Sosyal Medya

Kürsü

Mülteci meselesine mim koymak: Türkiye sınırları açarsa ne olur? - SELMAN SALİM KESGİN

Avrupa BirliÄŸi



Castles’in “Göçler Çağı” olarak adlandırdığı günümüz dünyasında insan hareketlilikleri ülkelerin iç ve dış politika gündemlerinde önemli yer tutmaktadır. Çokça konuÅŸulan ama az anlaşılan bir olgu olarak göçler, kamu politikası geliÅŸtirici ve uygulayıcılarının gerçeklerden ziyade algılar üzerinden politikalar geliÅŸtirdiÄŸi bir politika alanıdır.
 
Bu nedenle Avrupa ve Amerika’daki seçimlerde göçmen karşıtlığı önemli bir propaganda aracı olarak kullanılmaktadır. Esasında ırkçı ve ayrımcı politikalar yeni bir olgu deÄŸildir; ancak bu politikaların ana akım partiler tarafından benimsenmesi meseleyi önemli kılmaktadır.
 
Göç politikalarının yönetilmesi en çetrefilli ve külfetli boyutu olan mülteci politikaları da dünyanın farklı bölgelerindeki siyasal krizler nedeniyle son çeyrek yüzyılda farklı bir içeriÄŸe bürünmüştür. Dünyada hâlihazırda 22 milyon insan mülteci durumundadır. Türkiye de Suriye’deki iç savaşı takiben kendisine sığınan milyonlarca kiÅŸiye kapılarını açmış, yaklaşık 3 milyon kiÅŸiye ev sahipliÄŸi yaparak dünyanın en büyük mülteci ülkesi olma vasfını kazanmıştır. Bu durumun takdir edilmesi gereken bir durum olduÄŸu asla göz ardı edilmemelidir. Buna ek olarak, Suriyeliler Türkiye’ye gelmeye devam ederken göç yönetimini düzenleyen, göç yönetimini sivil iradeye devreden Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu hayata geçirilmiÅŸtir. Bu durumun Türk kamu yönetimi için de önemli bir tutum olduÄŸu unutulmamalıdır.
 
Türkiye’den çıkışın serbest olduÄŸu bilgisi çekici bir faktör olacak; Afganistan ve Ä°ran gibi ülkelerden düzensiz göçmenlerin akın etmesine yol açacaktır. 
 
Ancak sınırları açmak sadece ilk adımdır ve akabinde aklıselim ve insafa dayanan, rasyonalitenin gerekliliklerini dikkate alan politikalar gerektirmektedir. Bu nedenle şu anda Suriyelilerin iş gücü piyasasına dâhil olması, çocuklarının eğitime katılımı, sosyo-kültürel uyum gibi konular üzerine politikalar geliştirmek ve ortak geleceği inşa etmek için çalışmanın vaktidir.
 
Türkiye, Avrupa Birliği ile ilişkiler açısından koz kullanacağı en önemli argüman olarak geçici koruma kapsamındaki Suriyelileri görmektedir. Ancak Suriyelilerin dış politikada araçsallaştırılması önemli sorunları içinde barındırmaktadır. Zira göçün bir koz, bir silah olarak kullanılması hem insani hem rasyonel açıdan politika gerekleriyle bağdaşmamaktadır.
 
Her ÅŸeyden önce “mültecileri Avrupa’ya göndermek” olarak tanımlanan durum insani bir yaklaşım deÄŸildir. Zira bu söylem mültecileri zombileÅŸtirmekte, bir meta gibi görmekte, bir yerlere yollanacak, paketlenecek, kargolanacak bir nesne haline getirmektedir. Söz konusu olan 3 milyon bireyin hayatıdır. 3 milyon bireyi “insandışılaÅŸtırarak” sınıra yığmak gibi söylemler vicdan süzgecinden geçmemektedir.
 
Peki, reel politik açısından bu konunun Türkiye’ye nasıl bir etkisi olacağı öngörülebilir?
 
Türkiye devlet yönetiminin bir parçası olarak sınırlarını yönetmekle mükelleftir. Yani bu ülkeye giriÅŸin belli ÅŸartları olduÄŸu gibi ülkeden çıkışın da belli ÅŸartları vardır. Bu nedenle “sınırları açarız” söyleminin tam olarak ne anlama geldiÄŸi belli deÄŸildir.
 
Kamu politikası analizi yapmak adına, gelecek simülasyonu olarak Türkiye’den çıkışın serbest olduÄŸunu yani isteyen Suriyelinin elini kolunu sallayarak Kapıkule, Ä°psala, KaraaÄŸaç sınır kapılarından çıktığını veya Ege kıyılarındaki kasabalardan tekneye binerek Yunanistan’a doÄŸru kürek çektiÄŸini düşünelim.
 
