Güncel
Bizim cenahta genel olarak hakim olan bir neşesizlik ortamı var - Ayşe Böhürler
2016'nın Z raporunu çıkarmaya çalışsak çok zorlanırız. Her alanda kestirilemez sonuçları olan, acı kayıplarla dolu, zor bir yıl geçirdik. Üzerimizden tırlar tanklar geçti, çizgi film karakterleri gibi kalkıp hayata devam ettik ve edeceğiz de…
Ä°ÅŸe “Ä°slam davası” tanımıyla baÅŸlamakta fayda var. Her birimiz bu kavrama farklı bir mana yükledik. Beklentiler farklı olunca deÄŸerlendirmeler de farklı oldu. Yanılgılarımızı konuÅŸacak, kendimizle dalga geçebilecek olgunlukta durum deÄŸerlendirmesi yapabildiÄŸimiz ortamlarımız olmadı.
Çok kolalı davranmayı asalet ya da esas duruş gibi gördük.
Aramızdaki saflaÅŸmaları; kendimize dair hayal kırıklıklarını görmezden geliyoruz. Her ÅŸeyi bir baÅŸka perdeye yansıtıyoruz. Ben iyiyim, onlar kötü… Tabansız, zeminsiz oluÅŸturduÄŸumuz beklentilerle gerçekler arasındaki derin uçurumları konuÅŸmadan; sosyoloijk, siyasi, psikolojik realiteleri yok sayan, “idealize edilmiÅŸ kurgusal bir Müslümanlık” arayışlarımız sürüyor. Böyle olunca
zaman zaman sentetik haller ortaya çıkıyor.
Hiçbir olayda tek bir sebep ortaya koymak mümkün deÄŸil. Hem olaylara farklı pencerelerden bakmayı bilmiyoruz hem de umutsuzluÄŸa kolay kapılıyoruz “iflah olmaz iyimserlik” ile “iflah olmaz kötümserlik” arasındaki dengeyi bulamıyoruz.
Uzun süredir fark ettiÄŸim bir hal; bizim cenahta genel olarak hakim olan bir neÅŸesizlik ortamı var. Müzmin bir hastalık gibi evvel ezel devam edip gider. Bunda dini faktörlerden ziyade kültür genetiÄŸinin de etkisi var elbette! EÄŸlenceyi ayıp saymak, çok güleni yadırgamak, üzüntüyü kutsamak… Ä°flah olmaz bir karamsarlık ortamı yaymayı, hayatı fark etmek ya da kalite olarak görmek! DiÄŸer taraftan dünyanın tüm kötü hallerini sadece Müslümanlara yönelik saymak da yukarıdaki bakışı perçinliyor…
Tarih isabetli veya isabetsiz sayısız kararlarla dolu. Bazen isabet edilmiş bazen yanlış yapılmış. Bir yol gidiyor işte. Biz de buradan gelip geçiyoruz. Daha fazlası değil. Elimizden geleni yapar geçeriz.
Soyut bir “Müslüman” algısıyla “insan” olmanın arazlarını yok sayarak hayata devam edemeyiz. Dava sahibi olmanın insani arazları yok etmediÄŸi de ayrıca gün gibi aÅŸikar. Böyle olunca hayatı taşımak da algılamak da yönetmek de çok daha kolay hale geliyor. KötümserliÄŸi karakter olarak kendime daha yakın bulmama raÄŸmen son günlerde bu ruh halinin çözüm deÄŸil engel oluÅŸturduÄŸunu düşünüyorum. Tabii ki bu fark ediÅŸte bir büyüğümden yediÄŸim zılgıtın da etkisi var. Ä°slamcı dostlarımın arasında gördüğüm karamsarlığın bezdirdiÄŸi bir zaman diliminde onlara yazdığım bir yazıyı sizlerle paylaÅŸmak istiyorum.
