Güncel
Pelikancıların son hedefi: Ali Babacan
Pelikancı olarak tanımlanan; Muhafazakar hassasiyetli Ak Parti tabanı içinde güven, kardeşlik ve dava gibi kavramların içinin boşalmasına sebep olan güruhun son hedefi Ali Babacan. Temayüller gereği yollanmış dostane bir mailden hareketle skandal ifadeler kullanıldı . Bunun dışında bu gürühun diğer kirli amellerini unutmamak adına sizler için derledik
Ali Babacan'nın mailde kullandığı ifadeler: "Dışişleri Bakanı, AB Bakanı, Hazine Bakanı görevlerim sırasında seninle tanışma ve birlikte çalışma fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Bütün bu süreçte bana gösterdiğin nazik arkadaşlık ve işbirliği için sana tüm kalbimle şükranlarımı belirtmek isterim. Seninle gelecekte yine karşılaşmayı dört gözle bekleyeceğim." dedi
Mayıs ayına adım attığımız günlerde, internette “Pelikan Dosyası” adıyla paylaşılan imzasız yazı, önce sosyal medyayı, ardından da tüm ülkeyi birbirine kattı. Ahmet DavutoÄŸlu’nu alışık olmadığımız bir sertlikte eleÅŸtiren bildiri, BaÅŸbakan’ın tüm icraatlarını “CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ı devirmeye yönelik bir planın parçaları” olarak sunuyordu. ErdoÄŸan’ın halkın oylarıyla CumhurbaÅŸkanı seçilmesi ve ondan boÅŸalan makama DavutoÄŸlu’nun getirilmesinden sonra yaÅŸanan tüm geliÅŸmeler BaÅŸbakan’ı suçlayıcı bir dille yeniden hatırlatılıyordu. Zamanlama da son derece dikkat çekiciydi; AK Parti MKYK’sında yaÅŸanan bazı geliÅŸmelerin ardından DavutoÄŸlu istifa kararı almış, ancak bunu CumhurbaÅŸkanı ile yapacağı resmi görüşmeden önce duyurmamıştı. Bildiri özellikle bu görüşme ve resmi açıklamanın öncesine denk getirildi.
“Biraz da REÄ°S için canını feda edecekler konuÅŸsun mu?” sözleriyle baÅŸlayan metnin ortaya koyduÄŸu tablo ÅŸuydu: Bir yanda Reis’i (CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’ı) çok seven, onu her türlü tehlikeden korumak isteyen, bunu yaparken de savuÅŸturulan tehlikelerden ve bunun nasıl da cansiperane bir mücadeleyle gerçekleÅŸtiÄŸinden onu haberdar etmek isteyen “fedakâr” bir kesim; diÄŸer yanda ise ellerini ovuÅŸturarak ErdoÄŸan’ı devirmenin yollarını arayan ve bu amaçla BaÅŸbakan DavutoÄŸlu’nun etrafında kenetlenmiÅŸ “sinsi” bir kesim var.
ErdoÄŸan adına ErdoÄŸan’a kötülük yapmak
CumhurbaÅŸkanı’nın arkasında durduÄŸunu iddia eden, “onun için canını bile vermeye hazır” Pelikancıların, ErdoÄŸan’ın halka ve AK Parti’ye hamiliÄŸini, dahası halkın ve partinin buna mukabele ettiÄŸini görmemesi mümkün deÄŸil. O halde ortada baÅŸka bir mücadele var ve bu mücadele büyük ihtimalle “ErdoÄŸan’ı kendi reisleri haline getirip” bulundukları mevkileri korumakla (ya da kendilerine daha iyi mevkiler bulmakla) doÄŸrudan ilgili görünüyor.
