Aile YaÅŸam
Zeka genetik midir? Ülkeler arasındaki kalkınmışlık farkının IQ ile ilişkisi nedir?
Lynn ve Vanhanen’in bizim aptal olduğumuz, Himalaya ve Alplerin kuzeyinde yaşayanların buz devrinde sıkıntıları aşarken akıllandıkları ve bizim akıllanmadığımız iddiası bana baştan beri pek mantıklı gelmemişti. İlk reaksiyonum, yarı şaka yarı ciddî, “Yahu, akıllı adamın buz devrinde kuzeyde ne işi var!” idi.
PROF. DR. İSKENDER ÖKSÜZ
Gerçekten de buz devri ilerledikçe, insanların buzulların önünde güneye doÄŸru aktıklarını biliyoruz. Ayrıca soÄŸuk zekâyı artırır tezi sahipleri, bize Ä°nuitlerin-Eskimoların niçin dünyaya zekâ farkı atmadıklarını da açıklamalılar. Tarih öncesi nüfus hareketleri incelendiÄŸinde bugün yüksek IQ sahibi Çin nüfusunun çoÄŸunun Himalayaların kuzeyinden deÄŸil, güneyinden Çin’e geldiÄŸini görüyoruz.
Tabi en kesin delillerden biri Afrika dışındaki modern insanın, yani Homo Sapiens’in altmış bin yıl kadar önce Afrika’dan çıkan bin ilâ beÅŸ bin kiÅŸilik bir grubun ahfadı olması. Altmış bin yıl, köklü mutasyonların ve evrimin meydana gelmesi için yeterli bir süre deÄŸildir. Evrimin zaman birimi milyon yıldır, en azından yüzbin yıllardır.
Derken… IQ ölçümlerine ait çarpıcı bir gerçek ortaya çıktı.
James R. Flynn, dünya üzerindeki bütün IQ ölçüm deÄŸerlerinin zaman içinde yükseldiÄŸini buldu! Önce ABD’de 1930’lardaki zekâ deÄŸerleriyle 1990’lardakileri karşılaÅŸtırdı. Bu karşılaÅŸtırmaya göre 1930’ların Amerikanları 1990’ların test sonuçlarına göre ortalamaları 100 olması gerekirken 80 puanlık bir zekâya sahiptiler. Bu, bir standart sapmadan daha büyük ve önemli bir farktı. 1930’ların Amerikanlarının yaklaşık dörtte biri asrın sonundaki standartlara göre eksik (deficit) zekâlı çıkıyordu. Bu kabaca, bizimle Singapur arasındaki -bir önceki yazımda gösterdiÄŸim- fark civarında.
Flynn ve arkadaÅŸları, 1930’lardan itibaren uygulanan testlerin ham sonuçlarını karşılaÅŸtırdı. 60 yıl aradan sonra, yani 1990 yılında aynı test uygulandığında sonuçlar eski ham deÄŸerlerden epey farklıydı. Sanki nüfusun zekâsı her yıl 0,35 puan civarında artmıştı. Bu, 10 yılda 3,5 puan, altmış yılda 20 puanlık muazzam bir farka karşılık geliyordu.
Sonra diÄŸer ülkelerdeki zekâ testleri üzerinde aynı analizler yapıldı. Flynn etkisi (Flynn effect) denilen yükseliÅŸin ABD’ye has olmadığı, dünyanın hemen her yerinde vuku bulduÄŸu anlaşıldı. Ne oluyordu? Ä°nsanlar günden güne akıllanıyor muydu? Batılılar akıllanırken Sırplar, Türkler, Afrikalıların zekâsı daha mı yavaÅŸ artıyordu?
Lynn ve Vanhanen ülkeler arasındaki kalkınmışlık farkının temelde zekâ farkına dayandığını, zekâ da genetik olduÄŸu için ileri-geri ülke konumlarının hiç deÄŸiÅŸmeyeceÄŸini iddia etmiÅŸti. Flynn ise insanların nesilden nesile IQ’larının arttığını keÅŸfetti. Bu iki buluÅŸ çeliÅŸiyor. GenetiÄŸin tayin ettiÄŸi zekânın on yıllar içinde böylesine deÄŸiÅŸmemesi gerekir.
