Sosyal Medya

Kürsü

Trump Amerikan dış politikasını değiştirebilecek mi? - Hasan Kösebalan

Donald Trump son derece hırçın ve kutuplaştırıcı bir konuşmayla göreve başladı. Belki de yakın tarihin en ilginç ve en tartışılmalı Amerikan Başkanı.



Hillary Clinton ülke genelinde kendisinden 3 milyon daha fazla oy almasına raÄŸmen, eyaletleri baz alan ve artık eskimiÅŸ olduÄŸu kabul edilen seçim sistemi sayesinde baÅŸkanlığı kazandı. Trump seçimleri ekonomik sorunlara ve doÄŸru eyaletlere odaklanarak kazandığını ileri sürse de bu sonuçta kuÅŸkusuz etnosentrizmi ön plana çıkaran, göçmenleri ve Müslümanları hedef alan kışkırtıcı söyleminin büyük rolü oldu. Trump seçim sonrasında dahi bu söylemini devam ettiriyor. Trump’ı yılın adamı ilan eden Time dergisinin ifadesiyle o artık “Amerika Bölünmüş Devletleri”nin baÅŸkanı.
 
Trump’ın kutuplaÅŸtırıcı söyleminin önemli bir kısmı, dış politikayı ilgilendiren konularla ilgili. Amerikan halkı arasındaki göçmen karşıtlığını provoke eden bir söylem benimsiyor. KüreselleÅŸmeye, sermaye hareketlerine ve göçmenlere karşı çıkan, ticari korumacılığı savunan görüşleri var.
 
Seçim kampanyasında Meksika ile ABD arasında duvar örmeyi ve bu duvarın parasını Meksika’ya ödetmeyi vadetti. Müslümanların ABD’ye giriÅŸini yasaklayacağını söyledi. Orta DoÄŸu kaynaklı terörizmin nedeni olarak “Hristiyanları” hedef alan “radikal Ä°slam”ı iÅŸaret etti. GönderdiÄŸi sosyal medya mesajlarında sık sık Çin’i hedef aldı, fırsat bulduÄŸunda kendi ülkesinin baÅŸkanına karşı Ä°srail’i savundu, Rusya ve Putin’i pek çok kez övdü.
 
Trump, ABD’nin yeni dünya düzeninde karşı karşıya olduÄŸu en önemli ekonomik ve siyasi tehdidin Çin’den geldiÄŸini düşünüyor. Ona göre, küreselleÅŸme süreci sermaye transferi nedeniyle Amerikan ekonomisinin altını oyarken, Çin’in parasına para katıyor. Çin elde ettiÄŸi bu avantajı ekonomik ve askeri gücünü artırmak için kullanıyor.
Bütün bu söylemler nerede ne söyleyeceÄŸi belli olmayan, aÄŸzı bozuk ve dağınık bir ÅŸehir kovboyu imajı çizse de, Trump alışılmadık ancak tutarlı bir dış politika vizyonu savunuyor. Trump’ın bu vizyonu üzerinde en etkili isim olduÄŸu düşünülen eski ABD DışiÅŸleri Bakanı Henry Kissenger, Trump’ın Amerikan dış politikasını yeni uluslararası düzenin ÅŸartlarına uyumlu hale getirmesi gerektiÄŸini düşünüyor. Kissenger’a göre, Trump Amerika’nın Çin ve Rusya ile iliÅŸkilerini yeniden ÅŸekillendirmeli ve Avrupa’yla transatlantik ittifakını yeniden tanımlamalı.
 
Amerikan dış politikasında yeni vizyon arayışı
 
Tarihsel süreç içinde Amerikan dış politikasında uluslararası sistem deÄŸiÅŸiklikleri bir vizyon arayışını beraberinde getiriyor. Ä°lahi Yazgı (Manifest Destiny) ve Monroe Doktrini 1. Dünya Savaşı’na kadar süren dönemde Amerikan dış politikasına yön verdi. Wilson, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra daha müdahaleci bir vizyonla savaÅŸ sonrası dünya düzenini tasarladı ancak Kongre bunu uygulamasına izin vermedi.
 
