Kürsü
Dünyanın İmrendiği Dönem ve Değerler - Kenan Alpay
İki yıldır yürüttüğü TÜSİAD Başkanlığından ayrılan Cansen Başaran Symes uzunca bir veda konuşması yaparak kamuoyunun önüne iktisadi ve siyasi bir bilanço koydu. Küresel düzeyde liberal değerlerin sarsıntıya uğraması ve otoriter rejimlerin güç kazanması gibi konulara değindi. Zenginlik talebi gibi özgürlük arayışlarının da uzun vadede bastırılamayacağına dikkat çekti. AB ile ilişkilerden PİSA sonuçlarına değin pek çok konuyu masaya yatıran Cansen hanım iki konu üzerinde uzun uzun durdu: Ortadoğu hastalıklarından uzak durmak ve Atatürkçü laikliği (tam da Meclis’te anayasa değişiklik oylaması yapılırken) parlamenter düzen üzerinden sürdürmenin hayatiyeti.
Cansen BaÅŸaran Symes baÅŸkanlığını yaptığı TÃœSÄ°AD’ın iktisadi ve siyasi geliÅŸmelere bakış açısını vermekten öteye sermayesini borçlu olduÄŸu resmi ideoloji ve iÅŸleyiÅŸe baÄŸ(ım)lılığını net bir biçimde özetledi konuÅŸmasında. Özenle kurulduÄŸu anlaşılan her bir cümlesi üzerinde durulabilir ve buradan hareketle Kemalist sermaye sınıfının ideolojik kimliÄŸi kadar küresel hesaplara hangi düzeyde angaje olduÄŸu üzerinde rahatlıkla konuÅŸulabilir. Biz birkaç vurgu ile meramımızı anlatmaya çalışalım.
Sermaye ve Oryantalist Perspektif
Mesela “Türkiye, Avrupa BirliÄŸi ile ortak gelecek hedefini, evrenselleÅŸmiÅŸ deÄŸerleri reddederek ve müttefikleriyle çatışarak gerçekleÅŸtiremez” cümlesi üzerinde duralım. EvrenselleÅŸmiÅŸ deÄŸerler ve müttefikler gibi sıfatları kullanırken anlaşılan herhangi bir tereddüt veya ÅŸerh koyma ihtiyacı görmüyorlar. Mesele ele alınırken kayıtsız ÅŸartsız AB’nin ismi anılmıyor olsa bile ABD’nin Türkiye ve bölge üzerine geliÅŸtirdiÄŸi projelere yeterince uyum saÄŸlanamadığı, kimi itiraz ve ayak sürümelerle oyunbozanlık yapıldığı modunda kritik ediliyor. AB ve ABD tarafından Türkiye’nin siyasi-iktisadi iradesine ipotek koyma giriÅŸimleri de Suriye, Irak, Afganistan, Libya veya benzeri ülkelere yönelik iÅŸgal politikalarından hiç ama hiç bahis açılmıyor. Ä°ÅŸgal ve katliam politikalarına itiraz etmek, kirli ve kanlı projelere karşı direnmek açıktan mahkûm ediliyor.
Yol haritası çizilirken Avrupa ve Amerika’nın beklenti ve dayatmalarının Türkçe tercümesinden öteye gitmeyen buyurgan hükümler irad ediliyor, en yüksek perdeden: “Türkiye, OrtadoÄŸu’nun geleceÄŸine katkıda bulunacaksa bunu, OrtadoÄŸu’nun hastalıklarını ithal ederek yapamaz.” Ä°slam coÄŸrafyasını Orta DoÄŸu ve bataklık-hastalık merkezi gibi tasvir etme saplantısında milim deÄŸiÅŸme yok. Burası malum zaten. Çözüm de malum ama yine de zikredelim: “Laiklik olmadan OrtadoÄŸu’da tanık olduÄŸumuz acıların, trajedilerin, ÅŸiddet dalgalarının ülkemizi de içine çekmesini engellememiz mümkün deÄŸil.” Laiklik öyle büyük, öyle acil ve öyle vazgeçilmez bir nimet ki emperyalist iÅŸgalin de despotik iktidarların da yol açtığı bütün sorunların ilacı gibi takdim ediliyor. Ä°ÅŸte hemen yanı başımızda laik-seküler Baas rejimi tarafından iÅŸlenmekte olan cinayet ve yıkımlar. BeÅŸ yıldır sadece sol-sosyalist ve Kemalist ‘emekçi’ çevreler deÄŸil TÃœSÄ°AD gibi ‘sermaye sınıfı’ da aÄŸzını açıp söz söylemiÅŸ deÄŸil katil Esed rejimine.