Tek tek insanların zekâ seviyesinin ana-babanınkiyle iliÅŸkisi, yani veraseti, yani genetik oluÅŸundan şüphemiz yok— genetik dışında faktörler bulunsa da... Fakat toplulukların birbiriyle zekâ farkının genetiÄŸe dayanması ırkçı iddiaları destekleyen bir bulgu olurdu. Flynn’in keÅŸfi ırkçı iddiayı zayıflatıyordu. ABD’de, Avrupa’da son bir asırda IQ, 30 puan gibi müthiÅŸ bir miktarda artmıştı. O halde dünyanın geri kalanının yapması gereken ÅŸey; ABD, Avrupa, Pasifik Havzası’nda son asırda neyin meydana geldiÄŸini bulup onu tekrarlamaktı.
Bizim problemimiz de bu... Henüz bilim-teknik gözlüğünü takmamışız fakat ‘saÄŸlam bizden’ adamları Türkiye’yi temsil etsinler, savunsunlar, eÄŸitsinler, Türkiye adına rekabet etsinler diye sıkı sıkı tutuyoruz!
Flynn bu soruyu sormuÅŸ ve cevabını meÅŸhur Rus psikolog ve nöroloÄŸu Alexander Luria’nın çalışmalarında bulmuÅŸ. Luria araÅŸtırması için yaptığı bazı mülakatları yayımlamış. Luria, Sovyetler’deki “cahil azınlıklar” üzerinde çalışıyor ve tahsilin anlayış, zekâ ve kültür üzerine etkilerini bulmayı amaçlıyordu. Cahil azınlık diye yöneldiÄŸi insanlar ise bizim insanlarımız, Tataristan ve Türkistan sakinleri.
Mülakatlardan bazılarını aşağıya alıyorum.
***
Soru: Sürekli kar bulunan yerlerde bütün ayılar beyazdır. Novaya Zemlya’da her zaman kar vardır, oradaki ayıların rengi nedir?
Cevap: Ben sadece siyah ayı gördüm, görmediğim şeyler hakkında konuşmam.
S: Benim söylediklerim neye işaret ediyor?
C: Eğer insan bizzat orada bulunmamışsa söylenenlere dayanarak karar verilmez. 60 veya 80 yaşında bir adam orada bir beyaz ayı görse ve bunu bana anlatsaydı ona inanabilirdim.
S: Almanya’da deve yoktur. B ÅŸehri Almanya’dadır, orada deve var mı yok mu?
C: Bilmem, hiç Alman köyü görmedim. Eğer büyük bir şehirse orada deve olması lazım.
S: Ama Almanya’da hiç yoksa?
C: Eğer B küçük bir köyse belki orada develere yer yoktur.
***
S: Tavuklarla köpeğin ortak tarafı nedir?
A: Birbirine benzemezler. Tavuk iki, köpek dört ayaklı. Tavuğun kanadı var, köpeğin yok. Köpeğin kulakları büyük, tavuğunkiler küçük.
S: İkisi için birden kullanabileceğin bir kelime yok mu?
C: Yok tabi.
S: Peki, ikisine de “hayvan” diyebilir miyiz?
C: Evet.
***
S: Balıkla karganın ortak tarafı nedir?
C: Balık suda yaşar. Karga uçar. Balık suyun üstüne çıksa karga onu gagalayabilir. Karga balığı yer ama balık kargayı yiyemez.
S: İkisi için ortak bir kelime kullanabilir misin?
C: Onlara “hayvan” dersen doÄŸru olmaz. Ne balık hayvandır ne de karga. Karga balık yer ama balık karga yiyemez. Ä°nsan balık yer ama karga yiyemez.
Okula gitmemiş denekler geometrik şekillere daire, diktörtgen demiyorlardı. Bu nedir diye sorulduğunda daireye tabak, süzgü, kova, saat veya ay; diktörtgene ayna, kapı, ev diyorlardı. Okula gitmiş olanlar ise öğretildiği gibi daire, dikdörtgen diyordu.
Deneklere dört ÅŸeyin; çekiç, testere, kütük ve baltanın resmi gösteriliyor ve bunları gruplandırmaları isteniyordu. Üçü alet, biri (kütük) alet deÄŸil diye bir gruplandırma yapmaları beklenir. Böyle yapmıyorlardı. 25 yaşında okuryazarlığı olmayan bir köylü şöyle diyordu: “Hepsi birbirine benziyor. Testere kütüğü keser, balta parçalar. Ä°llâ birini ayır dersen baltayı atardım, çünkü o testere kadar düzgün kesmez.”
