Sosyal Medya

Güncel

Trump dönemi Filistinlilere ne vaad ediyor? - HAYDAR ORUÇ

8 Kasım



ABD baÅŸkanlık seçimleri sürecince bir önceki seçimde yaÅŸanan hüsran nedeniyle renk vermeyen Ä°srail yönetiminin seçim sonuçlarının belli olmasıyla yaÅŸadığı sevinç ve mutluluk aslında Ä°srail-Filistin sorununun geleceÄŸi için bir iÅŸaret sayılabilir. Åžimdiye kadarki ABD baÅŸkan adayları arasında ilk kez Batı Åžeria’daki Yahudi yerleÅŸimcilerin yaÅŸadığı bölgelerde kampanya çalışmaları için ofis açan ve yerleÅŸimciler için 10.000$ bağış yapan Trump’ın zaferinin Ä°srail’i bu kadar sevindirmesindeki tek sebebin sadece Ä°ran ile P5+1 ülkeler arasında imzalanan nükleer anlaÅŸmanın gözden geçirileceÄŸine ve gerekirse iptal edileceÄŸine dair açıklamalar olduÄŸunu düşünmek gerçekçi olmayacaktır. Buna mukabil baÅŸta Filistin Devlet BaÅŸkanı Mahmud Abbas olmak üzere pek çok Filistinli yöneticiden Trump’ın seçilmesinin barış sürecine katkı yapmasını umduklarına dair açıklamalar gelse de esasında Filistin tarafında genel bir karamsarlık havasının hakim olduÄŸu herkesin malumudur.
 
NETANYAHU’DAN DAHA RADÄ°KAL
 
Bu karamsarlığın boÅŸuna olmadığına dair ilk emareler geçtiÄŸimiz hafta Trump’ın koltuÄŸuna oturduktan sonra David Friedman’ı Ä°srail Büyükelçisi olarak atayacağını duyurmasıyla ortaya çıkmıştır. 58 yaşında bir avukat olan Friedman, seçim sürecince Trump’a Ä°srail ve Orta DoÄŸu konularında danışmanlık yapmış ve ABD’deki anketlerin gösterdiÄŸinin tersine bir sonuçla seçimin kazanılmasında etkili olmuÅŸ isimlerdendir. Ä°srail’de muhafazakâr duruÅŸlarıyla bilinen Arutz Sheva ve The Jerusalem Post isimli gazetelerde yazıları yayımlanan ve Yahudi yerleÅŸimciler için finansman desteÄŸi saÄŸlayan “YerleÅŸimcilerin Amerikalı Dostları” isimli bir derneÄŸin ve bu dernekle irtibatlı bir enstitünün de baÅŸkanlığını yapan Friedman’ın muhafazakâr bir Yahudi kimliÄŸine sahip olmasının yanı sıra kendisi, Ä°srail’in geleceÄŸine dair görüşleri nedeniyle bazı kesimlerce BaÅŸbakan Netanyahu’dan daha radikal birisi olarak görülmektedir. Keza yaptığı açıklamada, göreve gelir gelmez ilk icraatının Amerikan BüyükelçiliÄŸinin Tel Aviv’den ebedi baÅŸkent olarak kabul ettiÄŸi Kudüs’e taşınmasını saÄŸlamak olacağını söylemesi bölgedeki tansiyonun yükselmesine sebep olmuÅŸtur. Bununla da yetinmeyen Friedman, Yahudi yerleÅŸimcilerin barışa engel olmadığını aksine Ä°srail’in bekası için yerleÅŸimcilere ihtiyaç olduÄŸunu da savunmaktadır. Friedman’ın bu sözleriyle son zamanlarda Ä°srail’de Amona Yasa Tasarısı üzerinden devam eden tartışmalarda Ä°srail yönetiminin elini güçlendirdiÄŸi muhakkaktır. 1967 sonrasında topraklarından ayrılmak zorunda kalan, Batı Åžeria’nın Amona bölgesindeki Filistinlilerin özel mülkiyetleri üzerine 1995 yılında illegal olarak inÅŸa edilen ve 2006 yılında yıkılması gündeme geldiÄŸinde yoÄŸun protestolara yol açan Amona yerleÅŸimleri hakkında Ä°srail Yüksek Mahkemesi tarafından verilen 25 Aralık’a kadar tahliyelerin yapılması kararı, bu açıklamalardan sonra tartışmalı hale gelmiÅŸtir.
 
