Sosyal Medya

Genel

Kemal Sayar:'Kalbim, bu yazdıklarımı duyuyor musun? Bir çığlık, insan!'

KEMAL SAYAR



Bazı zamanlar vardır ki acı, gündelik dilin yüklenemeyeceği kadar büyüktür. İnsan kendisinden saklanmak ister, çünkü ruhlarımız kötülüğün en vahşi biçimlerine tanık olmuş ve bunu değiştirmek elimizden gelmemiştir. Utançla dolarız, aynada kendi yüzümüzü dahi görmek istemeyiz zira kendi iyiliğimize duyduğumuz itikat sarsılmıştır. Kağıt üzerine döktüğümüz sözcükler bizi kendi iyiliğimize ikna etmekte zorlanır. Dolmabahçe ve ardından Halep katliamları konuşulan dilin, yazılan dilin acıyı taşıyamadığı zamanlar. Bir çığlık içimizden yol bulup dünyaya çıkmak istiyor. Bir çığlık insana yapılan bu zulmün, kutsalın bu denli uluorta aşağılanmasının önüne geçmek ve yeter demek istiyor.

Doksanlı yılların başında üç arkadaÅŸ Topkapı’dan otobüse binip önce Hatay’a, oradan Halep’e geçmiÅŸtik. Orada buluÅŸtuÄŸumuz dedeleri Konya’lı, kendisi de bir Türk soyadı taşıyan bir dostumuz bize Halep’i gezdirmiÅŸti. “Aman” diyordu “hepimiz bir arada yürümeyelim, burada üç kiÅŸiden birisi muhaberattır, hemen takibe baÅŸlarlar”. Ne güzel, ne asude bir ÅŸehirdi Halep. Mübarek bir geceydi, bir mahallede Åžazeli derviÅŸleri toplanmış zikredecekler diye haber geldi. Ben hayatımın en güzel zamanlarından birini, o gece, o derviÅŸlerin arasında yaÅŸadım. DerviÅŸler bütün bedenleriyle zikrediyor, birbirlerini coÅŸkulu bir biçimde halkanın içine alıyor ve buna tanık olan herkes adeta zamanın dışına çıkıyor, ebediyetin nefesini ruhunda hissederek Allah’ın isimleriyle sermest oluyordu. Halep’teki o tekke, zamanı aÅŸan bir hüviyete sahipti, yüzyıl önce Hakk orada nasıl zikrediliyorduysa o gün de öyle zikrediliyordu. Bugün acımasızca yok edilen Halep, barbarların insan ve vicdan kadar tarihi de yaÄŸmaladığı bir mezar kent hükmündedir. Ä°nsan kırımı, vicdan kırımı, tarih kırımı. Bir çığlık, Halep!

BaÄŸdat, Åžam, Halep ve Kahire gibi Ä°stanbul da saldırı altında bugün. Terör yarası her yeni eylemiyle, geçmiÅŸin yaralarını daha derinden kanatıyor. Bir yası tamamlayamadan ötekine savruluyoruz. Kötülük bu topraklarda hep pusuda bekliyor ve her fırsatta geleceÄŸimizi gasp etmeyi, bizi bütün ruhumuz ve irademizle teslim almayı hedefliyor. Alçak katiller sürüsü, her seferinde ellerini yükseltmeye sıvanıyor ve bizi ruhsal açıdan sakatlamayı hedefliyorlar. Oysa yüzyıllar öncesinin bir ilahisinde söylendiÄŸi gibi, “sayılmayız parmak ile/tükenmeyiz kırmak ile”. Katilin alçaklığı her seferinde bizi daha da birbirimize yaklaÅŸtırıyor, yüreklerimizi aynı hizaya getiriyor. Milletimizin kahir ekseriyeti vatanımıza yapılan bu saldırıyı bir varlık ve yokluk meselesi olarak algılıyor ve safları sıklaÅŸtırıyor. O Temmuz gecesi sömürgeci efendilerin keyfini kaçıran halk, bu toprağı ve bu bayrağı ıssız bırakmayacağını cümle aleme göstermiÅŸti. Hayır, yenilmeyeceÄŸiz. AÅŸk ile haykıracağız: “Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten”. Bir çığlık, vatan!

Dönüp bir daha bakalım kendimize. Nasıl daha iyi, nasıl daha ahlaklı insanlar olabiliriz? Bu ülkeyi içten içe kemiren vurdumduymazlığı nasıl iyileÅŸtirebiliriz? Sen o yeÅŸil alanı imara açtığı için haram bir servetin tepesine konan belediye baÅŸkanı, ülken bir varlık mücadelesi içindeyken utanmayacak mısın yaptığından? Sen o emniyet ÅŸeridinden gittiÄŸi için yüzlerce baÅŸka sürücünün hakkını gasp eden adam, yaptığın bu gazi milletin ÅŸanına yakışıyor mu? Sen öğretmek istemeyen öğretmen, sen öğrenmek istemeyen öğrenci, sen ötekiyle konuÅŸmak yerine onu suçlamayı yeÄŸleyen cepheci, bu ülkenin yarını için sizinle nasıl birlikte düş kurabileceÄŸiz? Alın teri akıtmadan, atalarımızın çektiÄŸi cefanın binde birini çekmeden biz, bir hilal uÄŸruna batan güneÅŸlerimizin, ÅŸehitlerimizin hakkını nasıl ödeyeceÄŸiz? Var olmak için hamaset dairesinden basiret ve feraset dairesine geçmemiz gerekiyor. Düşman kavi evet ama onunla baÅŸa çıkmanın yolu ona sövmekten geçmiyor. Onun hain planlarını boÅŸa çıkaracak bir zekavetle donatmalıyız bütün kurumlarımızı, istihbaratımızdan üniversitelerimize kadar vatana sadakati, iÅŸinde ehliyet ve liyakati önceleyen yepyeni bir sorumluluk ahlakıyla kurmalıyız bu ülkeyi. Buhran zamanlarında hep yapageldiÄŸimiz gibi, kendi dışımızda kötülük odakları tespit ederek ÅŸeytan taÅŸlamak, sorumluluklarımızı hafifletmiyor. Ben ne yaptım, sen ne yaptın? Hangimiz nerede bir kusur iÅŸliyoruz? Neyi daha iyi yapabiliriz? Mesela sen ey futbol taraftarı, rakip takımın taraftarına saldırganca hisler beslemek zorunda mısın? Yüzlerce polisimiz senin çocukça düşmanlığını zapt etmek için o soÄŸukta beklemek zorunda mı? Mesela ben, hangi kötülüğe tanık oldum da ‘aman ses etmeyeyim’ dedim? Her birimiz çuvaldızı kendimize batıralım. Bu toprakların mayası kötülük tutmaz, iyileÅŸeceÄŸiz elbet. Ama hepimiz bu ülkede görmek istediÄŸimiz deÄŸiÅŸimin bir parçası olabilirsek iyileÅŸeceÄŸiz. Hepimiz önce kendimizi deÄŸiÅŸtirebilirsek iyileÅŸeceÄŸiz. Kendi sorumsuzluk ve vurdumduy-mazlığımızdan arınabilirsek iyileÅŸeceÄŸiz. Vatan biziz, Halep biziz, bugünlerde içimizde düğümlenen hıçkırık biziz.

Kalbim, bu yazdıklarımı duyuyor musun? Bir çığlık, insan!

 

 

KEMAL SAYAR
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.