Referandum: Gelen dünyanın kaosunu karşılamak - BURHANETTİN DURAN
Türkiye, sistem sorununu çözmek için tarihi bir referanduma gidiyor. Meclis'te AK Parti ve MHP'nin oyları ile kabul edilen Cumhurbaşkanlığı sistemi hakkında asıl irade milletin.
Ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiği hususunda sivillerin bu döneme kadar aldığı en önemli dönüşüm kararının kaderi muhtemelen bahar aylarında belli olacak.
Fikir ayrılıklarının, zıt kampanyaların ve çekişmelerin olması kaçınılmaz. Meclis'teki görüşmelerin sertliğinden meydanların gümbürtüsünü tahmin etmek zor değil. Ancak kampanya sürecinin bu ülkeye yakışır demokratik olgunlukla yürütülmesi elzem. Zira bu referandum hem Türkiye'nin hem de dünyanın kritik bir döneminde gerçekleşecek.
Sadece kendi siyasi dönüşüm kararımızı vermeyeceğiz. Gelen yeni dünyanın kaosu ile de boğuşacak bir irade sergileyeceğiz. Etrafımızdaki bölgede yaşanan kaosun Trump'ın gelişiyle ivmesinin hızlanacağı ve daha da küreselleşeceği günlerdeyiz. Etkin ve güçlü bir devlet ihtiyacı bölgesel olmakla kalmıyor, küresel bir olguya dönüşüyor.
"Önce Amerika" sloganının Trump dönemine damga vuracağı yeni ABD başkanının yemin töreninde iyice netleşti. Amerikan elitinin ülkesinin kaderi, değerleri ve dünya görüşü hakkında ciddi bir sorgulama ve mücadele sürecine girdiğine şüphe yok.
Kimilerine göre bu liberal kurumsal dünyanın da sonu. Bu kaygıyla şimdilerde Batı medyası Trump'ın bütün eksiklerine rağmen BM gibi kurumlara ihtiyacını anlatmakla meşgul.
Washington'ın liberal seçkinlerinin içinde bulunduğu kızgınlığın, endişenin ve tepkinin Avrupa başkentlerindeki yönetici elitlerin bir kısmının da uykusunu kaçırdığı söylenebilir.
NATO'nun ve AB'nin geleceği zihinlerde yeni formüllerin konusu olmak zorunda. Bir anlamda İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve Soğuk Savaş sonrasında yeni bir düzenlemeye tabi tutulan ABD merkezli düzen yerini yeni bir döneme bırakıyor.
En önemli gücün yine ABD olduğu ancak artık çok farklı saiklerle davranacağı bir dönem. ABD'nin küresel düzen sorumluluğunun önemsiz olduğu, askeri ve ekonomik gücüyle yeni bir güçler dengesi kurması gerektiğinin düşünüldüğü bir evredeyiz.
Elbette ABD'nin menfaatlerini belirgin şekilde önceleyerek. Ekonomiyi bir silah gibi kullanan, ancak ticari çıkarlar için silahı kullanmayı da açıkça kabul eden bir tarzda.
ABD'de iktidara gelen sağ popülizmin Avrupa kapılarını da dövdüğünü biliyoruz. Aşırı sağ partiler iktidara gelemese bile merkezdeki siyasetçiler bu dalganın gereğini yapmaya zorlanacak. Muhtemelen popülist dalga önce direnç, sonra kaos ve daha sonra ise yeni bir düzen arayışı ile neticelenecek. Bu sırada dünya siyaseti ABD, Çin ve Rusya gibi büyük güçlerin rekabetlerine, dengeleme çabalarına ve yeni nüfuz paylaşımlarına sahne olacak. Asıl zorluk merkezi aktörlerin kaotik rekabetinin Ortadoğu gibi ülkelere yansımalarında.
"Başarısız devlet" realitesinin savurduğu bölgemizi "Balkanlaştırma" hayali kuranlar var.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tanzanya- Mozambik-Madagaskar ziyareti öncesi uyarı niteliğinde bir açıklamada bulundu: "Ortadoğu ile ilgili bazı söylemler kulağımıza geliyorki bu söylemler doğrusu rahatsız edicidir... Biz toprak bütünlüğüne saygı duyulan bir Ortadoğu'dan yanayız. Parçalı bir Ortadoğu'yu asla düşünmüyoruz ve bu doğru olmaz. Bu Ortadoğu halklarının bir defa kendisine saygısızlık olur."
Trump'ın Ortadoğu politikasının mevcut kaosu artırma ihtimali bulunuyor. Böylesi bir ortamdan nispeten iç konsolidasyon sorunu olmayan ülkeler avantaj sağlayacak. Sistem değişimini başarmış bir Türkiye'nin gelen kaosu yönetme anlamında bölgenin en etkin devleti olacağı ortada.
SABAH
Henüz yorum yapılmamış.