ETKÄ° ALTINDAKÄ° Ä°SRAÄ°L YARGISI
 
Oysa hem BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in 242 ve 338 sayılı kararlarında hem de Ä°srail ile Filistin arasındaki 1993’de imzalanan Oslo AnlaÅŸması’nda, Yahudi yerleÅŸimlerindeki inÅŸa sürecinin sonlandırılması ve mevcutlarının kaldırılması hakkında kesin hükümler olmasına raÄŸmen Ä°srail yönetiminin ısrarla sürdürdüğü yerleÅŸimciler politikasını meÅŸrulaÅŸtıracak bu gibi söylemlerin barış sürecine ne kadar zarar verebileceÄŸini kestirmek mümkün deÄŸildir. Zira tahliyelerin ertelenmesi için hükümetin önceki baÅŸvurularını reddeden mahkeme, bu geliÅŸmelerden sonra hükümetin geçen hafta yaptığı son erteleme baÅŸvurusunu kabul ederek yerleÅŸimcilerin tahliye sürecini 45 gün ertelemiÅŸtir. Bu karar aslında iki taraf arasında bir denge vazifesi gören Ä°srail yüksek yargısının da etki altında kaldığı ÅŸeklinde yorumlanabilir.
 
Friedman’ın yerleÅŸimciler konusundaki söylemleri yetmiyormuÅŸ gibi ABD’nin geleneksel politikasının aksine Ä°srail’e iki devletli bir çözüm için baskı yapmanın doÄŸru olmadığını, bu sorunun taraflar arasındaki doÄŸrudan görüşmelerle çözülmesinin en uygun yöntem olduÄŸunu söylemesi de Ä°srail yönetiminin tezlerine destek olarak yorumlanmaktadır. KonuÅŸmalarında Batı Åžeria yerine bölgenin Ä°branice isimleri olan Judea ve Samara isimlerini tercih eden Friedman’ın daha da ileri giderek bu bölgelerin Ä°srail’e eklenmesi gerektiÄŸini söylemesi iki devletli çözümden Ä°srail bayrağı altında tek devletli bir çözüme doÄŸru dönüşümün sinyalleri olarak deÄŸerlendirilebilir.
 
2015’in son çeyreÄŸinde Ä°srail’in Filistinlilerin Mescid-i Aksa’ya giriÅŸlerine yönelik getirdiÄŸi kısıtlamalar nedeniyle baÅŸlayan ve Mescid-i Aksa intifadası olarak isimlendirilen süreçte Ä°srail yönetiminin bıçaklı saldırıları önlemek için almış olduÄŸu yoÄŸun güvenlik tedbirleri ve dolayısıyla ortaya çıkan hak ihlalleri nedeniyle zor günler geçiren Filistin halkı için Trump’ın ABD yönetimini devralmasından sonra bölgede yaÅŸanabilecek muhtemel geliÅŸmeler endiÅŸeye yol açmıştır. Halbuki haziran sonunda Türkiye ile Ä°srail’in altı yıllık bir aradan sonra yeniden iliÅŸkilerin normalleÅŸmesine yönelik anlaÅŸmayı imzalamaları ve ardından Türkiye tarafından bölgeye yapılan insani yardımlar sayesinde bir nebze de olsa rahat nefes alan Filistin halkı için gelinen son nokta gerçekten fazlasıyla karamsardır.
 
ABD yönetimi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen HAMAS’ın 2006’daki seçimleri kazanarak yönetime gelmesinden itibaren Ä°srail tarafından abluka altında tutulan Gazze’nin geleceÄŸi ise daha da belirsizdir. Zira Trump’ın seçim öncesi her fırsatta Obama yönetiminin aksine, iÅŸbaşına geldikten sonra terör örgütleriyle iÅŸbirliÄŸi yapmayacağını belirtmesi on yılı aÅŸkın bir süredir çok zor ÅŸartlar altında yaÅŸam mücadelesi veren Gazze halkı için geleceÄŸe dair umut vadetmemektedir. HAMAS’ın seçimin akabinde, Trump’ın seçilmesinin kendileri için bir ÅŸey deÄŸiÅŸtirmeyeceÄŸini söylemesi gelinen noktada iyimser bir tahmin gibi gözükmektedir. Çünkü ABD’nin teÅŸviÄŸi ve öncüğünde yapılan Oslo Görüşmeleri sonunda imzalanan anlaÅŸmaya istinaden tanınan Filistin Özerk Yönetimi’ni bile gereksiz gören bir büyükelçiyi atayacak olan ABD’nin, terör listesindeki HAMAS’ı nasıl bir muameleyle tabi tutacağını kestirmek mümkün deÄŸildir.
 