2. Dünya Savaşı’ndan sonra baÅŸlayan SoÄŸuk SavaÅŸ boyunca yeni tehdit Sovyetler BirliÄŸi’ne karşı baÅŸkanlar kendi doktrinlerini uyguladılar. SoÄŸuk SavaÅŸ sonrasında Sovyetler BirliÄŸi’nin dağılıp, Amerika’nın tek süper güç olarak kalmasıyla, iki kutuplu uluslararası sistemin yerine tek kutuplu yeni dünya düzeninin ortaya çıkması yeniden vizyon arayışını doÄŸurdu. George H.W. Bush yeni dünya düzeni kavramıyla bu ihtiyaca cevap veriyor, Körfez Savaşı’yla Orta DoÄŸu’da sınır deÄŸiÅŸikliÄŸi kabul etmeyeceÄŸini, ancak Saddam Hüseyin’i iktidarda tutarak da demokrasiye geçit vermeyeceÄŸini ilan ediyordu.
 
Akademik dünyada Fukuyama’nın Tarihin Sonu makalesinde detaylandırdığı liberal küreselcilik, Huntington’ın Medeniyetler Çatışması tezinde çerçevesini sunduÄŸu kültürel çatışmacılık ve Walt ve Mearsheimer gibi realist akademisyenler Realpolitik yorumlarıyla bu yeni dünya düzeninin içini doldurmaya çalıştılar. Bu yaklaşımlar sırasıyla Clinton, Bush ve Obama dönemlerinde izlenen Amerikan dış politika tercihlerini etkiledi.
 
Åžimdi ise Amerika’nın görece ekonomik gücünün azaldığı, Rusya’nın yeniden gücünü toparladığı, Hindistan ve Çin gibi Asya ülkelerinin süper güç statüsüne yükseldiÄŸi, Orta DoÄŸu’da Ä°ran’ın gücünü artırdığı bir dönemdeyiz. Orta DoÄŸu merkezli sorunların tetiklediÄŸi siyasi ÅŸiddet ve terörizm artık küresel boyut kazanmış durumda ve özellikle Avrupa’da karşı tepki olarak aşırı saÄŸcılığı tetikliyor. Ä°ngiltere’nin Avrupa BirliÄŸi’nden çekilme kararı alması, liberal küreselci vizyonun zayıfladığının en dramatik göstergesiydi. Amerikan halkı arasındaki küreselleÅŸme karşıtı havayı iyi kullanan Trump’ın seçilmesi çok daha dramatik oldu. Trump Amerikan küreselleÅŸme sürecinin iÅŸinden ettiÄŸi Amerikalılara seslendi ve onlara Amerika’yı yeniden güçlü hale getirme sözü verdi.
 
Çin: Yeni tehdit
 
Obama dış politikanın yönünü DoÄŸu’ya çeviren ve Çin’in etrafındaki ülkelerle ittifak iliÅŸkilerini sıkılaÅŸtırmıştı. Trump’ın sunduÄŸu dış politika vizyonunun merkezinde de Çin bulunuyor. ABD’nin yeni dünya düzeninde karşı karşıya olduÄŸu en önemli ekonomik ve siyasi tehdidin Çin’den geldiÄŸini düşünüyor. Ona göre, küreselleÅŸme süreci sermaye transferi nedeniyle Amerikan ekonomisinin altını oyarken, Çin’in gücüne güç katıyor. Çin elde ettiÄŸi bu avantajı askeri gücünü artırmak ve bölgesel hegemonyasını tesis etmek için kullanıyor.
 
