Güncel
Kudüs davası, kurum ve kuruluşların çalışmalarının ötesinde, bireysel olarak hepimize bazı sorumluluklar da yüklüyor
Follow @dusuncemektebi2
Uzun süren birçok şey gibi, işgaller de kanıksanıp normalleşiyor. Bunun en rahatsız edici sonucuysa, durumu düzeltmek için bir şeyler yapma enerji ve heyecanının yok olması.
İsrail'in Kudüs ve diğer Filistin kentlerine 1967'den bu yana uyguladığı işgal ve yıldırma politikasının, İslâm dünyasını kapsamlı bir şekilde harekete geçirememesinin nedeni de bu. Anormal şeyler normalleşti, şaşırma eşiği kayboldu, ellerde-kollarda derman kalmadı.
Oysa, işgalin bütün ağırlığına rağmen yapılabilecek çok fazla şey var. Bugün dünyanın kayda değer ülkeleri, Kudüs'te küçücük de olsa bir iz bırakabilmek için birbiriyle yarışıyor. Farklı din ve mezheplere ait ibadet alanları aynı zamanda siyasi rekabet ve çekişmelerin de merkezi olduğundan, 'Kudüs'e müdahale arzusu' her ülkenin uluslararası ilişkiler ajandasında ön sıralarda kayıtlı duruyor. Hal böyleyken, İslâm dünyası atılacak somut adımlar ve bırakılacak izler konusuna daha fazla kafa yormalı.
Türkiye, Kudüs ve Filistin'le ilgili inisiyatif alma noktasında belki de en aktif Müslüman ülke. Resmi ya da sivil yollardan, meseleye ilgi büyük. Ancak problemlerin hacmi ve derinliği nedeniyle, şimdiye kadar yapılan hiçbir şey yeterli ve tatmin edici değil. Gayretlerin, tempoyu hiç düşürmeden sürdürülmesi gerekiyor.
Türkiye'nin, Filistin'e doğrudan ulaştığı belki de en önemli kanal Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA). TİKA tarafından Filistin topraklarında şimdiye kadar 389 proje gerçekleştirilmiş. 71'i Kudüs'te, 123'ü Gazze'de, 195'i de Batı Şeria'da hizmete sunulan bu projelerin rakamsal dağılımı ise şu şekilde: İdari altyapı (93), eğitim (68), toplumsal altyapılar (50), sağlık (46), acil yardım (40), ortak tarihi ve kültürel miras (34), su ve sanitasyon (25), STK'ların desteklenmesi (19) ve üretim sektörü (14).
TİKA çalışanlarının gerçek bir özveri ve sabırla yürüttüğü bu projeler, Filistinliler nezdinde Türkiye'nin bölgeye olan samimi ilgisini gösteren güçlü bir işaret. Özellikle işgal altındaki bölgelerde halkın yaşamına direkt şekilde dokunan çalışmalar, siyasetin çoğu defa kuramadığı köprülerin de kurulmasına hizmet ediyor. Bu yönüyle TİKA, Filistin davasına hizmet noktasında, Türkiye'nin bölgeyle en hayati bağlantılarından birini oluşturuyor.
Bunun dışında IHH başta olmak üzere çok sayıda STK ve yardım kuruluşu da işgalin acılarının azaltılması için yıllardır bölgede faaliyette.
***
Kudüs davası, kurum ve kuruluşların çalışmalarının ötesinde, bireysel olarak hepimize bazı sorumluluklar da yüklüyor. Kudüs'ün sadece bir şehirden ibaret olmadığını, topyekûn bir şuur ve silkinme vesilesi olduğunu bize hatırlatacak sorumluluklar bunlar.