MÃœSLÃœMANLARIN KUTSAL ALANI 
 
Halbuki BirleÅŸmiÅŸ Milletler’de gözlemci devlet statüsüyle bayrağını göndere çektiren, 2014 Gazze saldırıları sonrasında Avrupa’da Ä°srail aleyhinde oluÅŸan olumsuz atmosferden istifade ederek pek çok Avrupa ülkesi tarafından resmi olmasa da bir devlet olarak tanınan, BDS hareketinin giriÅŸimleri sayesinde iÅŸgal altındaki topraklarda yetiÅŸtirilerek Avrupa’ya ihraç edilen ürünlerin üzerine etiket koyma zorunluluÄŸu getirten ve bu sayede bazı Avrupa ülkelerinde Ä°srail ürünlerinin boykot edilmesini saÄŸlayan, UNESCO’ya ABD ve Ä°srail’in tüm itirazlarına raÄŸmen üye olan ve son olarak UNESCO Dünya Kültürel Mirasları Komitesi tarafından alınan Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa ve çevresindeki kutsal alanların Yahudilikle baÄŸlantısının bulunmadığı ve buraların Müslümanların kutsal alanları sayılması gerektiÄŸi yönündeki kararla uluslararası organizasyonlarda kazanımlar elde eden Filistin’de, Trump’ın ABD BaÅŸkanı olmasıyla bu olumlu trendin geleceÄŸi hakkında belirsizlik oluÅŸmaya baÅŸlamıştır.
 
Trump’ın baÅŸkanlığında Filistinlileri nasıl bir sürecin beklediÄŸine dair en somut geliÅŸme 22 Aralık’ta yaÅŸanmıştır. Yeni Zelanda, Mısır, Malezya, Venezüella ve Senagal tarafından BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi’nin gündemine getirilen Ä°srail’in Yahudi yerleÅŸimlerini sonlandırması hakkındaki bir tasarıya karşı Trump’ın göstermiÅŸ olduÄŸu tepki ve tasarının geri çekilmesi için sarf ettiÄŸi çaba gelecek dönem için hiç olumlu sinyaller vermemektedir. Trump’ın giriÅŸimiyle Mısır tasarıdan desteÄŸini çekmiÅŸ ve tasarının görüşülmesi ertelenmiÅŸtir. Ancak 23 Aralık’ta tekrar gündeme alınan tasarı ABD’nin veto hakkını kullanmayarak çekimser kalmasıyla 14 oyla kabul edilmiÅŸtir. ABD’nin Obama’nın direktifiyle veto hakkını kullanmayarak kararın kabul edilmesine göz yumması Ä°srail’de ÅŸok etkisi yaratsa da karar sonrası Trump’ın sosyal medyadan yaptığı açıklamalarda bu konuda ABD’nin tutumunun 20 Ocak’tan sonra daha farklı olacağını söylemesi, karardan büyük mutluluk duyan Filistinlilerin hevesini kursaklarında bırakmıştır.
 
GÖZLER OBAMA’NIN YANITINDA
 
Trump döneminde Filistinlilerin yaÅŸaması muhtemel sıkıntıların biraz olsun hafifletilmesi maksadıyla Obama’ya mektup yazarak koltuÄŸu bırakmadan önce Filistin’i tanıma çaÄŸrısı  yapan ABD eski BaÅŸkanı Jimmy Carter’ın teklifine Obama’nın nasıl yanıt vereceÄŸi tartışılırken gelen bu hamle Filistin Yönetimi’ni umutlandırmıştır. Ancak Obama, Filistin’in tanınması için onay verse bile yeni yönetimin bu kararı sürdürüp sürdürmeyeceÄŸi belirsizdir. Obama döneminde yapılan Ä°ran Nükleer AnlaÅŸması’nı gözden geçirmekten bahseden Trump’ın, söz konusu Filistin olunca teamüllere baÄŸlı kalacağını düşünmek çok gerçekçi olmayacaktır.
 
Sonuç olarak Obama döneminde Beyaz Saray’ın eleÅŸtirilere muhatap olmamak için Filistinlilere yönelik politikalarında biraz daha makul davranmak zorunda kalan Ä°srail yönetimi için Trump döneminde böyle bir kaygının yaÅŸanması pek mümkün gözükmemektedir. Zira Trump’ın daha baÅŸkanlık koltuÄŸuna oturmadan Ä°srail’in çıkarlarına yönelik konularda Ä°srail lehine tavır alması, önümüzdeki dönemde yerleÅŸimciler ve iki devletli çözüm konusunda Ä°srail’in daha başına buyruk hareket etmesine yol açacak ve bu durum iki taraf arasında muhtemel bir çözüm ihtimalini daha da zorlaÅŸtıracaktır.
 
HAYDAR ORUÇ - KARAR

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.