Özellikle küreselleÅŸmenin Amerika’daki ÅŸirketler için sermaye transferini kolaylaÅŸtırarak yatırımlarını Çin’e kaydırmaları iÅŸlerinden olan Amerikan orta sınıf mensupları arasında önemli bir karşılığa sahip. Trump bu ÅŸirketlerin yatırımlarını Amerika’ya geri getirmemeleri halinde vergi yüküyle cezalandırılacağını söylüyor. Trump bu konuda haksız da sayılmaz. Eskiden sanayi ÅŸehirleri olan Amerikan ÅŸehirleri kapanan fabrikalardan dolayı hayalet kasabalar haline gelmiÅŸ durumda. Trump konuÅŸmasında “yabancı ülkelerin bizim ürünlerimizi üretmesi, bizim ÅŸirketlerimizi çalması ve bizim iÅŸlerimizi elimizden almasına karşı kendimizi savunmak zorundayız” ifadesini kullandı.  
 
Ekonominin yanı sıra Trump Çin’in güvenlik konusunda da nasırına basmakta ısrarlı. Seçimlerden sonra Tayvan BaÅŸkanı’nın telefon görüşmesini kabul ederek Amerika’nın resmi Çin politikasının dışına çıktı. Trump bu konuda kendisine karşı çıkanlara, “biz Tayvan’la askeri müttefikken, ben seçilmiÅŸ baÅŸkan olarak neden Tayvan baÅŸkanıyla görüşemeyecekmiÅŸim” diye soruyor. Çin ise Trump’ın bu söyleminin ve davranışının tehlikeli olduÄŸunu ve devam etmesi halinde kesinlikle karşılık verileceÄŸini söylüyor.
 
EÄŸer Trump modası geçmiÅŸ bir kurum olarak gördüğü NATO’yu anlamsızlaÅŸtırıp, Avrupa’yı Rusya karşısında savunmasız bırakırsa, Avrupa’nın güvenlik politikalarında kendi başının çaresine bakması kaçınılmaz olur. Avrupa’da bunu en son isteyecek ülke Almanya’dır. Zira NATO ve AB olmaksızın Almanya diÄŸer Avrupa ülkelerince tehdit olarak algılanabilir. Muhtemel bir Amerikan-Rus yakınlaÅŸması, Amerika’nın Avrupa ile iliÅŸkilerini ve Avrupa’nın kendi geleceÄŸini derinden etkileyecek.
Trump döneminde ABD-Çin ilişkileri dünyanın en önemli ikili ilişkisi olmaya devam edecek, ancak ilişkilere sert rekabet değil, gerginlik hakim olacak. Bu noktada kendisine itiraz edecek Amerikan şirketlerine karşı devlet yaptırımlarını kullanacak. Ancak dünya ticaret hacminin azalması anlamına gelecek ticari korumacılığın bir dünya ekonomik krizini tetikleyip tetiklemeyeceği sorusu önemli.
 
Trump ve ekibine göre, terörizmin nedeni “radikal Ä°slam”
 
Trump vizyonunda Çin’den hemen sonraki düşman, “radikal Ä°slam.” Kendisine Ä°slam’ı doÄŸrudan hedef almaması gerektiÄŸi söylenince Trump “sorunun adını doÄŸru koymazsanız onunla baÅŸ edemezsiniz” diyor. Göreve baÅŸlama konuÅŸmasında da “radikal Ä°slami terörizmi” yeryüzünden silmeyi vadetti. Trump bu sorunla baÅŸ etmek için okunmasını tavsiye ettiÄŸi kitabın yazarını kendisine Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadı. Michael Flynn bu kitabında doÄŸrudan Ä°slam’ı hedefleyen düşüncelerini ifade ediyor; Ä°slam’ı bir “siyasi ideoloji” ve “kanser” olarak tarif ediyor.
 
