Kürsü
Toplumsal İradenin Göstergesi - Kenan Alpay
Referandum da bir nevi seçimdir ve seçime sunulan tercihlerin meşru olduğunu teyid eder. Zaten tercihlerden birini yanlış, eksik, yetersiz, kusurlu vs. değil de gayrı meşru anlamına gelecek bir şekilde (mesela ihanet, bölücülük ..) tanımlamak hem teorik hem de pratik olarak seçim (ihtiyar) şeklinde tezahür edecek rekabeti anlamsız ve zararlı ilan etmekle sonuçlanır. Ancak görülen o ki en azından bir süre daha bu tercihleri tanımlamada çelişkili söylemler zuhur etmeye devam edecek.
Toplumun hemen tamamı Kemalizm, CHP, TSK, TÜSİAD veya resmi ideolojinin aydın ve sanatçıları tarafından kendi iradesini değersizleştiren bir siyasi tarihin birebir şahididir. Bu çerçevede devlet sınıflarını temsil eden yüzlerce değil binlerce acı, utanç verici örnek üzerine uzun uzadıya konuşmak hiç de zor değil. Sıkıntı veren mesele bu iktidar merkezli mantığın kimi emarelerinin mağdur ve muhalif kesimlere de sirayet etmesidir. Kemalist devlet mantığı gibi Kemalist seçim mantığı da adaletin, merhametin ve siyasi mücadelenin düşmanıdır. Kemalist mantığın söylem veya siyaset düzeyinde içselleşmesi en az askeri darbelere maruz kalmak kadar tehlikeli bir musibettir.
Lüzumsuz Bir Devlet Literatürü
Ä°ÄŸne-çuvaldız kıyasından hareketle ÅŸu birkaç örneÄŸe bakmakta fayda olur. Kısa bir süre önce CHP Genel BaÅŸkanı KılıçdaroÄŸlu “BaÅŸkanlık sistemi neden Türkiye’yi bölsün?” sorusuna şöyle cevap vermiÅŸti: “Öcalan da baÅŸkanlık sistemini savunuyor. Her baÅŸkanlık sistemi toplumu ayrıştırır.” Aynı konuÅŸmada KılıçdaroÄŸlu gidilecek referandumu 12 Eylül askeri cuntasının oluÅŸturduÄŸu baskı ortamıyla kıyaslamakla kalmamış ve “% 92’nin altında kalan her sonucun meÅŸruiyeti tartışılır” demiÅŸti. CHP grup baÅŸkanvekillerinin fecaat niteliÄŸindeki beyanlarını ve Meclis’te sergiledikleri saldırgan, provokatif eylemlere hiç girmiyoruz bile. Tahrik edici olmanın ötesinde toplumsal iradenin tecellisini sabote etmeye yönelik bu çıkışa BaÅŸbakan Yıldırım’ın cevabı kısa fakat gayet netti: “Vatandaşı tanımayanı vatandaÅŸ hiç tanımasın.”
Sürecin MHP’deki yansımasına dair bir örneÄŸe yer vermekte fayda olur. MHP Genel BaÅŸkanı Bahçeli’nin anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi sürecinde oynadığı rol son derece kritikti ve AK Parti’yle birlikte deÄŸiÅŸimi hızlandıran rol MHP ve Ãœlkücü hareketin lider kadrosundan kimi isimleri son derece rahatsız etti. Tartışmalar büyüdü, kimi vekiller, MYK üyeleri ihraç edildi, teÅŸkilatlar görevden alındı. Fakat tartışma çok uç noktalara gittiyse de birine yer vermekte fayda var. Alparslan TürkeÅŸ’in uzun yıllar kurmay kadrosunda yer almış ve Ãœlkücü hareketin önemli bir ismi sayılan Rıza MüftüoÄŸlu’nun Bahçeli liderliÄŸindeki MHP’nin referandum sürecindeki rolüne dair çok köklü itirazları olduÄŸu biliniyor. MüftüoÄŸlu şöyle diyor: “BaÅŸbuÄŸ’un Dokuz Işık doktrininde baÅŸkanlık sistemi yok. BaÅŸbuÄŸ her zaman baÅŸkanlığa karşı olduÄŸunu söylerdi.”
