Güncel
Filistin sorunu, muhatap sorunu - Taha Kılınç
Follow @dusuncemektebi2
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, El Fetih'in geçtiğimiz çarşamba günü başlayan 7'nci kongresinde yeniden genel başkanlığa seçildi. 81 yaşındaki Abbas'ın -büyük ihtimalle- son kez liderlik koltuğuna oturduğu kongre sadece Arap dünyasında değil, İsrail tarafında da yakından takip edildi. Ramallah'ta mevcut statükonun değişmemesi, her iki tarafın üzerinde buluştuğu ortak noktaydı. İstedikleri de oldu.
İsrail, Mahmud Abbas sonrasını bile düşünüp planlamaya çalıştığını gizlemiyor. Hamas ve diğer silahlı hareketlere karşı 'mecburi makul'ü temsil eden Abbas yönetimi, İsrail'in rahatlıkla çalışabildiği ve birlikte politika üretebildiği bir esnekliğe sahip. Resmi söylemler ya da bazı askeri yetkililer zaman zaman Abbas ve ekibini hedef alsa da, tehditkâr sözlerin uygulamaya geçmediği herkesin malumu.
El Fetih ve ideolojisine duyulan güven, Ramallah ve diğer Batı Şeria kentlerini nispeten 'mamur' hale getirirken, Hamas'ın güçlü olduğu ve seçimi kazandığı Gazze, İsrail tarafından abluka ve bombardımanlarla cezalandırılıyor. Filistin halkına verilen mesaj açık: Bizimle çalışabilecek kadroları seçmediğiniz takdirde, bunun sonuçlarına da katlanırsınız.
Oysa Hamas, Yaser Arafat'ın liderliğini yaptığı siyasal çizginin yarattığı memnuniyetsizlikler (katı lider sultası, İsrail'le fazla kol kola görüntü verilmesi, ekonomik kaynakların ve yardımların kullanımındaki suiistimaller vb.) nedeniyle sahneye çıkmış bir hareket. 1987'de patlak veren Birinci İntifada, aynı zamanda Hamas'ın da resmi kuruluş tarihi. Bu yönden, tarihe geçen o infilak süreci, Filistinlilerin sadece İsrail'e karşı değil kendilerini yeterince temsil edemeyen liderlere karşı isyanını da ifade ediyor.
Aradan geçen 30 yıla rağmen, Hamas'ın hâlâ Filistin toplumu içinde canlı bir destek kitlesi bulması, Arafat'ın mirasçıları olan Abbas ve diğer El Fetih yöneticilerinden şikâyetlerin de sürdüğünü gösteriyor. Uluslararası kamuoyunun ve İsrail'in meseleye bu açıdan bakmadan ısrarla Abbas'ı öne çıkarması, Filistin içindeki muhalif çizginin canlı ve zinde kalmasına hizmet ediyor.
***
Filistin'in tanınması, Filistin bayrağının BM'de göndere çekilmesi, Filistin'in Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne üye olması… Son aylarda bu ÅŸekilde haberler basında sıklıkla yer aldı. Hepsi de Ä°slâm dünyasını heyecanlandıran ve umutlandıran geliÅŸmelerdi.
Fakat sorulması gereken bir soru var: On yıllardır hep İsrail'in tarafında duran Batı ülkelerinde aniden depreşen bu Filistin aşkının sebebi neydi?
Sahadaki gerçekliklere ve Ortadoğu'nun mevcut dengelerine bakınca, akla birbiriyle alakalı iki ihtimal geliyor.
Bunlardan birincisi, özellikle Avrupa ülkelerinde Benyamin Netanyahu'nun destursuz tavrının sebep olduÄŸu öfke. Ä°srail'e deÄŸil ama Netanyahu hükümetine tepki duyan birçok ülke, Filistin'i tanımak suretiyle diplomatik bir cezalandırma yöntemini benimsemiÅŸ görünüyor. Böylece Netanyahu'ya kızgınlık bildirilirken, “iki devletli çözüm” de zorlanmış oluyor.
Buna baÄŸlı ikinci sebepse, Mahmud Abbas yönetimini “Filistin'in tek temsilcisi” olarak uluslararası arenada parlatma çabası. Ramallah'a dünyada saÄŸlanacak meÅŸruiyet arttığı takdirde, Filistin meselesinin de daha kolay çözümlenebileceÄŸi ÅŸeklinde bir kabul var.
Ancak Mahmud Abbas figürü, dünya görüşü ve siyasi duruÅŸ itibariyle bölünmüş Filistin'deki parçalardan yalnızca birine tekabül ettiÄŸi için, “Filistin” denince sadece El Fetih kadrolarının öne çıkarılması, problemi daha da karmaşık hale getiriyor.
Filistin'i kimin temsil edeceği, kendilerine temsil şansı tanınmayan kitlelerin seslerini nasıl duyuracağı, Gazze'si koparılmış bir Filistin'in ne anlam taşıyacağı, yolsuzluk başta olmak üzere Filistin'in temel sıkıntılarının nasıl aşılacağı gibi önemli sorular, cevaplarını bekliyor.
Bu haliyle Filistin sorunu, aslında bir muhatap sorunu. Herkesin kafası karışık. Yapılan hesaplar da bu kafa karışıklığından fena halde etkileniyor.
***
İsrail'in işgal politikaları ve bunun acıklı sonuçları diğer bütün problemleri unutturacak kadar ağır. Fakat Filistin halkının, en az işgal kadar acımasız bir diğer düşmanı da bünyesindeki çatlak ve uçurumlar. Birliğini sağlayamamış ve kendi içinde bütünlük oluşturamamış bir Filistin, işgalin travmalarını kat kat ağırlaştırılmış olarak yaşıyor.
Bunun üzerine İslâm ülkelerinin Filistin sorunu karşısında takındığı birbirinden farklı tavırları da eklerseniz, konunun karmaşıklığı daha iyi anlaşılır. Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır gibi Filistin'e doğrudan müdahil olan ülkelerin hepsinin 'Filistin sorunu' tanımı ayrı. Öncelikleri ve aciliyet sıralamaları da büyük değişiklikler gösteriyor.
Mesele bazen o kadar girift bir hal alıyor ki, sorun içinde sorun yumakları oluşuyor. Örneğin Ürdün ve Mısır, Türkiye'nin Filistin'le ilgili inisiyatif almasına karşı çıkıyor. Ellerinden gelen engelleri de çıkarıyor hatta. Mescid-i Aksâ'nın kontrolünü elinde tutan Ürdün, Türkiye'nin oraya bir tuğla koymaması için bütün gücünü harcıyor. Bu noktada, Filistin'i kimin temsil edeceği sorunu, Filistin'i kimin himaye edeceği sorununa da dönüşüyor.
Filistin'in yaşadığı acıların en büyük müsebbibi olarak görülen ve gösterilen İsrail yönetimi ise, bu kaos manzarasından güç alıp işgali sürdürmenin keyfini yaşıyor.
Henüz yorum yapılmamış.