Güncel
İttifaklar nasıl yıkılırlar?
Tarihimizde bu taahhüdün bozulma sürecinde yaşanan olaylar günümüze de ışık tutuyor elbette. Ne, nasıl yıkılıyor, ne, nasıl kuruluyor, çok geniş çerçevede bakmak gerekiyor. Abdullah Muradoğlu
Yenii bir ittifakın kurulmasından çok, bir ittifakın yıkılma biçimleri ve süreçleri ilgi çekicidir. Ä°ttifaklar öyle ÅŸappadak, “ben yıktım oldu” denilerek yıkılmazlar. Süreçlere, olaylara, her iki tarafın da bu ittifakı sürdüremeyecek noktaya sürüklenmesine ihtiyaç vardır. Ä°ttifakı bozmaya niyetlenen bunu meÅŸru bir gerekçeye dayandırmak ister. Haklı bir gerekçe olmaksızın yıkılan ittifak, yıkan taraf için yeni ittifaklar kurmasını güçleÅŸtirir. Zira 'kötü emsal' olmak istemez. Bu yüzden müttefikiyle bağını koparmak için 'gerekçeler' peydahlar. Bunu doÄŸrudan yapmak yerine örtülü olarak 'velâyet' iliÅŸkisi kurduÄŸu yerel güçler üzerinden gerçekleÅŸtirmeye çalışır.
Bir ittifakı yıkılmaya götüren temel faktör müttefikler arasındaki 'çıkar dengesi'nin bozulmuş olmasıdır. Hatta bazı durumlarda bir müttefik, diğerinin gerçekleştirmek istediği gizli plânın engeli haline gelir. Bu plân müttefikinin toprak bütünlüğünü hedef almış bile olabilir. İttifak önce kafalarda yıkılır. Arkasından, fiilen yıkılması için gerekli şartları oluşturmak gelir.
Bizim tarihimizde bunun en bariz örneÄŸi, Ä°ngilizlerle yaÅŸadığımız iliÅŸkiydi. Ä°ngiltere, uzun süre “Osmanlı Devleti”nin toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesinde önemli rol oynadı. Ä°ngiltere'nin oynadığı bu rol büyük ölçüde Osmanlı'nın Balkanlar'da ve DoÄŸu'daki toprak bütünlüğünü tehdit eden “Çarlık Rusyası”nı dizginlemeye yönelikti. Ä°ngiltere bu iki gücün biribirini zayıflatmasına göz yumdu ama iÅŸin daha ileri boyutlara ulaÅŸmasına izin vermedi. Rus tehdidiyse Ä°ngilizlere Osmanlı nezdinde birçok imtiyaz koparmasının da yolunu açtı.
Gün geldi, Osmanlı toprak bütünlüğü İngiltere için korunması değil bozulması gereken bir unsur oldu. İngiltere bu ilişkiyi birden bire bozmadı tabii, adım adım ilerletti. Balkanlar'daki karışıklıklardan istifade etti. Hem Balkanlar'da ve hem de Suriye-Lübnan'daki kargaşalar sebebiyle Avrupa güçleri ve Rusya tarafından dayatılan sözde reform girişimlerini Osmanlı Devleti üzerinde baskı aracı olarak kullandı. Bu baskılar İngiltere'nin Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğü konusundaki taahhütlerinden vazgeçmesini kolaylaştıran argümanlar idi.
1900'lerin baÅŸlarında Ä°ngiltere ve Rusya, Osmanlı topraklarını aralarında paylaÅŸmak için gizli görüşmeler baÅŸlattı. Benzer görüşmeler Fransızlarla da gerçekleÅŸti. Osmanlı Hükümetinin “Birinci Dünya Savaşı”na girmeden önce Ä°ngiltere, Fransa ve Rusya nezdindeki giriÅŸimlerin olumlu karşılık bulmaması bu üç gücün Osmanlı topraklarının paylaşımı konusunda vardıkları uzlaÅŸmanın bir sonucuydu. 1916'daki “Syekes-Picot” anlaÅŸması da bu uzlaÅŸmanın ürünüydü.
1856'daki “Paris AntlaÅŸması”yla Osmanlı'nın toprak bütünlüğü Ä°ngiltere baÅŸta olmak üzere Avrupa'nın büyük güçleri tarafından garanti altına alınmıştı. 1878'deki “Berlin AntlaÅŸması” bu garantiyi daha dar bir kapsama indirgedi. Öte yandan Berlin AntlaÅŸması Balkanlar'daki sorunların bitmesini deÄŸil devam etmesini saÄŸlayacak içerikteydi. Osmanlı Devleti'ne kabul edemeyeceÄŸi reformlar dayatmaksa toprak bütünlüğüne iliÅŸkin taahhütlerin bozulması için gerekçe üretmenin aracıydı. Böylece, taahhüt bozulduÄŸunda, bozan taraf için ahlakî ve hukukî engeller ortadan kalkmış olacaktı. O zamana kadar Osmanlı düşmanlaÅŸtırılmış, hatta Ä°ngiltere ve Fransa'nın rakibi Almanya ile dostluÄŸa sürüklenerek hedef haline getirilmiÅŸ bulunacaktır.
Tarihimizde bu taahhüdün bozulma sürecinde yaşanan olaylar günümüze de ışık tutuyor elbette. Ne, nasıl yıkılıyor, ne, nasıl kuruluyor, çok geniş çerçevede bakmak gerekiyor. Herkesin gözü önünde açıkça olan bitenlerse, çoğu kez derinde yatan bir gizi örterler.
Abdullah MuradoÄŸlu
Henüz yorum yapılmamış.