Güncel
Evlatlarımız - İsmail Kılıçarslan
Follow @dusuncemektebi2
Babalar kızlarına, kızlar da babalarına düşkün olur. Kendi ailemden biliyorum bunu. Dört kızdan sonra doğdum ve yine dört kızdan sonra oğlum oldu. Yüksek kader diyelim. Annem, belki yarım asır evvel, şunu sormuştu bana: “Bir evlat kaç yılda meydana geliyor, biliyor musun?” Artık biliyorum. Yani bir fikrim var.
Geçenlerde, sevdiğimiz bir kardeşimizin babası vefat etti. Teselli için kendisini aradım. Fakat benim babam hayatta. Dolayısıyla bu acının, kaybın nasıl bir şey olduğunu bilme imkânım yok. Kitaplardan yahut başkalarından öğrenilecek bir bilgi değil bu. Bilmek için ne yazık ki yaşamak gerekiyor. Elbette üzülüyoruz. Öte yandan, oluşan boşluğu tam mânasıyla kavrayamayız.
BaÅŸka insanların kayıpları hakkında çok fazla konuÅŸuyoruz. “Acı, insanı susturur.” KonuÅŸamamak ve yazamamak olur. Bunları fazlasıyla yapıyoruz maalesef. Demek ki diyorum…
ÇocukluÄŸumun en kuvvetli hatıralarından biri. Hiç unutmuyorum. Yaz tatili için köye gitmiÅŸtik. Yedi veya sekiz yaşındaydım. Bahçede ateÅŸ yakıldı. Kuru bir gübre parçasını ateÅŸe attım. Dedem, yaşından hızlı davrandı. Hiç tereddüt etmeden çıplak elini ateÅŸe soktu. O gübre parçasını közün, alevin içinden çıkardı ve bir köşeye bıraktı: “A yavrum, bunun içinde börtü böcek vardır.”
Merhamet işte buradan başlıyor. Mesela: Dünyanın neresine olursa olsun, hiçbir orman yangınına sevinemeyiz.
Yangında hayatını kaybeden kız çocukları üzerinden insanların birbirine saldırmasına ve kinlerin ortaya dökülmesine şahitlik ettik. Bu da başka bir acı kayıp değil midir?
***
Her anne - baba çocuklarının güzel olmasını, iyi bir evlat haline gelmesini ister. Kim istemez?
Dünyada rahat yoktur. Buna rağmen bütün anne ve babalar aynı dilekte bulunur: 'Biz rahat edemedik, bari evlatlarımız etsin.' Çünkü evlat herkesten evlâdır.
Hep 'dışarısı çok kötü' diyoruz. Peki, içerisi nasıl? Sırasıyla: Gönlümüz, evimiz, muhitimiz, camiamız.
Sevgisini göstermekte acemilik yaşayan insanlarız. Nice büyüğümüz bizi yumruklarıyla sevmiştir. Oysa candan bir bakışa razıydık. Onu dahi bulamadık onlarda.
Şimdi hep beraber çocuk yetiştirmekten, bir nesil oluşturmaktan bahsediyoruz. Marul veya tay yetiştirir gibi. Büyütmek daha doğru. Hatta beraber büyümek. Çocuklarımızla birlikte büyümüyor muyuz? Yetiştirmek, verim almayı da yanında getiriyor. Sonrası malum. Küçükler yarışıyor, büyükler kazanıyor.
Dokunaklı fedakârlıklarla, derin bir özenle, yüksek bir itinayla büyüttüğümüz çocuklarımızı dünyanın tehlikelerine karşı yeterince koruyabiliyor muyuz? Daha öz olsun sorumuz: Çocuklarımızı neden koruyamıyoruz? Korumak, sevgiden de önce gelir, gelmelidir. Misal: Yeni aldığımız bir kitabı veya kalemi düşünelim. İyi koruduğumuz takdirde, yirmi sene sonra da okuruz, yazarız. Koruyamazsak şayet, sevgimiz fayda sağlamaz.
Aladağ'daki yurt yangını. Halep ve Arakan'da yaşanan kıyım. Milletin ve ümmetin çocukları ziyan olup gidiyor. Gözlerimizin önünde. Her birine bir karşılık yazalım: İhmal, dirayetsizlik, çaresizlik.
***
Çocuklar önce anne ve babaya, sonra millete emanettir. Çocuklarla beraber bereket verilir. “Emanet nedir” diye sormayacağım. Ä°nanıyorum ki, bilmeyen yoktur.
Emanet bahsiyle devam edelim.
Biz İslâm'ı seçmedik. İslâm bizi seçti. Allah'ın lütfuna mazhar olduk. Bundan daha izzetli ve iffetli başka bir şey var mıdır? İslâm, insanın ta kendisidir. Bu yüzden 'İslâmiyet ve İnsaniyet' diyoruz.
Bizim birinci işimiz İslâm kalmaktır. Öncelikli vazifemiz ise çocuklarımızı en güzel şekilde koruyup büyütmektir. Çünkü bizdeki emanet, onlara geçecek. Böylece emanetin kapısına iki kez varmış oluyoruz. Özellikle kız çocuklarına bu pencereden bakıyorum.
Erkekler dünya meşgalesi ve rızık telâşesi içinde dağılıp gidebiliyor. Kız çocukları büyüyor; abla oluyor, anne oluyor. Bize de çeki düzen veriyor, sahip çıkıyorlar.
Bugün burada bitirelim ve çarşamba günü kaldığımız yerden devam edelim. İnşallah demeyi unutmadan
İsmail Kılıçarslan - Yeni Şafak
Henüz yorum yapılmamış.