Kürsü
Dün Avrupa'yı fethe çıkan ümmetin evlatları bu gün oraya sığınabilmek için ölümü bile göze alıyorlar - Ramazan Kayan
Endülüs öğretisinde şunu gördüm… Müslümanlar gittikleri yerleri işgal etmemişler, inşa etmişler… Yürekleri fethetmişler… aksi taktirde 10 bin kişi ile gittikleri Endülüs'ü 2,5 milyonluk bir İslam ülkesine nasıl dönüştürebilirlerdi? Köleleri özgürleştiren İslam, kalpleri sonuna kadar İslam'a açıyordu…
Yine seyyahlığım tuttu… Seyahata olan ilgim sanki bir tutkuya dönüşmüştü… Bu defa sefer Endülüs'e idi…
07.12.2016 ile 11.12.2016 tarihleri arasında bir gurup güzel dost ile birlikte yollardayız… Buruk ve merak yüklü bir yürekle ilk defa Endülüs'ü ziyarete gidiyorum…
AÄŸlamak için deÄŸil anlamak için Endülüs'teyiz… Batı Avrupa'da düşen Ä°slam'ın son kalesindeyiz… Yitik yurdumuzdayız… Ä°mam-ı Åžafii'nin daru'l-Ä°slam tanımının hikmetini burada daha iyi farkediyoruz… “Bir yer bir defa daru'l-islam olunca kıyamete kadar daru'l-Ä°slam'dır.” Tesbiti bize yeniden Endülüs rüyası yaÅŸatıyor…
Ä°slam'ın bilimle, sanatla, kültürle yoÄŸrulmuÅŸ yurdu ÅŸimdi yerle bir…
Ä°ber yarımadası ibretler galerisi… Büyük acılar, acı tecrübeler hepsi burada…
Endülüs sanki bir cenaze… Ama ilginç olan Endülüs'ün ölüsü bile diriltici mesajlar veriyor…
Åžairin dediÄŸi gibi;
“Hiçbir ölünün arkasından Endülüs'e döküldüğü kadar gözyaşı dökülmedi.”
GözyaÅŸları dökerken yine de Endülüs gözlerimizde tütüyor… Endülüs öldü ama özlem bitmedi, umut tükenmedi…
Haçlı ruhu ölümüzün üzerinde tepinse bile hala ürküyor… Ä°slamofobiyi pazarlıyorlar…
Ä°spanya'da ÅŸuna ÅŸahit oldum; Batı varlığını Ä°slam karşıtlığına baÄŸlamış durumda…
Medeniyetler çatışmasının en ağır ve en acı yüzünü Endülüs'te görebiliyorsunuz… TaÅŸ üstünde taÅŸ, gövde üstünde baÅŸ bırakmamışlar…
Hala Ä°spanya'da en yaygın soyadı “metemero” yani Müslüman öldüren anlamına geliyor…
Ama ne hikmetse, Endülüs'ün taşına toprağına sinmiÅŸ olan Ä°slam'ın kokusunu, dokusunu, ruhunu bir türlü sıfırlayamamışlar… Endülüs'ün düşünün üzerinden beÅŸ asır geçmesine raÄŸmen hâlâ orada kendinizi yabancı hissetmiyorsunuz… Silinmeyen izler, direnen taÅŸlar ve mermerler var… Mermerlerin de bir hafızası olduÄŸunu orada farkediyorsunuz…
Kurtuba Camisi sizinle konuÅŸuyor, siz onu selamlıyorusunuz ama bir secde etmenize bile müsaade etmiyorlar. Camiyi delmiÅŸ ortasına bir kilise kondurmuÅŸlar… Sırıtıyor… Camiye saplanmış herÅŸey gibi…
Rondo'da katedrale dönüştürülmüş Ulu Cami'de, minarenin kepesine yerleştirilmiş çanın sesini dinlemek nasıl bir ızdırap?