Trump’ın ve göreve getirdiÄŸi ekibin doÄŸrudan Ä°slam dinine atıfta bulunan bu söylemi ÅŸimdiye kadar Bush dahil hiçbir Amerikan baÅŸkanı tarafından kullanılmamıştı. Bundan önceki baÅŸkanlar terörizmle Ä°slam’ı ayıran bir söylemle, terörizme karşı savaşın Ä°slam’a karşı deÄŸil teröristlere karşı olduÄŸunu ifade etmiÅŸlerdi.
 
Yine bu baÄŸlamda Trump’ın Ä°srail’e dair görüşlerinin ve icraatlarının da önceki Amerikan baÅŸkanlarınınbenimsenen resmi görüşten farklı olduÄŸu dikkat çekiyor. ABD müzareke edilerek yeniden düzenlense de esasen 1967 sınırlarını temel alan bir Filistin devletinin kurulmasını sorunun kalıcı çözümü olarak görüyor. George W. Bush Filistin devleti düşüncesini ilk defa dile getiren ve en kuvvetli desteÄŸi veren baÅŸkandı. Trump’ın aşırı Ä°srail yanlısı görüşleriyle bilinen David Friedman’ı Ä°srail büyükelçisi olarak ataması, bu politikadan vazgeçileceÄŸinin en önemli iÅŸareti. Friedman Kudüs’ü Ä°srail’in baÅŸkenti olarak tanırken, iki devlet formülüne de sert bir ÅŸekilde karşı.
 
Obama’nın yönetiminin son icraatlarından biri olarak Ä°srail’in illegal yerleÅŸim merkezlerini kınamaya yönelik BM kararını veto etmeyerek kabul edilmesine imkan vermesi Trump tarafından sert bir dille eleÅŸtirilmiÅŸti. Trump sosyal medya üzerinden “Ä°srail güçlü kal, 20 Ocak yaklaşıyor” mesajı yayınladı. Trump’ın damadı  muhafazakar bir Musevi olan Jared Kushner’in Friedman’ın atanmasında önemli rolü olduÄŸu düşünülüyor. Ä°srail Lobisi’ne dahil örgütlerin de seçim kampanyası sırasında Trump’a yakın durdukları biliniyor. Bunun en önemli nedeni Trump’ın Obama yönetimi sırasında Ä°ran’la imzalanan nükleer anlaÅŸmayı iptal edeceÄŸine dair sözleriydi.
 
Rusya: Yeni müttefik
 
Amerikan istihbarat kurumlarının raporlarına göre, Putin’e yakın gayr-ı resmi istihbarat unsurlarının Demokrat Parti merkezindeki bilgisayar sistemine sızıp, hassas içereÄŸe sahip emailleri Wikileaks üzerinden servis ederek, seçim sürecine müdahale ettiÄŸi kesin. Aynı istihbarat kurumları bunun baÅŸkanlık seçiminin sonucunu etkileyip etkilemediÄŸini sorumluluk alanına girmediÄŸi için deÄŸerlendirmiyor. Yine de dünyanın en büyük gücünün seçim sürecine müdahale edilmiÅŸ olması, kuÅŸkusuz bir prestij ve imaj sorunu. Bu müdahaleye dair haberler nedeniyle Amerikan halkı arasında Rusya’ya karşı tehdit algısında artış olduÄŸu da tespit ediliyor.
 
Ancak Trump bu görüşe ve istihbarat raporlarına aldırış etmiyor. Trump ÅŸimdiye kadar Rusya ve Putin hakkında herhangi bir eleÅŸtiri ya da olumsuz görüş dile getirmiÅŸ deÄŸil. Yine bu tavrıyla uyumlu olarak, Putin’den devlet ödülü alacak kadar ona yakın bir ismi, petrol sektöründen Rex Tillerson’ı DışiÅŸleri Bakanı olarak atadı. Cumhuriyetçiler baÅŸta olmak üzere Amerikan siyaset çevreleri ve güvenlik bürokrasisi Trump’ın ve ekibinin Rusya ile bu kadar yakın iliÅŸki kurmasına tepkili ve kaygılı.
 
