Sosyal Medya

Dünya

Obama iyimserliği, Trump karamsarlığı - Akif Emre

Bundan sekiz yıl önce Amerika'nın ilk Afro-Amerikan başkanı olarak Obama göreve başladığında etrafında oluşturulan iyimserlik halesini hatırlayalım.



Dünya sistemini ve Amerika'nın yerini hepsinden önemlisi Amerikan imparatorluÄŸunun öncelikleri ve gelecek vizyonunu dikkate almadan oluÅŸan bir iyimserlikti bu. Siyah derili beyaz iyimserlik dalgası en radikal Amerikan karşıtlarını, antiemperyalistleri bile sarıp sarmalamıştı. TBMM de yaptığı konuÅŸmanın ardından Kahire Amerikan Ãœniversitesi'nde daha çok Ä°slam Dünyası'na yönelik yaptığı konuÅŸmayla beklentiler iyice artmıştı.

Her ne kadar 'esselamü aleyküm' diyerek baÅŸladığı konuÅŸmasında Kur'an-ı Kerim'den ayetler okurken, özellikle Müslümanlara seslendiÄŸi konuÅŸmasının satıraralarında rencide edici ayrıntıları fazla önemseyen olmadı. 'Tanrının bütün çocukları'ndan bahsederken bu ifadenin hitap ettiÄŸi Müslümanlar için ne anlama geldiÄŸini danışmanlarının bilmiyor olması mümkün müydü...

Sonuçta sekiz yıl aradan sonra Obama'nın Ankara ve Kahire konuşmasını ve ondan beklentileri hatırlayan yoktur bugün. Ankara ile bölgesel politikalarda tam ters düşen, Ortadoğuda kan ve nefretle anılan politikalara imza attı. Obama'nın vadettiklerinin daha çok bir PR malzemesi olduğunu, kişisel tercihlerinin değil sistemik yapının etkili olacağını, temel stratejilerinde önemli değişimin olamayacağını söyleyenler kötümser muhaliflikle suçlanacaklardı.

Artık 'yeni bir dönemin başladığı'nı daha görevi devralmadan önceki saatlerde sosyal medyada ilan eden Trump için herkes endişeli bekleyiş içinde. Adeta dünya nefesini tutmuş, bu dengesiz, ırkçı, İslamofobik tüccarın hangi dengeleri, değerleri altüst edeceğini bekliyor.

Seçim kampanyasında vadettikleri ve bunun artçı dalgalarının Atlantik'in doğu yakasındaki etkileriyle birlikte düşündüğümüzde korkmamak imkansız. Avrupa'da yükselişe geçen ırkçı-sağcı partilerin Trump'ın estirdiği rüzgarla birlikte daha güçlenecekleri göz önüne alındığında tedirgin olmamak imkansız.

Sorulması gereken soru Obama'nın bu denli iyimserlik rüzgarı estirdiği bir dünya imparatorluğunda iktidar değişimiyle birlikte her şeyi altüst edecek kırılmanın mümkün olup olmadığıdır. Bilinen anlamda Amerika ve onun gibi büyük sistemler bir iktidar değişimi ile temel stratejilerini değiştirmezler. Uygulamada nüanslar olsa bile özellikle dış politikada temel çizgide fazla bir sapma olmaz. Bu nedenle Obama'dan çok şey bekleyenleri fazla romantik bulmuştuk.

Bu durumda, Trump'un seçim vaadlerine bakıp önümüzdeki döneme dair karamsar olanların da aşırı kötümser oldukları söylenebilir mi? Madem her şey kontrol altında, sistem denilen bir mekanizma iktidara rağmen işliyorsa tıpkı Obama iyimserliği gibi Trump kötümserliğinin de gerçekçi olmadığı, bunun abartılı bir yorum olduğu sonucuna varılabilir mi?

Eğer Trump genel teamüllere uygun bir seçimle gelmiş olsaydı muhtemelen bu şablonun geçerli olduğunu söyleyebilirdik. Ancak seçim kampanyası öncesi Amerikan siyaset elitlerinin, sermaye, medya ve sistem içi dengelerin Clinton'a verdiği destek aslında bir parti tercihinden çok Trump'ın seçilmesini engellemeye yönelik bir müdahale idi..

Barı demokrasilerinde olduÄŸu gibi Amerika'da da seçimlere katılım genelde düşük olur. Bu durum siyasal toplumun siyasete yabancılaÅŸmasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Demokrasinin ve siyasal katılımın adeta kutsandığı bir toplumda siyasetin yine belli azınlıkların inhisarına bırakılması söz konusudur. Bu nedenle sistem gerektiÄŸinde 'gerekli yöntemlerle' siyasete müdahale edebilir ve sıra dışı, beklenmedik, kontrol dışı çıkışlar engellenir.

Trump'ın kazandığı seçimlerde en azından sistem içi belli bir ağırlık merkezinin müdahalesine tanık olduk. Turmp kampanyasına bağışların engellenmesi, ana akım medyanın açıktan cephe alması gibi... Buna rağmen Trump'ın seçilmiş olması, Amerikan toplumunda aşırı uçların belirleyici bir etki gücüne ulaştığını gösterir.

Bu durum bir bakıma Amerika'nın zaten uç göstermeye başlayan rakipsiz küresel imparatorluk gücünün bitimi sonrasına hazırlık stratejilerinin devreye girdiğini akla getirebilir.

Belli bir strateji dahilinde izolasyon yöne evrilmesi beklenen, yükselen bölgesel güçlerle ilişkiler tanzim eden bir yönelime işaret eden kabullerdir bunlar. Ancak Trump'ın söylemi ve temsil ettiği öfkeyle karışık retoriğin siyaseti teslim alması durumunda hiç de kendinden emin bir geri çekilme stratejisi izleyecek gibi durmuyor.

Kendi vatandaşları arasında Müslüman, siyahi, kadın, gibi farklı toplumsal aidiyetlere faşizan, ayrımcı söylemi dile getirerek seçim kazanan bir iktidarın küresel politikalarında çok daha yıkıcı, tahripkar olması muhtemeldir.

Bu görüntü, daha çok düşüşe geçen bir imparatorluÄŸun saldırgan politikalarını akla getiriyor.. Obama iyimserliÄŸini boÅŸa çıkartacak fazlasıyla gerekçemiz vardı ama Trump'a dair karamsarlığı, nefret söylemini boÅŸa çıkartacak fazla gerekçemiz yok ÅŸimdilik.

YENÄ° ÅžAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.