Mesci du katedral, yani “Katedral mescid” ismi acı gerçeÄŸin ifadesi oluyor…
Elhamra Sarayı'nın taÅŸları dile gelse de bugünün uygarlığı Elhamra'nın dilini çözebilecek seviyede henüz deÄŸil…
Taç Mahal'e ilham kaynağı olan Elhamra Sarayı bugün hala Müslümanların ihmaline maruz kalmış halde…
Bir yeryüzü incisi ama insanın içini incitiyor… Elhamra ÅŸimdi inliyor…
Endülüs öğretisinde ÅŸunu gördüm…
Müslümanlar gittikleri yerleri iÅŸgal etmemiÅŸler, inÅŸa etmiÅŸler… Yürekleri fethetmiÅŸler… aksi taktirde 10 bin kiÅŸi ile gittikleri Endülüs'ü 2,5 milyonluk bir Ä°slam ülkesine nasıl dönüştürebilirlerdi? Köleleri özgürleÅŸtiren Ä°slam, kalpleri sonuna kadar Ä°slam'a açıyordu…
Peki bu muhteşem medeniyetin sonrasında gelen mağlubiyeti nasıl anlayacağız? İhtişamdan sonraki izmihlali nasıl yorumlayacağız?
Çöküş bir sonuçtur… Sonucu hazırlayan sebepleri ve süreçleri doÄŸru okumak durumundayız…
8 asırlık bir medeniyet ve devlet nasıl yok oldu?
Ceziretü'l-Hadra neden harap oldu?
Endülüs güçlenince önce “güç zehirlenmesine” yakalandı ana gövdeden koptu. Bağımsız Endülüs Emevi Devletini ilan ettiler… Ayrı bir hilafet kurdular… Ä°lk kopuÅŸ sonun baÅŸlangıcı oldu… Sonra birbirlerine düştüler… Bir de dünyanın peÅŸine düştüler, dünyevileÅŸtiler… Cihadı terkettiler, sanat ve mimari ile yetindiler…
Kabile asabiyeti nüksetti… Önce Åžam Araplarıyla, Yemen Arapları kapıştı… Sonra araplarla Berberilerin savaşı baÅŸladı… Sonuçta 25 ÅŸehir devleti ortaya çıktı. Fitnetü'l-Kübra günleri baÅŸladı.. Tavaifü'l-müluk döneminde devran tersine döndü… Kendi ÅŸehir devletini kurtarmak için iÅŸgalcilerle iÅŸbirliÄŸi yapanlar oldu, sonuçta hepsi yok oldu...
Ah asabiyet!.. Ah tefrika!..
Gırnata da gidince geriye ahu zar kaldı…
Katı Katolikler engizisyon mahkemeleri kurdular… Engizisyonun ne demek olduÄŸunu bilmek isterseniz, Ä°spanya'da Ä°ÅŸkence Müzesini görmeniz yeterli…
Korkunç katliamlar, tüm zamanlara yayılan mezalimler geride Müslüman mezarlık bile bırakmadılar… Bir dönem imanlarını gizleyen Müslümanlar ıssız yerlere, daÄŸlara, ormanlara sığındılar… Romanlar arasında tutunmaya çalıştılar…
Arapça, tesettür, sakal, erkek çocukları sünnet etmek, Kur'an okumak, Müslüman isim kullanmak hepsi yasak… Vaftiz mecburi…
Ä°slami kimliklerini gizleyen Müslümanlar kiliseye gidiyor, eve gelince aÄŸlaÅŸarak cemaatle namaz kılıyorlar… Ama bu da uzun sürmedi…
Anlıyoruz ki, sadece sanata, kültüre, bilime yatırım yapmakla medeniyetler yürümüyor… Asıl olan insana yatırım yapmak… Ve o medeniyeti taşıyacek cihad ruhunu diri tutmaktır…
Bir dönem 4 bin caminin bulunduÄŸu Kurtuba'da ÅŸimdi namaz kılacak bir cami bile bulmakta zorlanıyorsunuz…
400 bin el yazması eser bulunan Kurtuba kütüphanesinden bugün elde bulunan nedir?