Trump’ın dış politika vizyonunu uygulamaya geçirebilmesinin önünde çok büyük engeller var. Bunların başında SoÄŸuk SavaÅŸ kodlarıyla düşünmeye alışmış Amerikan güvenlik sistemi geliyor.
Amerika Rusya’ya dair görüşünü deÄŸiÅŸtirse de Amerika’nın Avrupa’daki müttefikleri Rusya’ya dair tarihi kökenleri derin tehdit algılarına sahip. Avrupa muhtemel bir Amerikan-Rus yakınlaÅŸmasının kendilerini bu tehdit karşısında yalnız bırakacağına dir güçlü kaygılar taşıyor. Nitekim Trump da göreve baÅŸlama konuÅŸmasında bu kaygıları kışkırtan sözler sarf etti:
 
“Kendi ordumuzun acınası hale gelmesine izin verirken, paramızı baÅŸka ülkelerin ordularını desteklemek için kullandık. Kendi sınırlarımızı savunmayı reddederken, baÅŸka ülkelerin sınırlarını savunduk. Ve trilyonlarca doları ülkenin dışında harcarken Amerika’nın kendi altyapısının tamir edilemez ölçüde çürümesini seyrettik. Kendi ülkemizin refahı, gücü ve kendine güveni gözlerimizin önünde yok olurken, biz baÅŸka ülkeleri zengin ettik.”
 
EÄŸer Trump modası geçmiÅŸ bir kurum olarak gördüğü NATO’yu anlamsızlaÅŸtırıp, Avrupa’yı Rusya karşısında savunmasız bırakırsa, Avrupa’nın güvenlik politikalarında kendi başının çaresine bakması kaçınılmaz olur. Avrupa’da bunu en son isteyecek ülke Almanya’dır. Zira NATO ve AB olmaksızın Almanya diÄŸer Avrupa ülkelerince tehdit olarak algılanabilir. Bu nedenle muhtemel bir Amerikan-Rus yakınlaÅŸması, Amerika’nın Avrupa ile iliÅŸkilerini ve Avrupa’nın kendi geleceÄŸini derinden etkileyecek.
 
Özetle Trump ne zaman ne yapacağı ya da ne söyleyeceÄŸi belli olmayan biri olduÄŸuna dair bir imaj çizse de dış politikaya dair görüşlerinin sistematik bir bütünlük oluÅŸturduÄŸunu ileri sürmek mümkün. Bu vizyon küreselleÅŸmenin Amerika’ya güç kaybettirdiÄŸi, Çin’i güçlendirdiÄŸi, Ä°slami radikalizmi artırdığına inanıyor. Bu yeni tehditlerle baÅŸ edebilmek için Amerika Rusya’yı karşısına almayı bırakıp, onunla iÅŸ birliÄŸi yapmak zorundadır. DiÄŸer taraftan Ä°srail’in güvenliÄŸi öncelenecek, Ä°ran’la yapılan nükleer anlaÅŸma iptal edilecek, Ä°ran’ın bölgesel yayılmacılığı durdurulacaktır.
 
Ancak Trump’ın bu vizyonu uygulamaya geçirebilmesinin önünde çok büyük engeller var. Bunların başında SoÄŸuk SavaÅŸ kodlarıyla düşünmeye alışmış Amerikan güvenlik sistemi geliyor. Medya, akademi, ve sanat dünyası ile sahip olduÄŸu çok kötü iliÅŸkiler nedeniyle Trump elit destek bulamıyor. Aldığı desteÄŸin neredeyse bütünüyle beyaz Amerikalılardan gelmesi, ülkedeki bölünmüşlüğü tehlikeli bir etnik kutuplaÅŸmaya götürüyor. Bunlara bir de Trump’ın sınırlarını iyi tayin edemeyen söylemleri ve ileri yaşı eklenince, baÅŸkanlık için sahip olduÄŸu dört yılın onun hedeflerine ulaÅŸmak için yeterli olmadığı açık.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.