Sosyal Medya

Güncel

AB ile ilişkiler yeniden canlanır mı?

Sürpriz yok! Ve beklenen oldu. Psikolojik eşik aşıldı. Avrupa Parlamentosu (AP), tarihinde ilk kez bir aday ülke ile yürütülen müzakerelerin dondurulması ihtimalini resmen gündeme taşıdı.



Avrupa Parlamentosu, 24 Kasım’da Türkiye ile sürdürülen üyelik müzakerelerinin geçici olarak dondurulmasını tavsiye eden ve hukuki baÄŸlayıcılığı olmayan tasarıyı ezici bir çoÄŸunlukla kabul etti. Psikolojik eÅŸikten sonra siyasal zemin hazırlanmış oldu. Sürpriz bir karar deÄŸildi. AB Konseyi kararı olmadığı için AP tasarısı baÄŸlayıcı deÄŸil fakat güçlü siyasal etkilerinin olacağını öngörmek gerekiyor. Söz konusu etkilerin de gerek Türkiye gerekse AB açısından olumsuz olacağı aÅŸikârdır. 2008 ekonomik krizinin Avrupa’ya olan etkisini AB hâlâ üzerinden atabilmiÅŸ deÄŸil. Ekonomik kriz AB’yi siyasal, sosyal ve ekonomik olarak darboÄŸaza sokmuÅŸtur. Bugün de açmazlar Avrupası ile karşı karşıyayız.
 
AB vatandaÅŸlarının sesi olan AP’nin aldığı karar her ÅŸeyden önce gerek AB kurumlarına gerekse de tüm Avrupalı liderlere doÄŸrudan bir mesaj niteliÄŸi taşımaktadır. BilindiÄŸi gibi müzakereleri AB Komisyonu yürütmektedir. Bu nedenle AP aldığı kararla -ilk önce- Birlik çıkarlarını temsil eden AB Komisyonu’nun itibarını sarsmıştır. 2017’de Ä°talya, Fransa, Hollanda ve Almanya gibi AB’nin güçlü ülkelerinde yapılacak olan referandum veya seçimler düşünüldüğünde liderlerin 14-15 Aralık’ta yapılacak AB toplantısında nasıl bir yol izleyecekleri merak konusudur. Bu kararla Türkiye ile müzakereleri durdurmaya yönelik siyasal bir zemin yaratılmış olsa da kör-topal ilerleyen müzakerelerin dondurulması beklenmiyor. Ne dondurulması ne de dondurulmaması sürpriz olmayacak. Benim beklentim, liderlerin AP’nin verdiÄŸi mesajı gördüklerini, anladıklarını ve görmezden gelmediklerini ve zamanlama nedeniyle ÅŸimdilik rafa kaldırmayı uygun gördükleri için “not ettiklerini” ifade edecekleri yönündedir.
 
Kararın dört yüzü var. Ä°lk olarak AB içi kurumlar arası güç mücadelesinin bir sonucu olarak okunabilir. Vatandaşın sesi olan AP sistem içinde diÄŸer kurumlar -özellikle AB Komisyonu- karşısında giderek gücünü pekiÅŸtirmeye çalışmakta ve nispi ağırlığını artırmayı hedeflemektedir. Daha önce de belirttiÄŸimiz gibi, aldığı kararla Konsey’i talep ettiÄŸi yönde karar almaya zorlamakta ve müzakereleri yürüten Komisyon’un saygınlığını sarsmaktadır.
 
Ä°kincisi, AB karşıtlığı olan ağırı saÄŸ ve popülist partilerin yükseliÅŸi sonucunda AB’nin içine düştüğü kurumsal krizin su yüzüne çıktığı görülmektedir. 1950’lerden beri çeÅŸitli krizlerden geçen ve her seferinde güçlenerek krizden çıkan AB bütünleÅŸme süreci ilk kez hem ekonomik hem de deÄŸer krizi ile aynı anda karşı karşıya. Ekonomik kriz, yükselen aşırı saÄŸ, mülteciler ve Brexit ile Avrupa şüpheciliÄŸi ile iyice ayyuka çıkan kurumsal bir kriz ile boÄŸuÅŸan AB projesi, Avrupalı halklar arasında çekiciliÄŸini kaybetmiÅŸ ve durgunluk dönemine girmiÅŸtir. AB içinde Brexit’in domino etkisi yaratarak Grexit, Italeave… ile sonuçlanmasından korkulmaktadır.
 