Peki, bu imzasız yazıda iddia edildiÄŸi gibi gerçekten de iki farklı cephe mi var? Bu soruya evet demek zor, zira AK Parti tabanı DavutoÄŸlu’nun da ErdoÄŸan’ı en az kendileri kadar sevdiÄŸinin, onunla birlikte yürüdüğünün ve asla onun arkasından ÅŸahsi çıkar odaklı iÅŸler çevirmeyeceÄŸinin farkında. Zaten tam da bu yüzden suni bir cepheleÅŸme yaratılmaya, böyle bir ayrılık varmış gibi gösterilmeye çalışıldı. Yıllarca ErdoÄŸan’ın baÅŸarısı için ter döken, dua eden insanlara olmadık sıfatlar yükleyip onları farklı cephelere düşürenler, bilerek veya bilmeyerek en büyük kötülüğü bizzat CumhurbaÅŸkanı’na yaptılar.
DavutoÄŸlu’yla el ele bir yürüyüş
DiÄŸer yandan, DavutoÄŸlu’na akıl almaz “ihanet” suçlamalarında bulunanlar, dolaylı olarak Sayın CumhurbaÅŸkanı’na “vurduklarının” farkında deÄŸil gibiler. Zira Ahmet DavutoÄŸlu’nun siyasi kariyeri hiçbir boÅŸluÄŸa yer bırakmayacak ölçüde ErdoÄŸan’la iliÅŸkili. DavutoÄŸlu’nu ilk baÅŸta danışmanı olarak yanında tutan, kritik bir dönemde DışiÅŸleri Bakanlığı görevine getiren, AK Parti Genel BaÅŸkanlığı için yapılan temayül yoklamasında üçüncü sırada olduÄŸu iddia edilmesine raÄŸmen aday gösteren ve kendisine BaÅŸbakanlık koltuÄŸunu emanet eden kiÅŸi ErdoÄŸan’dı. Tüm bu süreçlerin DavutoÄŸlu’nun lobiciliÄŸi, talepleri vs. ile deÄŸil, ErdoÄŸan’ın net ve kararlı tutumuyla gerçekleÅŸtiÄŸine tüm Türkiye ÅŸahittir. Kaldı ki CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan kendisine karşı kurulan kumpasları (hele de Pelikancıların iddia ettikleri kadar bariz olanları) görebilecek siyasi birikime ve ferasete fazlasıyla sahip bir lider.
Kim bu Pelikancılar?
Åžimdi asıl ve önemli soruya gelelim: Pelikan Dosyası’nı kim, ne amaçla hazırladı? Evet, yazının altında herhangi bir imza yer almıyor. Ancak internete kimler tarafından salındığına, kimlerin yazıyı geniÅŸ kitlelere ulaÅŸtırmak için birkaç gün boyunca mesai harcadığına, kimlerin yazıyı eleÅŸtirenlerle kavgaya giriÅŸtiÄŸine, dahası, bizzat yazıda kimlerin “övüldüğüne” baktığımızda özellikle ÅŸu beÅŸ isim çıkıyor karşımıza: Hilal Kaplan, Melih Altınok, KurtuluÅŸ Tayiz, Cemil Barlas ve HaÅŸmet BabaoÄŸlu (Muhakkak ki kendini göstermek istemeyen baÅŸka etkili isimler de vardır). Bu isimlerin en belirgin ortak noktası, AK Parti’yi iktidara taşıyan harekete çok sonradan eklemlenmeleri ve o harekete yıllarca omuz verenleri ErdoÄŸan’a ÅŸikâyet edecek kadar büyük bir özgüvene sahip olmalarıydı.
Bildirinin “ihanetle suçlananlar” kategorisi de epey kalabalıktı. Ancak bu isimlerin önemli bir bölümü, dünyanın büyük güçleri ErdoÄŸan’a karşı ayaÄŸa kalkmışken geniÅŸ kitlelerin nefretini kazanmak pahasına duruÅŸlarını esnetmediler ve ErdoÄŸan’ın arkasında durdular (hâlâ da duruyorlar).