“TürkeÅŸ, baÅŸkanlığa karşı mıydı, deÄŸil miydi?” bilemem ve konunun bu veçhesiyle hiç de ilgili deÄŸilim. Benzer bir biçimde “kim gerçek BaÅŸbuÄŸcu/Türkeşçi; Bahçeli mi, MüftüoÄŸlu?” mu arayışına da zerrece alaka duymuyorum. Nedeni belli; bu konu MHP teÅŸkilatını ve mensuplarını ilgilendiren bir mevzudur. Meselenin bizi ilgilendiren boyutu ÅŸu ki tartışmayı “ülkeye ve halka ihanet” frekansında deÄŸil “BaÅŸbuÄŸ ve Ãœlkücü harekete sadakat” çerçevesinde tartışıyorlar. Kendi içinde bu tartışma çok ÅŸiddetli sürüyor olsa bile kıyas ve kriterlerin ülkeye ve millete ihanet gibi suçlamalara dönüştürülmeden yapılabilmesi son derece önemlidir.
Reaksiyoner Söyleme İhtiyaç Var mı?
Referandum tartışmasının asıl kritik boyutu doÄŸal olarak ülkenin son 15 yılına damgasını vuran ve en geniÅŸ toplum kesimlerini temsil eden AK Parti cephesiyle ilgilidir. Referandum sürecinde kullanılacak söylemlere dair sanki bir kararsızlık hali görülüyor burada. Herhalde bundan önceki seçim ve referandum süreçlerinde görülmeyen bir karışıklık yaÅŸanıyor. Hâlbuki MHP’nin de bu deÄŸiÅŸimle alakalı çok net tavır aldığı bir vasatta daha rahat, daha pozitif ve daha enerjik bir pozisyon alınması gerekirdi. Bu beklenti henüz oluÅŸmuÅŸ gibi de gözükmüyor.
Son beyanatlardan yola çıkarsak BaÅŸbakan Yıldırım’ın dünkü konuÅŸmasında yaptığı kıyasa bir bakmamız icap eder. Fikirtepe’deki kentsel dönüşüm gibi çok zorlu ve kronikleÅŸmiÅŸ saha problemlerinin çözüldüğü bir temel atma töreninde BaÅŸbakan Yıldırım referanduma dair şöyle bir beyanda bulundu: “Neden ‘evet’ diyoruz? PKK ‘hayır’ diyor, onun için ‘evet’ diyoruz. FETÖ ‘hayır’ diyor, onun için ‘evet’ diyoruz. HDP ‘hayır’ diyor, onun için ‘evet’ diyoruz. ‘Hayır’cılara bakın ona göre kararınızı verin.” Bu kıyas ve çaÄŸrı esasen AK Parti’nin ÅŸimdiye kadar kullanmadığı bir üslup ve usule doÄŸru meyil gösterildiÄŸini iÅŸaret ediyor. PKK, FETÖ veya HDP’ye bakıp kimi zaman istikamet tercihi yapılması halka salık verilebilir elbette. Lakin burada projenin yani deÄŸiÅŸim teklifinin asli sahibini (CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve AK Parti), ÅŸimdiye kadar yapılan deÄŸiÅŸim teklifleriyle kat edilen mesafeleri ve bundan sonra varılmak istenen diÄŸer hedefleri kamuoyuna beyan etmek yerine bir reaksiyoner/tepkisel tutum öneriliyor.
BaÅŸbakan Yıldırım’ın konuÅŸmasındaki kıyas ister istemez sandıktaki ‘hayır’ tercihlerini doÄŸrudan doÄŸruya PKK ve FETÖ’yle ilintili saymaktadır. Peki, bu durumda halkın ezici bir çoÄŸunluÄŸu ‘evet’ vereceÄŸi garanti olsa bile FETÖ veya PKK’yı halkoyuna sunmak nasıl meÅŸru olabilir? Bu söylem, bizim yıllardan beri muhalifi olduÄŸumuz bürokratik oligarÅŸinin seçimin meÅŸruiyetini zedeleyen söylemleriyle benzeÅŸmektedir maalesef. Neyse ki BaÅŸbakan Yardımcısı KurtulmuÅŸ en son beyanatıyla referandumda “açık ve ÅŸeffaf bir yarış”ın hiçbir tartışmaya mahal vermeksizin gerçekleÅŸtirileceÄŸini “söz de karar da milletindir” diyerek teyid etti. Esas olan KurtulmuÅŸ’un ifadesiyle “evet’le yeni ve güçlü bir Türkiye vurgusunu pozitif bir kampanya”ya çevirmek olmalıdır.
Yeni Akit
Henüz yorum yapılmamış.