilk defa Selçuklular tarafından uygulandığını; Ä°znik’teki kazılar da bu tekniÄŸin Osmanlılar tarafından Ä°znik’te yeniden ele alındığı, onun üzerine diÄŸer tekniklerin geliÅŸtirildiÄŸini açıkça göstermiÅŸti. Ayrıca Ä°znik’te bulunan malzemelerden, ilk defa Milet’te görüldüğü için “Milet Grubu” diye adlandırılan keramiklerin kaynağının da Ä°znik olduÄŸu anlaşılmıştı.
***
Sözü uzattığımın farkındayım. Anadolu’da yayımlanan dergilerin bu meselenin üzerine gideceÄŸinden eminim. Åžehir dergisinin ilk sayısında Keyubadiye Sarayı’nı gündeme getirmesini çok önemli buluyorum. Bursa’da Zaman (Bursa), Hayat AÄŸacı (Sivas), Ä°maret (Karaman), Palandöken (Erzurum), Çınar (Denizli) gibi ÅŸehir dergilerinin ve bu dergiler etrafında toplanan kültür adamlarının da Anadolu’da Türk devri arkeolojisi konusunda hassas olduklarını biliyorum.
Henüz yorum yapılmamış.