Gırnata'da mühtedi Müslüman Ian Dallas (Abdulkadir Es-sufi)'ın yaptırdığı camide kendimize gelebiliyoruz…
“Gariplerin Kitabı”nın yazarının bulunduÄŸu mekanda içimizdeki gurbeti yenmeye çalışıyoruz…
Bir diÄŸer teselli kaynağımız, Elhamra'nın yanı başında yine bir mühtedi olan, Muhammed Esed'in mezarı oluyor… Rahmetlik Endülüse defnedilmeyi vasiyet etmiÅŸ… Bu da ümmete ayrı bir mesaj olsa gerek…
Raci Garaudy'nin evinin Kurtuba'da olması da herhalde bir tesadüf deÄŸil…
Peki Suud Kral'ı Fayd ne yapmış?
Ä°spanya'nın Sayfiye Åžehri Marbella, en güzel tatil beldesinde bir saray yaptırmış… Yılda iki ay gelip kalmak için.. Hem de yılda 20 milyon dolar güvenlik ve tedarik için ispanya'ya ödeme yaparak…
Endülüs'te zihnimde kalan, yüreğime işleyen en kalıcı ve çarpıcı cümle ise şuydu;
“Vela galibe illallah. Allah'tan baÅŸka gerçek galip yoktur.”
En büyük hüznüm ise şu oldu;
Gıbraltar'da Tarık b. Ziyad'ın geriye dönüş gemilerini yaktığı noktadaki duygu dünyamda yaşadığım depremdi..
13 asır önce Avrupa'ya Ä°slam'ın kapılarını açan komutanın durduÄŸu yerde Akdeniz sınavımızı düşündüm…
Nereden nereye?
Dün geriye dönüş gemilerinin yakıldığı denizin kıyısında bu gün Ä°slam diyarından küfür diyarına sığınmak için yurdunu, yuvasını terk edip Akdeniz sularında boÄŸulan mülteci, mazlum kardeÅŸlerim gözlerimin önüne geldi…
Bu ne yaman çelişki?
Dün Avrupa'yı fethe çıkan ümmetin evlatları bu gün oraya sığınabilmek için ölümü bile göze alıyorlar..
Anlamıyorum, bu ümmet nasıl bu hale geldi?
Sadece Ebu'l-Hasan en-Nedvi'nin şu tesbiti zihnimde. Ümmetin çöküşünü iki sebebe bağlıyordu?
- Ä°ctihadsızlık…
- Cihadsızlık…
Gördüm ki, Endülüs bize küs…
Ama asla umutsuz deÄŸiliz…
Çünkü Endülüs batarken, Osmanlı doÄŸmuÅŸtu… Konstantiniye Ä°stanbul olmuÅŸtu…
Endülüs öldü ama Ä°slam ölmedi ve ölmeyecek…
Endülüs rüyamız yeniden gerçekleÅŸecek… Tabi ki geriye dönüş gemilerini yakabilirsek… Ya da gemileri karadan yüzdürebilirsek… Veya Hzb Nuh(as) misali tufanlara karşı yeni gemiler inÅŸa edebilirsek…
Evet beş günlük tarih tünelinde gerçeğimiz ve geleceğimiz ile yüzleştik.
Tarihin biraz da seyahat olduÄŸunu öğrendik…
İ. Kurtubi'den, İbni Rüşd'den, İbni Hazm'dan, İbni Haldun'dan, İbni Atiyye'den, Şatibi'den, İbni Arabi'den, Ebu Hayyam'dan selamlar getirdik.
Velhasıl, Endülüs sizi bekliyor, bir annenin yavrusunu beklediÄŸi gibi…
Vesselam…
Henüz yorum yapılmamış.