Hâl böyle olunca insanlar ÅŸaşırmadan edemiyor, ÅŸu sorular zihinleri meÅŸgul edip duruyor: ErdoÄŸan’ı herhangi bir kiÅŸisel menfaat gözetmeden, vatani, dini ya da demokratik duygularla/niyetlerle destekleyenleri “yeteri kadar reisçi olmamakla” suçlayacak kiÅŸi HaÅŸmet BabaoÄŸlu mu olacaktı? Bir dönem ErdoÄŸan’ı “biz ve onlar ayrımcılığı yapmakla” suçlayan, bildirideki rezil üslup ve yalanlara en ufak bir ÅŸerh düşmeyen Hilal Kaplan ve eÅŸi mi Türk medyasının onurlu yüzünü temsil edecek?
HaÅŸmet BabaoÄŸlu ile ‘Gezi’yi anlamak’
Gelin, bugün “olaÄŸanüstü ÅŸartlar” dolayısıyla “sert bir duruÅŸ” sergilediÄŸini ima eden bu isimlerin askeri vesayet, yargı darbesi giriÅŸimleri ve Gezi Parkı olayları gibi gerçekten olaÄŸanüstü durumlarda nasıl tavırlar takındığına göz gezdirelim biraz.
AÅŸağıdaki satırlar, pelikan bildirisini servis eden genç çocukları koruyup kollayan, kimisine popüler edebiyat dergilerinde yer açıp isimlerini parlatan ve sonra da “cepheye” süren HaÅŸmet BabaoÄŸlu’nun Gezi olaylarının ilk günlerinde kaleme aldığı, 7 Haziran 2013 tarihli “Bir numara dönüyor, tamam da” baÅŸlıklı yazısından:
“Sokakların nerede patladığına bakmaktan kaçınmak gibi bir lüksümüz olabilir mi?
Neden ilk kıvılcım Taksim Meydanı düzenlemesinden parladı? (Düzenleme dediğimiz hep betonlaştırma. Mesela bakınız; Konya Mevlana Meydanı düzenlemesi)
Neden her ÅŸey ‘aÄŸaç’la baÅŸladı? Çok sıradan bir tesadüf müydü bu, yoksa üzerinde uzun uzadıya durmamızı gerektiren bir sembol mü?”
‘Ä°statistik saplantılı iktidar’
Yine HaÅŸmet BabaoÄŸlu, üstteki yazıdan iki gün sonra kaleme aldığı “Kitle ve sen, ben, o…” yazısında ÅŸunları söylüyordu:
“Bir topluluÄŸu inÅŸa ettiÄŸin anda yıkmak! Bu yapma/yıkma eylemini sürekli kılmak! Bunu ancak zincirlerinden boÅŸanmış bir mizah becerebilir. Sanırım Gezi Parkı’ndakiler bu zor iÅŸi baÅŸarıyorlar.
Devlet sürekli anlatır: Åžu kadar aÄŸaç, ÅŸu kadar yol, ÅŸu kadar silah, ÅŸu kadar gayrı safi milli hasıla… Böylece nicelik temel bir ölçüte dönüşür. Sonuç: nitelik gözden kaçar! Ä°statistik saplantısına kapılmış iktidarlar tam da bu yüzden yönetilenlerin huzursuzluÄŸunu kavrayamazlar.
Kimse bir baÅŸkasının kendine ait bir görüşe sahip olacağına inanmıyor. Ya ‘satılmış kalemler’ var ya ‘iÅŸbirlikçi provokatörler!’ Ä°yi de, âlem buysa kralı sen deÄŸilsin demektir! Çünkü samimiyetin kayboluÅŸu herkesi mahrum kılar.
Söyle bakalım, sen kimin iÅŸbirlikçisisin?”
Kendi yazıları ortadayken, BabaoÄŸlu’nun hiç deÄŸilse bildirideki “Gezi sürecinde kısık sesle konuÅŸanlar” ya da “Gezici ve PKK’cı güruha bile ÅŸirin gözükmek isteyenler” gibi ifadelere “Yahu ben de o günlerde Gezi eylemcilerini anlamaya yönelik yazılar yazdım, bunda ne var ki” diyerek tepki göstermesi gerekmez miydi?