Okuma yazmayı sökmüş 56 yaşında bir işçiye balta, nacak, orak resmi gösterildi ve bu üçünün yanına bir baÅŸka üçlüden bir cismi eklemesi istendi. Ä°kinci üçlü testere, baÅŸak ve kütüktü. DoÄŸru cevabı seçti ve testereyi ekledi ama sonra tekrar düşündü ve baÅŸaÄŸa karar verdi: “Orakla bunu biçebilirsin.“
Flynn ve Luria bu bulguları şöyle açıklıyor: Tahsil görmemiÅŸler soyut düşünmüyor. Soyut sınıflandırmalar yapmıyorlar. Kategoriler yok. Tümdengelim, tümevarım yok gibi… Bunun yerine köylülerin düşünme tarzlarını ÅŸu sıfatlarla tarif ediyorlar: Faydacı (utilitarian), duruma baÄŸlı (situational), fonksiyonel, operasyonel.
Flynn de Luria’ya dayanarak ÅŸu düşünce örneÄŸini veriyor: Åžimdi Ä°ngiltere’de bir çocuÄŸa tilki ile köpeÄŸin arasındaki iliÅŸkiyi sorsanız ikisi de hayvan, hatta ikisi de aynı aileden hayvan cevabını alırsınız. Aynı soruyu 19. asrın sonunda bir Ä°ngiliz köylüsüne sorsaydınız tilkiyi köpekle avlarız derdi.
Bu hal genetik mi? Hayır genetik deÄŸil. Sonradan kazanılıyor veya kazanılmıyor. Fakat “ha demek böyleymiÅŸ, hadi ben de artık soyut ve kategorik düşüneyim” demekle olmuyor. Çocukluktan itibaren böyle düşünen bir çevrede yetiÅŸmek, böyle düşünmeyi bilenlerin eÄŸitiminden geçmek gerekiyor. Çocuklukta ve ilk gençlikte kazanılabilen böyle özellikler, gözleyene bunların genetik olduÄŸu izlenimini verecek kadar insanın yaÅŸantısında ve davranışlarında etkili oluyor. Çünkü beynin belirli bölgelerinin geliÅŸip geliÅŸmemesine bu uzun eÄŸitim sebep oluyor. Genetik deÄŸil ama beyin yapısında yol açtığı farklı geliÅŸmeden ötürü organik karşılığı var! Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) çalışmaları, farklı eÄŸitimlerden geçmiÅŸ insanların beyinlerinde farklı bölgelerin geliÅŸtiÄŸini gösteriyor!
Ä°ÅŸte IQ testlerinin birçok bölümü tam da bu özellikleri ölçüyor. Aslında bilim ve teknolojinin talep ettiÄŸi düşünce ÅŸekli de bunlara dayanıyor. Soyutlamaya, kategorilere ayırmaya, iliÅŸkilendirmeye. O yüzden Flynn IQ’su düşük çıkan toplulukları “Henüz bilim-teknik gözlüğünü takmamış” diye tarif ediyor.
Bizim problemimiz de bu… Henüz bilim-teknik gözlüğünü takmamışız fakat “saÄŸlam bizden” adamları Türkiye’yi temsil etsinler, savunsunlar, eÄŸitsinler, Türkiye adına rekabet etsinler diye sıkı sıkı tutuyoruz! SaÄŸlam bizden ama aptal adamları! Soyut düşünemeyenleri. Bunlar siyasetimizi de yönetiyorlar, ekonomimizi de. GeçimsizliÄŸimizi, vur deyince öldürmemizi de bu gözlüksüzlüğe baÄŸlayabilir miyiz? Çok sevdiÄŸim bir sözün kaynağında da bu soyut düşünme, daha doÄŸrusu düşünememe sıkıntımız yatmıyor mu: “Küçük zekâlar insanları, orta zekâlar olayları, büyük zekâlar kavramları tartışır.”
Ezberletmek, sonra o bilgileri sormak, bilgi doldurup bilgi boşaltmak bilim ve teknik gözlüğünün yerini tutmuyor.
KARAR
Henüz yorum yapılmamış.