Güncel
Kifayetsiz kötümserlere karşı basiret sahibi çoğunluk/çoğulluk Fatma Barbarosoğlu
Terzi yamağı”nın attığı tivitler ile gündem hareketli. Işıltı arayan herkes “sosyal medya kömürlüğü”ne dadanacak.
Öfke kusacak. Nefret kusacak. Kusulan her nefret teröristler için yeni vahalar açacak.
Şiddet kusanlara sorsanız ülke gündemini bahane ederek gayri ahlaki duruşuna kötümserlik payesi takacak.
Kim ne derse desin. Kim ne söylerse söylesin. Mukabelemiz, her daim sağduyulu ve objektif olmak zorunda. Aklı selim sahipleri duygularının esiri olmaz.
Diyeceksiniz ki kötümserlerin küfür etme hakkı mı var! Yok. Olmadığı için de hukuki soruşturma başlatılıyor.
Hukuk devleti olarak kalabilmemiz için linç kültürüne uzak durmamız gerekiyor. Asla ve kata linç kültürünü besleyecek söz ve davranışlar ortaya koymamamız gerekiyor.
Ama yapılan her eleÅŸtiriyi, falan filanı hedef gösterdi diye “manÅŸetleyen” medya ve sosyal medya dili ile farkında olarak ya da olmayarak linç kültürünü inÅŸa ediyoruz.
Bize en uzaktakinin haleti ruhiyesini anlayabilirsek linç kültürünün önüne en önemli, en kavi seti inşa etmiş oluruz.
Hadis-i ÅŸerif, “KiÅŸi sevdiÄŸi ile beraberdir” buyuruyor. Dikkat edin sevdiklerimizden ziyade sevmediklerimize, hiç sevemediklerimize harcıyoruz zamanımızı. Çünkü kendimizde küfretme hakkı bulmak için yaşıyoruz adeta.
Neden böyle?
Nedenini, toprağı bol olsun Riesman'ın 1961 yılında yayınladığı “Yalnız Kalabalık” adlı kitabından alıntılayarak dikkatinize sunmak istiyorum.
“ ...Varlıklı olanlar da aşırı tokluk ve umutsuzluk yüzünden örnek olma konusunda baÅŸarısız olurlar. 19. yy'a hâkim olan iyimserlik yerine, bugün afyon görevi gören duygu kötümserliktir. Dünyanın yüz yüze olduÄŸu tehditler karşısında çileciliÄŸimizi ve teslim oluÅŸumuzu haklı çıkarmak için kötümserlik afyonunu kullanıyoruz. Tehditlerin zaten düşük olan önlenebilme ihtimalini de, böyle yaparak daha da düşürmüş oluyoruz.”
Altını çizelim: “Tehditlerin zaten düşük olan önlenebilme ihtimalini de böyle yaparak düşürmüş oluyoruz.”
Yukarıdaki satırlar 1961 yılına ait. O tarihten günümüze çok ÅŸey deÄŸiÅŸti diyeceksiniz. Kabul. Ama Riesman'ın “Yalnız Kalabalık”ı bugün bizim için çok daha anlamlı. Çünkü, onun toplumları üçe ayırdığı “gelenek–yönelimli”, “içe-yönelimli”, “dışa-yönelimli” ayırımında Türkiye'nin kırsal kesimi “gelenek-yönelimli” durum ile “içe-yönelimli” durumu bir arada yaÅŸarken metropollerde “dışa-yönelimli” yaÅŸanıyor. Hatta aynı gün içinde bir ÅŸahıs aile içinde “gelenek-yönelimli” roller ile hayata baÅŸlayıp iÅŸ yaÅŸamında “dışa-yönelimli” olarak devam ediyor.
Bunu niye söylüyorum? Medya “mahalle baskısı” kavramını ilk günden bu yana yanlış bir ÅŸekilde kullanıyor. Mahalle baskısı, hayat tarzı kavramları üzerinden deÄŸiÅŸen/dönüşen sosyal hayatımızı anlamak bir yana hiç anlayamaz, kavrayamaz hale geliyoruz.
Mesele “mahalle baskısı” meselesi, “hayat tarzı tartışması” deÄŸil.
Normalde birbiri ile hiç karşılaÅŸma ihtimali olmayan kesimler “sosyal medya” ortamında birbirlerinden “haberdar” oluyor.
Sosyal medya iletiÅŸimi, ön yargıların ön infazlara dönüştüğü ortamlar inÅŸa ediyor. “Gelenek-yönelimli” bir ortamda sosyal medya kullanan biri ile “dışa-yönelimli” tutumların hakim olduÄŸu ortamdan “konuÅŸan” kiÅŸinin etkileÅŸimi, linç kültürünü besleyen bir ortamın yayılmasını saÄŸlıyor.
Basiret sahibi çoğunluk olarak bu konuda fikrimizi yormak zorundayız.
Basiret sahibi çoğunluk kim?
'Basiret sahibi çoğunluk'un ortak paydası, oy verdiği siyasi parti değil, ortak yaşam tarzı da değil.
Ne peki?
Olaylara kiÅŸiler açısından deÄŸil ahlak açısından, hukuk açısından yaklaÅŸan, “Kim yapmış?” demeden “Ne olmuÅŸ, bize düşen görev nedir?” diye soran insanlar.
YENÄ° ÅžAFAK
Henüz yorum yapılmamış.