Hilal Kaplan: ‘ErdoÄŸan’ın dili rahatsız edici’
Hilal Kaplan ise, Taraf’ta yazmaya baÅŸladığında son derece liberal, çoÄŸulcu ve çok sesli demokrasi yanlısı bir görüntü çiziyor, ErdoÄŸan’ın dilini “rahatsız edici” buluyordu. 19 Ocak 2011’de yazdığı “BaÅŸbakan ve biz” yazısında olduÄŸu gibi:
“Bugün dikkatinizi çekmek istediÄŸim husus BaÅŸbakan’ın beyanatlarındaki ‘Bize karşı onlar’ ayrımı: ‘Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar. Trafik polislerinin kazalarda yakaladıkları kimler? Bunların yaptıklarını ölümle mi ödeyeceÄŸiz?’
‘Onlar’ içiyorlar, ‘Biz’ mi ödeyeceÄŸiz? Trafik canavarlarının sadece alkol alanlardan ibaret gösterilmesini geçtim, ‘aksırana, tıksırana kadar içiyorlar’ diye tabir edilmek içki içmeyen birisi olarak beni bile rahatsız etti. Burada içki içenleri ötekileÅŸtirerek içki içmeyen çoÄŸunluÄŸun kalbini kazanmak gibi bir motivasyon söz konusu herhalde.
BaÅŸbakan ErdoÄŸan’ın aÄŸzından sıklıkla duymaya baÅŸladığımız ‘Ya bizdensin ya onlardan’ telakkisinin içerdiÄŸi siyasal hesaplar bir yana ‘aksırana, tıksırana’ ifadesini duyar duymaz aklıma birkaç yıl önce AKP’ye gönül verenleri ‘bidon kafalılar’ ya da ‘göbeÄŸini kaşıyan adamlar’ diye aÅŸağıladığını sanan güruh geldi. Åžimdiyse benzer bir üslubu eskiden tahkir edici söylemlerin hedefinde olan BaÅŸbakan ErdoÄŸan’dan duymak üzücüydü doÄŸrusu. Ancak ‘herkesin baÅŸbakanı’ olunacak günler bunlar deÄŸil galiba.”
AK Parti’yi yıpratmak mubahtır!
Kaplan’ın “AKP’yi Yıpratmak” yazısındaki bazı satırlar çok daha vurucu:
“Hükümet yetkilileri saÄŸduyulu açıklamalar yapmak bir yana, kendilerine gelen her eleÅŸtiriyi ‘AKP’yi yıpratmaya çalışıyorlar’ infialiyle karşılıyorlar. Bu noktada ÅŸunu sormak kaçınılmaz oluyor: ‘AKP’yi yıpratmak istiyorlar’ argümanının ‘orduyu yıpratmak istiyorlar’dan farkı nedir? BaÅŸbakan ErdoÄŸan, eleÅŸtirilen polisler için ‘Biz polisi ezdirmedik, ezdirmeyiz’ diyor. Bunun ‘Biz askeri ezdirmedik, ezdirmeyiz’den farkı nedir?
Kaldı ki sırf AKP’yi yıpratmak maksadıyla hareket eden gruplar, yazarlar, gazeteler de olabilir. AKP, bir iktidar partisi. Destekçileri olduÄŸu kadar karşıtları da olacak elbette. Bu noktada bence AKP’nin yapması gereken ‘Bizi yıpratmaya çalışıyorlar’ diye yakınmak deÄŸil; kendi kendini yanlışlara, haksızlıklara, zulümlere sahip çıkarak yıpratmamaktır.”
Bazı kurumların “AK Parti’yi yıpratmak maksadıyla gazete kurmasını” dahi gayet olaÄŸan karşılayan “çoÄŸulcu” Hilal Kaplan’ın yalnızca birkaç yıl içinde yaÅŸadığı tuhaf dönüşüm gerçekten ibret verici.
