Sosyal Medya

Güncel

Nasıl kurtuluruz? - Ramazan Kayan

Tarihin her evresinde insanlar, içinden çıkamadıkları, altından kalkamadıkları konularda bir kurtarıcı bekleme yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla “kurtarıcı bekleme” düşüncesi insanlık tarihi kadar eskidir. Diyebiliriz ki; bütün dinlerde insanlar “gelecek bir kurtarıcının” beklentisi içinde olmuşlardır. Dün olduğu gibi bugün de mucizevi, efsanevi bir kurtarıcının gelip bozulan her şeyi düzelteceği inancı birçok insanda mevcuttur.



Anlaşılan “kurtarıcı beklemek” hep devam etmiÅŸtir. Peki neden?

Sebep çoÄŸunlukla acziyet, zafiyet, mazlumiyet ve zillet halleridir. Çünkü kendilerini çaresizlik içinde gören kitleler, kurtarıcı beklentisine girerler… Artık elleri kolları baÄŸlı, gelecek kurtarıcı için gün saymaya, hesap yapmaya baÅŸlarlar… ÇoÄŸu zaman bu tutumlarını “haddini bilmek” adına sürdürürler… Böylece sorumluluÄŸu baÅŸkasına havale etme psikolojisi oluÅŸur. Bu pasifize edici ruh hali toplumları uzlaÅŸmacı, uyuÅŸumcu, uyutucu ve uysal bir karaktere dönüştürür… Kısacası bu “kurtarıcı bekleme” algısı, hayra alamet deÄŸil.

Biraz da direnme gücünü kaybeden, yapması gerekenleri yapmayanların kendilerini savunmaya ve sığınacakları makul bir gerekçeye ihtiyaç vardır… Ayrıca içinde bulundukları durumu meÅŸrulaÅŸtırmak, sorumluluklardan sıyrılmak veya ertelemek için böylesi bir izah tarzı kaçınılmaz oluyor…

Kimi zaman beklenen kurtarıcı üzerinden nüfuz saÄŸlama, iktidarı elde etme, intikam alma, zafere yürüme hesapları da yapılır. Ancak pratikte genellikle bu beklentiler umulduÄŸu gibi seyretmez, iÅŸler farklı mecralara kayıverir…

Ä°srailoÄŸullarının risalet öncesi inançları ÅŸuydu: gelecek son elçiye iman edecekler ve onun sayesinde yeryüzü hâkimiyetini gerçekleÅŸtireceklerdi. Fakat Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamber olarak gönderildiÄŸinde ÅŸiddetle ilk karşı çıkanlar onlar oldu. Çünkü onların beklentisi, son elçinin kendilerinden, yani Ä°srailoÄŸullarından olması idi. Ancak Ä°smailoÄŸullarından olunca kavmiyetçi bir refleksle reddettiler. Hesaplar tutmadı, hasetçi bir tutumla Hz. Peygamber'e en fazla eziyet edenler onlar oldu. Ne iftiralar… Ne tuzaklar…

Hz. Musa (a.s.)'dan sonra Ä°srailoÄŸullarının ileri gelenlerinin de benzeri beklenti ve çıkışlarda bulunduklarını görüyoruz. Talut ve Calut kıssasında “kurtarıcı” talebi ile peygamberlerine müracaat edenlerin akıbetine dikkatlerimiz çekiliyor. Allah (c.c.) tarafından Talut seçilince bu Ä°lahi tercihle tatmin olmuyorlar… Onların zihnindeki lider profili farklıydı… Beklenen kurtarıcının kriterlerini kendileri belirlemek istiyorlardı.

“Peygamberleri onlara, ‘Ä°ÅŸte Allah, size (kurtarıcı) hükümdar olarak Talut'u gönderdi,' demiÅŸti. Onlar, ‘O nasıl bize hükümdar olabilir ki? Hâlbuki biz hükümdarlığa ondan daha layığız. O, malca da bir bolluk verilmiÅŸ biri deÄŸil,' dediler. Peygamber, ‘Onu, Allah size hükümdar seçti, bilgi ve fizikçe üstün kıldı, hem Allah hükümdarlığı dilediÄŸine verir. Allah geniÅŸ mülk sahibi, her ÅŸeyi bilendir,' dedi.” (Bakara, 247)

Israrla kurtarıcı isteyenler, bakıyoruz ilk itiraz ve isyan edenler oluyor.

Toplumların kurtarıcı beklentisi biraz da insanüstü özelliklerle donanımlı olması ÅŸeklinde… FetiÅŸleÅŸtirilen kurtarıcılar, kutsanan liderler zamanla ulaşılmaz oluyor, hayatın dışında kalıyor… Sonra da beklenen kurtarıcılar beklentilere cevap veremez olunca bu defa kurtarıcılardan nasıl kurtulunur arayışı baÅŸlıyor.

Evet, Mehdi, Mesih, Hızır, müceddid, mürşid beklentisi ile miskinleşiyorsak buna müsaade etmemek lazım. Çünkü biz Mehdi'yi beklerken, deccallar ortalığı kasıp kavuruyor, silip sömürüyor. Kurtarıcı rüyalarından, cifr ve ebced hesaplarından kurtulmamız gerekiyor.

Gökten zembille kimse inmeyeceğine göre, gökyüzünden inen kurtarıcı Kur'an'a sımsıkı tutunmamız gerekmiyor mu?

O urvetu'l-vuska deÄŸil midir?

Hablullah'ın ne olduÄŸu belli… Habibullah'ın ne dediÄŸi belli… Hududullahın ne içerdiÄŸi belli…

Belirsiz olan, bizim karar ve kararlılığımız.

Bize düşen kurtarıcı beklemek deÄŸil, önce kendimizi kurtarmak…

Artık kendi ayaklarımız üzerinde durmak durumundayız…

Sihirli eller, kestirme formüller, ithal çözümler, ütopik beklentiler ile oyalanacak halimiz yok…

Bugüne kadar ortaya çıkmayan kurtarıcıların bundan sonra çıkacağı ne malum… Kendimizi ortaya koymamız gerekiyor… Bizde zorlukları aÅŸacak güç, zulme direnecek potansiyel de var, kendimizi aÅŸabilirsek…

Müminlerin vazifesi bellidir: seferde olmak.

Hz. Hacer ıssız çölde kurtarıcı beklemedi, sa'ye durdu. Yürüdü…

Belki de bize düşen ulvi görev, kurtarıcı beklemek deÄŸil, kurtarıcı olmaktır… Ailemizden baÅŸlayarak, çevreye açılarak özne ve öncü olmak varken, baÅŸka arayışlar içinde olmak biraz da sorumluluktan kaçış deÄŸil midir?

Şimdi elini taşın altına sokma zamanı.

Ä°ÅŸi ruhani, siyasi, askeri kurtarıcılara ihale edersek, korkarım daha çok bekleriz…

“Oturun, oturanlarla beraber” itabına maruz kalırız…

Hepiniz çobansınız” nebevi sorumluluÄŸuna dönmek varken kendimizi nasıl oyalayabiliriz ki?

“Ä°nsana ancak çalıştığının karşılığı vardır” gerçeÄŸine ne diyeceÄŸiz?

Hülasa, demek istediğim o ki, bekleyen değil, beklenen olalım.

“Rabbimiz! Bizi muttakilere önder kıl!”

MÄ°LAT 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.