Her ÅŸeyden önce, Kudüs'ün dini ve tarihi önemini yeniden düşünmeye ihtiyacımız var. Bu muhteÅŸem Ä°slâm ÅŸehrinin tarihsel serüveniyle ilgili zihinlerimizde hiçbir boÅŸluk kalmamalı. Ta kuruluÅŸundan baÅŸlayarak, adım adım bütün kronoloji akıllara kazınmalı. Hangi dönemde Kudüs'ün başına ne geldi, ÅŸimdiye kadar Kudüs'te kimler hangi izleri bıraktı, ÅŸehre kimlerin emeÄŸi geçti… Hepsi, kusursuz biçimde bilinmeli.
Uzun ve sabırlı okumalar gerektiren bu ilk aşama tamamlandıktan sonra, Kudüs'ü günlük hayatımızın rutinleri arasına da almamız gerekiyor. Ki böylece, okuyup öğrendiklerimiz sıradan malumatlara dönüşmesin. Bunun için, Kudüs'e yapılacak iyi bir seyahatle işe başlayabiliriz örneğin. Böylece teorik bilgiyi pratikle de birleştirme imkânı doğacak. Kudüs'ü ziyaret, oradaki Müslümanlara moral ve destek olması bakımından da ayrıca önemli.
Kudüs'ü hayatımızın bir parçası haline getirmenin bir diÄŸer yolu, onu aile ve arkadaÅŸ çevremizde sık sık gündeme almak. Evlerimizde çocuklarımızı bilinçlendirmek için bir “Kudüs kumbarası” olsun mesela. Kudüs'e gittiÄŸimizde ya da gidenlerle ulaÅŸtırılmak üzere, Kudüslü Müslümanlara pay ayıralım kendi bütçelerimizden.
Sohbetlerimizde Kudüs mutlaka geçsin. Orada olup-bitenleri muhakkak her gün düzenli ÅŸekilde takip edelim. “Kudüs'te bugün acaba ne oldu?” sorusunun cevabını, tıpkı en yakınlarımızı ettiÄŸimiz gibi merak edelim. Kudüs'le ilgili tarihi ya da güncel bir ÅŸeyler okumadan, günümüz tamamlanmasın.
Tüm bu sorumlulukları titizlikle yerine getiren bireylerin çoğaldığı bir İslâm dünyası, Filistin ve Kudüs'le ilgili daha mantıklı ve kalıcı adımlar da atmaya başlayacaktır.
***
Kudüs'e aslında umduğumuzdan çok daha sıkı bağlarla bağlı olduğumuzu gösteren bir anekdotla bitireyim:
Hz. İsa'nın çarmıha gerildikten sonra dirilip gökyüzüne yükseldiğine inanılan noktaya inşa edilen Kıyâme Kilisesi, Hıristiyanlar için yeryüzündeki en kutsal mabetlerden biridir. Kilisenin avlusuna girerken başınızı biraz yukarı kaldırdığınızda, tam karşıda ahşap bir merdiven görürsünüz. Bu merdiven 1757'den beri oradadır ve hiç kimse de onu yerinden oynatamaz.
Hikâyesi oldukça ilginç:
Osmanlı döneminde, Hıristiyanlar arasında kiliseye kimin hâkim olacağıyla ilgili ihtilaf çatışma boyutuna varınca, Sultan 3'üncü Osman 1757'de bir ferman yayımladı. Fermana göre, kilise, Kudüs'teki 6 Hıristiyan mezhebinin ortak malı ilan edildi ve en ufak bir değişikliğin bile oybirliğiyle yapılması hususu karara bağlandı. Ferman, o zaman kilise ne durumdaysa o şekilde korunmasını da öngördüğünden, balkondaki merdivene de dokunulmadı.
Kıyâme Kilisesi'nin yönetiminde hâlâ Sultan 3'üncü Osman'ın o ünlü fermanı esas alınıyor. Aradan geçen onca yıla rağmen, Osmanlı Kudüs'te adaleti sağlamaya devam ediyor.
Taha Kılınç - Yeni Şafak
Henüz yorum yapılmamış.