İSLAMOFOBİ KÖRÜKLENİYOR
Üçüncü nokta: AB bütünleÅŸme sürecinin yaÅŸadığı kriz. 2008 ekonomik krizinin etkilerini atlatamadan mülteci akını ile karşı karşıya kalan AB deÄŸer krizi ile boÄŸuÅŸmaktadır. Yükselen Ä°slamofobiye raÄŸmen Avrupa hala Müslümanların, Türkiye dâhil tüm Ä°slam ülkelerinden daha güvenli bir ÅŸekilde yaÅŸadıkları bir yerdir. Bu nedenle Avrupa’ya akan mültecilerin neredeyse hemen hepsinin Müslüman coÄŸrafyalardan olması ÅŸaşırtıcı olmasa gerek. DiÄŸer taraftan insan hakları baÅŸta olmak üzere tüm AB deÄŸerlerini sorgulayan ve eleÅŸtiren, Avrupa’da giderek yükselen aşırı saÄŸ milliyetçi ve neo-Nazi partiler nefret suçu iÅŸleyerek yabancı düşmanlığını ve Ä°slamofobiyi körüklemektedirler. Bu durumun en bariz göstergesi baÅŸta göçmen ve mültecilere yönelik takınılan söylem, tutum ve davranışlardır. ÖrneÄŸin; Almanya’da, Nauen’de, göçmenlerin geçici olarak yerleÅŸtirileceÄŸi bir spor salonunun ve Fransa’nın Auch ÅŸehrindeki caminin kundaklanmasını sayabiliriz.
 
ANGELA MERKEL’Ä°N BURKA ÇIKIÅžI
Dördüncü olarak da AB üyesi devletler arasındaki siyasal hesaplaÅŸmalara odaklanmak gerekiyor. AB vatandaÅŸlarının sesi olarak AP, bazı ülkelerde iktidara oynayan saÄŸ partiler aşırı milliyetçi söylemlerinin esiri olmuÅŸ durumdadırlar. Avusturya’da faÅŸist aday Norbert Hofer’in kılpayı kaybetmesi, Fransa’da faÅŸist Marine Le Pen’in güçlü aday olarak ortaya çıkması veya Ä°ngiltere’de Ä°slamofobik açıklamalarıyla bilinen Theresa May’in baÅŸbakan olması AB içi kurumsal krizi gözler önüne sermektedir. 2017’den itibaren Ä°talya, Fransa, Hollanda ve Almanya gibi ülkelerde referandum veya seçimler yapılacak. Brexit tartışmasında olduÄŸu gibi seçimin önemli gündem maddelerinden birisi hiç şüphesiz Türkiye olacak. AP parlamenterleri Türkiye ile müzakereleri geçici olarak dondurma hamlesi üzerinden ulusal bazda aşırı saÄŸa mesaj vermeye çalışmaktadırlar. Türkiye ile müzakereler bu nedenle aşırı sağın önünde bir bariyer olarak kullanılmak istenmektedir. Fakat bu durum aynı zamanda aşırı saÄŸ ve yabancı düşmanlığı ile Ä°slamofobiyi körükleyen gruplar tarafından bir zafer olarak sunulmakta ve onların gücünü artırmaya yardım etmektedir. SaÄŸ veya sol partiler giderek aşırı saÄŸ söyleme yaklaÅŸmaktadırlar ve bunu içselleÅŸtirmektedirler. Alman Åžansölyesi Angela Merkel’in burkayı yasaklamaya yönelik son çıkışı bu nedenle dikkat çekicidir. Bu durum AB’nin kurumsal kimliÄŸini zedelemekle kalmayıp aynı zamanda aşırı saÄŸ söylemin güçlenmesine zemin hazırlamakta ve deÄŸer krizini derinleÅŸtirmektedir.
 
Kararın bir de Türkiye boyutu var. Türkiye boyutunda ise üç noktaya odaklanmak daha açıklayıcı olacaktır:
 
Ä°lk olarak Türkiye-AB iliÅŸkilerinin zihniyetidir. Türkiye-Avrupa BirliÄŸi iliÅŸkileri iki uç arasında salınan bir sarkaç diplomasisidir diye tanım yapsak hiç yanlış olmaz. Klasik aÅŸk-nefret ikileminin ötesinde üstünlük-aÅŸağılık kompleksleri arasına sıkışmış bir iliÅŸkidir bu aynı zamanda… Bu nedenle çoÄŸu zaman rasyonellikten uzak bir tarzda ilerleme(me)ktedir. Daha çok söylemler üzerinden akan bu kavgada Avrupa’nın sömürge valisi tavrına karşılık Ankara kendi ÅŸartlarını AB’ye dayatmaya çalışmaktadır.
 