Muhterem Soros
Kaplan’la aynı dönemde vitrine çıkarılan, Pelikan Bildirisi’nin baÅŸ savunucularından Melih Altınok’un, baÅŸta ironi yapıyor zannettiÄŸiniz “Soros muhterem bir insandır” (31 Ocak 2012 – Taraf) baÅŸlıklı yazısı da hatırlatmaya deÄŸer:
“Parasını, ülkelerdeki otoriter yönetimleri sallayacak sivil toplum örgütlerine kanalize eden ve demokratik sokak hareketlerini destekleyen bu serüvencinin böylesine bir umacı haline gelmesinin tek bir nedeni var. O da dindarından solcusuna memlekette herkesin milliyetçi olması. Ha tabii bir Musevi fobisi var.
(…)
KeÅŸke Sayın Soros bir kaynak üzerinden Türkiye medyasının namusu gazetelere, demokrasinin yüz akı küçücük partilere, derneklere, vakıflara biraz daha ilgi gösterebilse. Evet, Soros’u tanımam etmem. Ama bunu savunma için söylemiyorum. Hayıflanmağımdan söylüyorum.”
Bu yazı kaleme alınırken bildirinin üzerinden bir hafta geçmiÅŸ, epey fırtına kopmuÅŸ ama Melih Altınok’tan “Yahu nedir o yazıdaki karanlık güçlerin beslediÄŸi DavutoÄŸlu destekçisi medya saçmalıkları” gibi bir açıklama gelmemiÅŸti. Neyin nesi olduÄŸunu herkesin çok iyi bildiÄŸi Soros’u yücelten Altınok’un, ErdoÄŸan sevgisi ve sadakatinden hiçbir şüphe bulunmayan isimleri “karanlık güçlerle iÅŸbirliÄŸi yapıyor” gösteren yazıları sahiplenmesine ne denir, varın siz karar verin.
Sözün özü, AK Parti hareketinde istişare ve karşılıklı rızaya dayanan değişim ve dönüşümler, bu harekete dünyevi menfaat elde etmek uğruna sonradan dâhil olanların kendini vitrine çıkarma bahanesine dönüşmüş durumda. Pelikan Bildirisi tam da böyle bir niyetin ürünü olarak ortaya çıkarılmış görünüyor. Umuyoruz ki Sayın Erdoğan bu fırsat kollayıcıların namuslu insanları töhmet altında bırakma girişimlerine pabuç bırakmaz ve onların kendisine verdiği zararın boyutlarını görmezden gelmez.
CEMÄ°L BARLAS Ä°HH'YI HEDEF ALMIÅžTI
Cemil Barlas, Mavi Marmara'nın İsrail'e gönderilmesi organizasyonunu yapan İHH İnsani Yardım Vakfı'nı eleştiren paylaşımlar yapmıştı. Barlas, "bariz şekilde tr'nin lehine olan gelişmeye üzülme bulaşıcı galiba.. aynı şeye bazı islamcı geçinenler de başladı.. deşifre oluyorlar bu iyi. ihh yerli mi değil mi önünüzdeki süreçte göreceğiz.. samimiyet testine iyi başlamadı.." diye yazınca ortalık karıştı.
Barlas, gelen tepkiler üzerine tweetlerine de devam etti. Barlas, "ihh'cıların da ağzı fetö'cüler kadar bozukmuş.. bunu da öğrenmiş olduk.. bakalım başka ne benzerlikleri varmış.." ifadelerini kullanırken, "peki hadi hayır kurumlarının siyaset belirleme çabasının rezaletle sonuçlandığını sanki hiç yaşamamış gibi yapalım.." diye de ekledi. Barlas şu sözleri de paylaştı:
"normal şartlarda bir sivil toplum örgütü kendi konusunda uzmandır.. bizdekilerin hepsi siyaset uzmanı.. kendi konuları hep 5nci planda.. bizim devlet de başka ülkelerdeki 'sivil' toplum örgütlerini bol bol desteklemeli, kurmalı, devşirmeli.. başka türlü rahat yok.."
Bütün bunları göz önüne alarak vicdani muhasebeyi siz değerli okurlarımıza bırakıyoruz.
Henüz yorum yapılmamış.