Bir de bu tür törenlerde bitip tükenmek bilmeyen bir Kemalizm güzellemeleri, Atatürkçülük efsaneleri devreye sokuluyor ki insan neredeyse küçük dilini yutacak. Moda olduÄŸu üzere halkın siyasi iradesinin tecellisini kutuplaÅŸma iddiaları üzerinden bir eskiye özlem, Atatürkçü Türkiye nostaljisiyle itibarsızlaÅŸtırma hatta kirletme yarışı devreye sokuluyor. “Bir dönem tüm dünyanın gıpta ile baktığı bir ülkeydik” diyor Cansen hanım ama o dönem hangi dönemdi, gıpta ile bakanlar kimlerdi ve onlar gıpta ile bakardı da halkın yaÅŸadıklarını soran var mı acaba?
Sermayeyi O’na Borçlular
Gıpta ile bakanların kim olduğunu biliyoruz ama şurası kesin ki halkın kahir ekseriyeti o günlere gıpta ile değil tedirginlik, korku hatta nefretle bakıyor. Aksi durum söz konusu olsaydı bürokratik oligarşinin bileşenleri (TSK, TÜSİAD, Yüksek Yargı, Akademi ve Medya) sürekli darbe yapmak zorunda kalmaz ve CHP hep iktidar olurdu.
TÃœSÄ°AD’ın Kemalizm-Atatürkçülük aÅŸkı, siyaset ve toplumun iÅŸleyiÅŸine aşılama gayreti öylesine güçlü ki Cansen BaÅŸaran Symes’in konuÅŸmasından sonra söz alan TÃœSÄ°AD Yüksek Ä°stiÅŸare Konseyi BaÅŸkanı Tuncay Özilhan da benzer vurguları uzun uzadıya tekrarladı. Özilhan bir sermayedar gibi yine sermaye sınıfının temsilcileri olan arkadaÅŸlarına deÄŸil de lise öğrencilerine Milli Güvenlik Dersi anlatan bir genç subay gibi konuÅŸuyordu. Siyaset sadece Meclis’te yapılmıyor, Kemalist ideoloji ve iÅŸleyiÅŸi CHP kadar TÃœSÄ°AD da dayatıyordu iÅŸ bu atmosferde.
Tuncay Özilhan’ın birkaç cümlesi şöyle: “Bizi biz yapan, bizi Türkiye yapan ortak deÄŸerlerimizden birisi de Mustafa Kemal Atatürk. Mustafa Kemal Atatürk sadece bir siyasi figür deÄŸildir; aynı zamanda bir milli semboldür. Mustafa Kemal Atatürk’ü milli birliÄŸin sembolü yapan aynı partide siyaset yaptığı yol arkadaÅŸlarının baÄŸlılığı deÄŸil, muhaliflerinin duyduÄŸu saygı ve vatandaÅŸlarının duyduÄŸu sevgidir.” Sermaye sınıfı topluma bir ortak deÄŸer, milli sembol hatta varoluÅŸsal bir yapıtaşı dayatma hakkını kimden, nereden alıyor sorusu çok anlamlı olmaz burada, bu iÅŸin arka planı sır deÄŸil.
Åžu “muhaliflerinin duyduÄŸu saygı ve vatandaÅŸlarının duyduÄŸu sevgi” iddiasının ne kadar komik kaçtığını siz mi idrak edemiyorsunuz yoksa bizim mi anlamadığımızı zannediyorsunuz? Tek Parti yönetimi nasıl kuruldu, nasıl sürdürüldü, topluma hangi ağır bedeller ödettirildi hepsi aÅŸikârken bu propagandaları rahatlıkla yapabiliyor oluÅŸunuz pek tuhaf ve trajikomik, patronlar kulübü yüksek istiÅŸare konseyinin sayın baÅŸkanı!
Bakalım ÅŸu çok heyecan verici olduÄŸu sanılan “Atatürk’ümüze ve Atatürkçülüğümüze Dünya Ä°mrenirdi” seremonileri daha ne kadar gösterimde kalacak!?
YENÄ° AKÄ°T
Henüz yorum yapılmamış.