Bu durumda aşağıdaki senaryolar öngörülebilir:
 
Göç etme eylemi belli bir beÅŸeri ve maddi sermaye gerektirdiÄŸi için orta sınıf ve üstü olan kitle Avrupa’ya gitmeye çalışacaktır. Bu ise zaten nitelikli Suriyelilerin birçoÄŸunu deÄŸerlendirememiÅŸ olan Türkiye için ülkede kalan diÄŸer nitelikli Suriyelilerin de kaybı anlamına gelecektir. Böyle bir durumda Türkiye’de sadece yardıma muhtaç Suriyeliler kalacaktır. Bu da Suriyelilerle birlikte yaÅŸam, toplumsal uyum konusunda ciddi problemlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Keza BMMYK tarafından yapılan bir araÅŸtırmaya göre, 2015 Nisan-Eylül arasında Avrupa’ya geçen Suriyelilerin yüzde 86’sı lise veya üniversite mezunudur. “Hâlihazırda Almanya’da üniversite mezunu Suriyelilerin oranı yüzde 70, okur-yazar olmayanların oranı da yüzde 5 civarında, Türkiye’de ise okur-yazar olmayan Suriyelilerin oranının yüzde 50 civarında olduÄŸu dikkate alındığında kaybedilen beÅŸeri sermaye açıkça görülmektedir.” Yani “sınırları açma” politikası uygulandığında Türkiye’de sadece yardıma muhtaç Suriyeliler kalacaktır. Bu da Suriyelilerle birlikte yaÅŸam, toplumsal uyum konusunda ciddi problemlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır.
 
Ege Denizi’nden geçiÅŸlerin tekrar yoÄŸunlaÅŸmasından en fazla memnun olan kitle göçmen kaçakçıları olacaktır. DiÄŸer suç ÅŸebekeleriyle de iÅŸbirliÄŸi halinde olan göçmen kaçakçıları için önemli bir pazarın tekrar ortaya çıkmasının ciddi kriminal sonuçları olacaktır. Zira bu ÅŸebekeler sahte belge üretimi, uyuÅŸturucu ticareti gibi farklı sektörlerle beraber hayat bulmaktadır.
 
Ege Denizi’nden geçiÅŸlerin yoÄŸunlaÅŸması Ege sahiline vurmuÅŸ cansız bedenlerin çoÄŸalması demektir. 
 
Türkiye’den çıkışın serbest olduÄŸu bilgisi hâlihazırda DoÄŸu-Batı göç yolunda transit bir ülke olan Türkiye için ciddi bir çekici faktör olacak ve Afganistan, Pakistan, Ä°ran gibi ülkelerden çok sayıda düzensiz göçmenin Türkiye’ye akın etmesine yol açacaktır. Bu ise düzensiz göçün yönetimi açısından ciddi riskler barındırmaktadır.  Keza 2015 yılında Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçenlerin yarısı Suriyeli deÄŸildir.
 
Mülteciler ya deniz yoluyla Ege adalarına gidecek ya da kara yoluyla Yunanistan, Bulgaristan rotası üzerinden Avrupa’ya ulaÅŸmak için kara sınırını takip edecektir. Kara sınırındaki Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan gibi ülkelerin sınırlarını teller ve duvarlarla ördüğü bilindiÄŸine göre ve bu ülkelerdeki yönetimlerin tutumu nedeniyle Kuzey Avrupa’ya geçiÅŸ mümkün olmayacak, bu da Türkiye’nin de bulunduÄŸu bölge ülkeleri için ciddi riskler barındıracaktır. Bu durumda Suriyelilerin Türkiye’ye geri dönme arzusunda olacağı öngörülebilir. Yani aylar sonra planlanın aksine sınırın öte tarafında yığılmış insanlar görebiliriz.
 
Türkiye sınır geçiÅŸlerini esnetse bile 3 milyon kiÅŸinin ne kadarının gitme arzusunda olduÄŸu, (bu güne kadar) gidenlerin ve kalanların Türkiye’ye nasıl etkisi olabileceÄŸine dair elimizde örnek teÅŸkil edebilecek veriler yoktur. Ancak göç politikaları ve literatürü ışığında konu deÄŸerlendirildiÄŸinde Türkiye’nin yukarıdaki 5 senaryoyla yüzleÅŸmesi kuvvetle muhtemeldir. Görüldüğü gibi konu sadece belli bir insan topluluÄŸunu bir yerden baÅŸka bir yere yollamaktan ibaret deÄŸildir. Zira insana dair eylemlerin net olarak planlanamazlığı nedeniyle tam olarak neler olacağını öngörmek çok da mümkün deÄŸildir. Ancak insan faktörünü ıskalayan böyle bir politikanın birçok beklenmeyen sonucu olacağı aÅŸikârdır.
 
Şu anda yapılması gereken hak temelli politikalargeliştirerek Suriyeliler ile birlikte yaşamanın yollarını kolaylaştırmaktır.
 
Kamu politikaları her ÅŸeyin siyah ve beyaz olduÄŸu ikili mantık sisteminden çok daha karmaşık bir zeminde hayata geçirilmektedir. Bu nedenle “sınırları açarız”-“Suriyelileri Avrupa’ya yollarız”-“böylece hem biz Suriyeliler sorununu çözmüş oluruz hem de Avrupa’ya hak ettiÄŸi cevabı veririz” ÅŸeklinde özetlenebilecek olan bir yaklaşım insani ve rasyonel deÄŸildir. Åžu anda yapılması gereken hak temelli politikalar geliÅŸtirerek Suriyelilerle birlikte yaÅŸamanın yollarını kolaylaÅŸtırmak ve iki taraflı bir süreç olan uyum politikalarını çeÅŸitlendirerek hayata geçirmektir. Bu noktayı ıskalayan politikalar, Suriyeli bireyler ile Türkiye arasında saÄŸlıklı iletiÅŸim zeminini ortadan kaldırmaktadır.
 
SELMAN SALÄ°M KESGÄ°N - KARAR

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.