Sosyal Medya

Kültür Sanat

Kitabınızı nasıl alırdınız? - Gökhan Özcan

Yayın dünyasına egemen olan zihniyet yararsız çerezlere baş köşeleri veriyor. Daha çok para kazanabilmek için daha çok okuyucu çekmek, daha çok okuyucu çekebilmek için de daha geniş bir kitleye hitap etmek gerekiyor çünkü. Onlar da herkes okusun diyerek kitabın darasıyla oynuyor, uyanık sütçülerin süte su kattıkları gibi kitaplara eğlence ve kolaylık katıyorlar.



Birer zihin çerezi, kafa eğlencesi olarak tasarlanmış, adeta okunmak için değil çitlenmek için 'imal' edilmiş, oltasını atıp tüketicisini arayan zoka yayınlar değil sadece burada sözünü ettiğim; yayın kategorilerinin hemen hepsinde az ya da çok etkisini ve baskısını hissettiren bir ucuzlatıcı zihniyetten söz ediyorum. Kitabı bir mal gibi tasarlayan, okuyucusuna bir şeyler katmayı değil, zaaflarından yararlanarak ona bir şeyler satmayı hedefleyen muhteris bir yayın ideolojisi ele geçirdi, geçiriyor yayın dünyasını. Sözgelimi bir mobilya fuarı ile bir kitap fuarı arasındaki mantık denkliğine veya mutfak dolabı tasarımları ile kitaplar arasındaki sunum benzerliğine bakarak bile bu ortak 'ayartma dili'ne suçüstü yapılabilir. Piyasa araçlarını kullanmakta bir beyaz eşya üreticisi ne kadar hevesli ise, istisnalar dışında yayın imalatçıları da bir o kadar hevesli...

Yazık ki yayın dünyasına hakim hale gelen bu piyasa mantığı, giderek aklını, fikrini, duygularını sahicilikle kitaplarına katması gereken yazarları da isteyerek ya da istemeyerek etkiliyor, hatta zaman zaman teslim alıyor. Buna zaten gönüllü olan yazı erbabına ise lafı hiç getirmeyelim!

Tüketime amade kılınmak üzere imal edilmiş kitapların, hem yazar ve yayıncıların okuyan insanlara, hem o insanların kendilerine yaptığı bir haksızlık olduğu fikrindeyim. Yendiğinde tokluk hissi veren ama hiçbir besin değeri olmadığı için insanı beslemeyen yiyecekler gibi çünkü bu kitaplar...

Eğlenmek, vakit geçirmek, dolaşımda kalmak gibi sebeplerle okunan bu tip kitapları seçerken bize kalıcı hiçbir değer bırakmayacaklarını baştan kabul etmiş oluyoruz. Okuyoruz ve geçiyor. Sadece elimize aldığımız kitap değil gelip geçen, çok değerli vakitlerimiz de gelip geçiyor. Bu çok mühim, çünkü şaşmaz terazi kurulduğunda o vaktin nereye harcandığından hepimiz sual edileceğiz.

Kitap okumaya vakit ayırıyorsak, ki ayırmalıyız, bunun bizim için meşru bir izahı, dosdoğru bir gerekçesi olmalı. Okuduğumuz kitaplar bize bir şeyler katmalı, aklen, kalben, fikren donatmalı bizi, zenginleştirmeli, derinleştirmeli ve inceltmeli... Her kitap beraberinde bir tefekkürü, bir hissedişi getirmeli, ufkumuzu açmalı, iç arayışlarımızın aracısı, tetikleyicisi, kışkırtıcısı, hazırlayıcısı ve ilham kaynağı olmalı. Yani cips almakla kitap almak zevki arasında çok bariz farklar olmalı.

“Bu kitapların hepsini gerçekten okudunuz mu?” diye sordu alakasız misafir. “Ömrünüzün bütün günlerini yaÅŸadınız mı?” dedi cevaben ev sahibi.

“Dilin yenileÅŸmesi ve bu arada pek çok kayba uÄŸramasıyla beraber geçmiÅŸ kültürümüzün eserleri de müze objeleri gibi yalnız uzmanlarına hitap eder oldu. Ama problem yalnız dilin deÄŸiÅŸmesinde deÄŸil. DediÄŸim gibi her ÅŸeyden önce okumaya itibar kalmadı. Sonra da büyük deÄŸer yargılarını kaybettik. Ä°yi, güzel ve doÄŸru nedir? Bütün bunların yerini ekonomik deÄŸerler, maddî hazlar ve rahat yaÅŸamayı saÄŸlayacak alet yığınları aldı. Türk toplumuna ârız olan ve epey uzun süredir devam eden bu hastalığın ÅŸifasını kimden umalım?” diyor bir söyleÅŸisinde merhum Prof. Dr. Orhan Okay hocamız. Bir müstesna neslin son temsilcilerinden, güzel bir insan, geniÅŸ ufuklu gerçek bir münevverdi. Hepimiz için telafisi güç büyük bir kayıp, Allah mekânını cennet etsin.

Eriştiği her mânânın rengini sabırla eğiren, gönlünün bin bir çeşit ipiyle zamanın gergefine incelikler nakşeden insanlar da var.

“Ab-ı hayat arıyorsan” dedi meczup,” dert kuyusunu sabır iÄŸnesiyle kaz!”

YENÄ° ÅžAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.