…
Ben bu Ä°slamcıların arasına geldiÄŸimde darbe sonrasıydı. Hapis ve iÅŸkence görenler yeni yeni çıkmaya baÅŸlamıştı. Sayıları çok az olan bağımsız, hurafesiz, ÅŸeyhsiz Ä°slami düşünceyi benimseyen entelektüel kapasitesi yüksek gençlerin ortamı umut veren sakin bir liman gibi görünüyordu. Ne kendimizi ne de birbirimizi yeterince tanıyorduk. Ortam kötüydü, darbe her ÅŸeyi ezip geçmiÅŸti. Ãœzülecek çok ÅŸey vardı, sevinecek ise çok az ÅŸey. Güzel elbiseler giyemezdik, elbiselerimizi eÅŸyalarımızı hep dağıttık. Zaten de Ä°slam bize bunları yasaklıyordu. Gam- keder Müslümanın yüzü olmalıydı. Sonra başörtüsü yasakları geldi. (Hep vardı, sadece başörtülülerin sayısının artmasıyla toplum gündemine geldi) Ãœniversite kapıları kapanınca Cihan AktaÅŸ'ın deyimiyle “alternatif kamu alanlarımızı” oluÅŸturduk. Bu mücadeleden mutluyduk ama genelde her ÅŸeye üzülerek yaÅŸamalıydık. GençliÄŸimiz böyle geçti. Afganistan daÄŸlarında savaÅŸan Müslümanlar varken biz sevinemezdik. Ä°ran-Irak Savaşı, kimyasal silahlarla parçalanan insanlar, Hama katliamı, Filistin meselesi, Bosna Savaşı… Hep üzüntü gam keder… Sonra ekonomik krizlerin tavan yapması, Özal'ın ölümü... 10 yılda 9 ayrı hükümet. 28 Åžubat'ta olanlar... Müslüman erkekler korkudan bıyık kesti. Başörtülü öğrenciler kapı dışına atılıverdi. Biz ise üzülmeye devam ettik.
Bu arada “Heyt yoruldum üzüntülü Müslüman olmaktan” diyen insanlar da çıktı aramızdan. Gaflet hali olarak hoÅŸ gördük. Bu ruh hali içinde Ak Parti kurucusu olduÄŸumda en çok reaksiyonu bu kesimden aldım... Sonra Ak Parti iktidarıyla umutlandık ve güzel günler gördük. Zannettik ki sadece biz deÄŸil, dünya birden deÄŸiÅŸecek... Bırakın memleket meselelerini “neden Filistin meselesini çözemediniz” diye hesap soran çok insan gördüm.
Beklenti büyüktü ancak rasyonel değildi. Yine ve yine hep üzüntü hep keder hali devam edip gitti... Bu sürede dünyada Irak diye bir ülke yerle bir oldu, sonra Libya sonra Suriye.
Kahır hep bize bize… Biz bu devasa sorunları niye çözemedik? Dünyada çok acı var elbette. Sevinecek insanlığımızla gurur duyacağımız çok güzel iÅŸler de var. Ayrıca mutsuzluÄŸu ÅŸiar edinmek de sonucu deÄŸiÅŸtirmiyor. Biz Ä°slamcıların “mutlu olmayı, sevinmeyi, güzele güzel demeyi, olan biteni kendi habitatında doÄŸal görmeyi öğrenmesi lazım.
Bu camianın “mutsuzluk Müslümanlığı”nı Müslümanlığı parlatacak bir unsur gibi görmekten vazgeçmesi lazım. Güzel ÅŸeyler de oluyor kötü ÅŸeyler de. Karanlık hesaplar yapan ÅŸeytani akıllar hep vardı ve hep olacak. Ä°yilik tasarlayanlar da hep vardı ve olacak.
Hayatın dengesi belki böyle bulunabilir. Belki böyle olursak her şeyi daha sakin yorumlayabiliriz. Bu camianın bence en büyük handikabı bu algı. Bu bizdeki 'humour' duygusunu da yok ettiği gibi bizi kolalıyor, sentetikleştiriyor. Etrafımızda oluşan negatif aurayı görmemizi engelliyor.
Ezcümle İslamcı arkadaşlarım! Aranıza geldiğimde işin aslı bu zannediyordum ancak öyle olmadığını zamanla gördüm. Mutsuzluğu Müslümanlık cilası gibi sunmanıza itiraz ediyorum.
YENÄ° ÅžAFAK
Henüz yorum yapılmamış.