2005’te baÅŸlayan 35 fasıldan oluÅŸan üyelik müzakerelerinde bir baÅŸlık geçici olarak kapatılmış, 16 baÅŸlıkta müzakereler devam ederken Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve AB Konseyi’nce 14 fasılın, Ankara 1995 Gümrük BirliÄŸi Ek Protokolü’nde yer alan taahhütlerini yerine getirene kadar bloke edildiÄŸi ilan edilmiÅŸtir. Buna raÄŸmen kör-topal ilerleyen iliÅŸkiler AP kararından oldukça olumsuz etkilenecektir. Gezi Parkı olayları sürecinde gerilmeye baÅŸlayan iliÅŸkiler, karşılıklı atışmalar nedeniyle zaten sancılı hale gelmiÅŸti. Karar sonrasında iliÅŸkilerde ilerleme saÄŸlanması daha da zorlaÅŸacaktır. Bütçe üzerinde neredeyse mutlak yetkisi olan AP, bu kararla Türkiye’nin önüne set çekmeye çalışmıştır. Şöyle ki, öncelikle üç konu acil ve önemlidir: Ä°lk olarak AB’de yapılan yardımların etkilenmesi söz konusudur. Ä°kincisi henüz görüşmeleri tamamlanmayan vize serbestisi konusu çıkmaza girmiÅŸtir. Son olarak daha önce güncellenmesi hususunda mutabakata varılan Gümrük BirliÄŸi’nin durumu belirsizleÅŸmiÅŸtir. Söz konusu alanlarda AP ile iÅŸbirliÄŸi yapılmadan ilerleme saÄŸlanması oldukça zordur.
 
Kararın alınmasına neden olan olaylar zincirini Gezi protestoları sürecinden baÅŸlatmak herhalde yanlış olmayacaktır. Gezi olayları ile baÅŸlayan sancılı süreç DavutoÄŸlu döneminde nispeten rahatlamaya baÅŸlamıştı. Akademisyenler bildirisi ve 15 Temmuz darbe giriÅŸimi sonrası süreçte gerek AB yetkililerinin, gerekse de Avrupalı liderlerin tutum ve davranışları Ankara’da hoÅŸnutsuzluk yarattı ve yaratmaya devam ediyor. Gezi sonrasında Avrupa ve ABD’de giderek yükselen ErdoÄŸan karşıtlığı darbe giriÅŸimi sonrasında zirveye çıkmıştır. Avrupalıların darbe giriÅŸimine karşı Türkiye toplumu ve hükümeti ile dayanışma mesajı vermeksizin Ankara’yı eleÅŸtiri yaÄŸmuruna tutması, Avrupa’nın kontrollü gerginlik politikasından kontrolsüz gerginliÄŸe yöneldiÄŸini göstermektedir. 
 
KÜRESEL AKTÖRLERLE İŞBİRLİĞİ
DiÄŸer taraftan Türkiye’nin AB müzakere sürecinde yapması gereken ev ödevini son 3 yıldır aksattığı ve yerine getirmediÄŸi aÅŸikârdır. AB’ye üyelik sürecinde 1999 Helsinki Zirvesi’nden itibaren özellikle AK Parti iktidarı döneminde yapılan reformlarla Türkiye’de; devlet yerine birey öncelenmeye baÅŸlanmış, insan hakları, demokrasi ve sivilleÅŸme konusunda ilerleme saÄŸlanmış ve Helsinki Zirvesi öncesinden daha sivil, ÅŸeffaf, demokratik, özgürlükçü ve yaÅŸanabilir bir ülkeye doÄŸru gidilmiÅŸti. Fakat özellikle son 3 yıldır Türkiye’de yaÅŸanan siyasal krizin bir sonucu olarak AK Parti hükümetinin attığı adımlar, takındığı tutum ve davranışlarla kendisinin neredeyse tamamen uyumlaÅŸtırdığı Kopenhag siyasî kriterlerinin oldukça gerisine düştüğünü ifade etmek zorundayız.
 
Türkiye-AB iliÅŸkileri, sadist-mazoÅŸist bir biçimde birbirine ters tutum ve davranışlarla birbirini yaralayan ve ilginç bir ÅŸekilde birbirini tamamlayan simbiyotik bir iliÅŸkidir. AP kararı ile buzdolabına alınan iliÅŸkiler yakın zamanda olmasa da orta vadede yeniden canlanacaktır. Türkiye’nin AB ile iliÅŸkisi ne Rusya ne de  baÅŸka küresel aktörlerle veya bölgelerle olan iliÅŸkisine benzer. Kendine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik kültürel ve siyasal bir örüntüsü vardır. Bu nedenle Ankara’nın diÄŸer küresel aktörlerle geliÅŸtirmesi gereken iliÅŸkileri AB’ye alternatif olarak sunmak sadece ayağımıza kurÅŸun sıkmak olarak açıklanabilir.
 

Muzaffer Åženel - KARAR

MUZAFFER ÅžENELMUZAFFER ÅžENELMUZAFFER ÅžENELMUZAFFER ÅžENELMUZAFFER ÅžENELMUZAFFER ÅžENEL

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.