Güncel
Televizyonda evlilik: ''Birinin bıraktığına öteki talip oluyor.'' - Mustafa Kutlu
İzdivaç programlarını izliyor musunuz?
– Hayır.
– Sebep?
– Ciddi bir müessese olan evliliÄŸin mahremiyeti ihlal ediliyor. Her ÅŸey, stüdyodaki kiÅŸiler bir yana seksen milyon nüfusun gözü önünde gerçekleÅŸiyor. EÅŸ seçimi bu mudur yani?
– Ama bu bir televizyon programı. Ä°steyen katılır, isteyen seyreder. Ä°steyen katılmaz, isteyen seyretmez.
– RTÃœK buna izin vermemeli.
– Program zaten RTÃœK sınırları içinde kalmaya çalışıyor. Yoksa yayından kaldırılır.
– EÅŸ seçimi dedim de aklıma geldi. BeÄŸen beÄŸen al. Çok saçma. Pazar yeri mi burası?
– Öyle deÄŸil, her isteyen istediÄŸini alamıyor. Lütfen eleÅŸtiri sınırlarını zorlamayalım.
– Ama talip oluyor.
– Olsun, ne var bunda?
– Birinin bıraktığına öteki talip oluyor. Bu iÅŸ bu kadar ucuz mu? Bir erkek veya kız için rakipler birbirine giriyor. Ayıptır yani. Ä°nsan bu kadar dedikoduya, magazine bulaÅŸmış birini nasıl eÅŸ seçebilir? Bir de locada yer alanlar fanlarım var demez mi?
– Burası ekran önü. Siz topluma bakın hele, perde arkasında neler oluyor, neler? Ä°nternetten evlenenler neler yaşıyor?
– Toplumun yaraları üzerinden program yapmak, reyting almak nasıl bir anlayış? Anlayamıyorum.
Aziz okuyucular, bu programlar için getirilen eleştirilere katılıyorum. Benim bu yazıda üzerinde durmak istediğim şey bir başka meseledir. O da bu programların evlilik üzerinden toplumun bir kesimine ayna tutmasıdır.
İzdivaç programlarının görünür yüzünde bir magazin, bir eğlence, bir şamata var. Doğru. Ama işin bir de görünmeyen yüzü var. O da zaman zaman katılımcıların özel hayatı deşilince ortaya çıkıyor.
Benim tesbitime göre katılımcıların büyük bir kısmı parçalanmış aile çocukları. Veya eşinden ayrılmış çocuklu-çocuksuz erkek veya kadınlar. Parçalanma bir yana bir kısmı uzun zamandır ne annesini ne babasını görmüş. Yaralı gençler bunlar. Çoğu annesi ile yaşıyor.
Demek ki evi terkeden çokluk baba oluyor.
Tarafların evlilik için ileri sürdükleri birinci şart: Güven. Toplumda aldatma, aldatılma o kadar yayılmıştı ki.
Ana baba şefkatinden yoksun çocuklar bir sıcak yuva, bir sığınacak kucak arıyor. (Macera olsun diye gelenleri, kendini göstermek isteyenleri, küçük-büyük sahne sanatçılarını saymıyorum).
Bir kısmı ise yetiştirme yurdunda büyümüş. Ayakları üzerinde durmaya, elini tutacak bir eş aramaya çıkmış. Belki yakınları, akrabaları bu eli tutsa oraya gelmeyecek.
Geçende üç aylık iken cami avlusuna bırakılan, yurtta kalan daha sonra bir aile tarafından evlat edinilen bir delikanlı çıktı. Pırıl pırıl bir çocuk. Yeri gelince macerasını anlattı. (Belki bu hayat hikâyeleri önceden program yapımcıları tarafından öğrenilip, ilginç olanlar sahneye çıkarılıyor. Önemli değil)
Çocuk gerçek, hayat hikâyesi gerçek (Yalan söyleyenler de var, sonradan ortaya çıkıyor). Anlattığı şeyler orada olan herkesi ağlattı. Zaten izleyici sıralarında oturanların çoğu elli yaş üzerinde hanımlar. Onlar bu çocukları sempati ile izliyor, kendi çocuğu yerine koyuyor, hüzün veren sahnelerde hemen ağlıyorlar.
Derken izleyici sıralarından başörtülü bir kız çıktı ve bu çocuğa talip oldu. Gerekçesi şu: Ben de yurtta büyüdüm. Benim de kimsem yok. İkimizin kaderi birbirine benziyor. Belki anlaşabilir, hayat arkadaşı olabiliriz.
Tam Yeşilçam filmi yani.
Öyle demeyin. Hayat insanların karşısına neler çıkarıyor. Kimin ne olacağı bilinmiyor.
Diyeceğim şu: Toplumda aile kurumu sarsıntı geçiriyor. Bu programlar evliliğin bir başka yüzünü gösteriyor. Ayrılan eşler, ortada kalan çocuklar, mutsuzluk. Hemen her kesimde bunu görmek mümkün. Boşanmalar artıyor.
Neden acaba?
Kanaatim şudur: Türkiye hızla değişiyor. Değişim modern hayat tarzı yönündedir. Muhafazakâr çevreler buna direniyor. Ama direnişin bedeli ağır. Fert başına düşen millî gelir arttıkça tüketim toplumu alışkanlıkları güçleniyor.
Herkes “Ben de isterem” demeye baÅŸlıyor.
Çare nedir?
Doğrusu bilmiyorum. Hep birlikte kafa yoralım diyorum.
YENÄ° ÅžAFAK
Henüz yorum yapılmamış.