Sosyal Medya

Kürsü

İran'la müzakere meselesi - Hakan Albayrak

İran’a yakınlıklarıyla bilinen bazı çevreler, geçen pazartesi günü bu köşede çıkan Suriye konulu “Savaşsa savaş, barışsa barış” başlıklı yazımı yorumlarken, “Bizim 5 sene önce söylediğimiz yere Hakan daha yeni gelebildi. Biz bu işin İran’la konuşularak halledilmesi gerektiğini ta o zaman söyledik, ama yetkililere anlatamadık” dediler.



Hayır, öyle değil. Onlar benim şimdi dediğimi demiyorlardı. Ben de onların o zaman dediğini demiyorum.
 
Dedikleri ÅŸuydu onların: Suriye’de halk ayaklanması filan yok, Siyonist ajanların fitnesi var. Türkiye bu fitneyi beslemesin. Ä°ran’la beraber hareket ederek fitnenin bastırılmasına yardım etsin.
 
Başından beri Suriye Devrimi’ni destekleyen ve halen desteklemeye devam eden, orada asıl fitnenin Esed/Hamaney rejimi olduÄŸunu söyleyen bendenizin o yazıda dediÄŸi ise ÅŸu: Türkiye, devrimcilere gereken desteÄŸi vermekten geri dura dura iÅŸlerin bu hale gelmesine (BaÄŸdadi Grubu, Ä°ran ve Rusya’nın sahayı kaplamasına) katkıda bulundu; hiç deÄŸilse bundan sonra -bütün riskleri göze alarak- savaşın gereklerini yerine getirsin. Yok, Rusya’yla karşı karşıya gelmemek için bunu yapmaktan geri durmaya devam edecekse veya mevcut ÅŸartlar kesin bir askerî zafer perspektifine el vermiyorsa, silahlı devrim gruplarının rızasını alarak ‘süratli müzakerelerle acilen barış’ desin ve karşılıklı baldıran zehri içmek pahasına Ä°ran’la anlaÅŸmaya çalışsın. Daha evvelki müzakerelerde, üç beÅŸ çapulcu olarak gördüğü devrimcileri kolayca tepeleyebileceÄŸinden emin olan (!) Ä°ran tarafı burnundan kıl aldırmadığı için bir neticeye varılamamıştı. Devrimciler tarafından burnu sürtülen ve onlarla baÅŸ edemeyeceÄŸini anlayınca sahayı büyük ölçüde Rusya’ya bırakmak zorunda kalan, ÅŸimdi de inisiyatifi tamamen Rusya’ya kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olan Ä°ran belki nihayet akıllanmıştır da eskisinden daha makul bir müzakereci olur.
 
Dikkat buyurun: Daha evvelki müzakerelerden bahsettim. Suriye konulu Türkiye-Ä°ran müzakereleri yeni deÄŸil yani. Ben de “Ä°ran’la hiç konuÅŸmadık, ÅŸimdi konuÅŸalım” demiÅŸ deÄŸilim. Hal bu iken, o çevreler, Suriye meselesinin çözümü için Ä°ran’la hiç diyalog kurulmadığı ve iÅŸlerin de zaten bu sebeple kontrolden çıktığı intibaını uyandırmaya çalışıyorlar.
 
Yok öyle yağma!
 
Türkiye, Suriye’de barışçı muhalif nümayiÅŸlerin baÅŸladığı ve rejimin bunlara katliamla cevap verdiÄŸi andan itibaren (Mart 2011), meselenin tatlıya baÄŸlanması için Esed yönetimi ve Ä°ran devleti ile aylar boyunca sayısız müzakerede bulundu. Bu müzakerelerde taraflar “Olayların kontrolden çıkmaması ve bölge dışı güçlerin müdahalesine zemin hazırlanmaması” konusunda güya hemfikirdiler, ama bunun gereÄŸini sadece Türkiye vurguluyordu: “Halkın haklı talepleri göz ardı edilmesin ve barışçı göstericilere ateÅŸ edilerek yangının üstüne körükle gidilmesin.”
 
Ne yazık ki Türkiye’nin saÄŸduyu çaÄŸrıları cevapsız kaldı. Esed rejimi kör ÅŸiddette ısrar etti. Ä°ran devleti buna çanak tuttu. Çanağın kâfi gelmediÄŸi yerde ise Suriye sahasına kendi askerlerini sürüp kör ÅŸiddeti tırmandırdı. O da yetmeyince, ikisi beraber Rusya’nın eteÄŸine yapıştı. Bu arada BaÄŸdadi Grubu ve ABD de sahaya girmiÅŸ bulundu.
 
Demek ki neymiÅŸ?
 
Suriye’yi dış güçlerin cirit sahasına çeviren sürecin temelinde, Türkiye’yi dinlemeyen Esed yönetimi ve Ä°ran devletinin aymazlığı yatıyor. Belki de aymazlıkla deÄŸil, ÅŸuurlu bir kargaÅŸa tercihiyle karşı karşıyayız.
 
***
 
Ä°ran’la müzakerenin bir kere daha denenmesi fikrine, yıllardır yaÅŸanan bu acı tecrübeleri hatırlatarak ve ‘Tabiatı gereÄŸi barışa daima muarız olan fitne fesat ehliyle müzakere beyhudedir’ diyerek itiraz edenler de var.
 
Elhak; Ä°ran’ın aymazlığının veya kargaÅŸa yönündeki ÅŸuurlu tercihinin devam etmesi muhtemel. Geçen hafta Türkiye’yi Suriye ve Irak konusunda beraber hareket ederek dış güçlerin altındaki zemini çekmeye çağıran Ä°ran devletinin bu sefer de samimi davranmadığı/davranmayacağı şüphesini elbette taşıyacağız. Zayıf da olsa bir ümit (yukarıda bahsettiÄŸim “Ä°ran’ın aklının nihayet başına gelmiÅŸ olabileceÄŸi” ümidi) var ama. Ben bu ümidi test etmekten bahsediyorum.
 
Diyelim ki Türkiye, ÅŸartların tam desteÄŸe müsait olmadığını düşünerek, devrimcilere askerî desteÄŸini sınırlı tutmaya ÅŸimdilik devam edecek. Ä°ran da kabul ediyor olmalı ki, devrimciler, mevcut halleriyle bile, silahlı mücadeleyi yıllarca devam ettirerek düşmanlarına kök söktürme kapasitelerini koruyorlar. Son Halep muharebesini kaybetmeleri, bırakın Suriye genelini, Halep’te bile iÅŸin bittiÄŸi anlamına gelmez. BeÅŸ senedir devam eden harpte yaÅŸanan gelgitler, hiç kimsenin hiçbir zaferinin mutlak olmadığını gösterdi. Devran her an dönebiliyor. Düşmanlarının sayıca ve silahça tartışmasız üstünlüğüne raÄŸmen devrimcilerin lehine de dönebiliyor. Bu ÅŸekilde daha senelerce devam edebilir bu harp. Ä°ran’ın bütün kaynaklarını tüketecek ve Rusya’yı da yoracak kadar uzayabilir. Uzadıkça, Türkiye’nin çekincelerinin ortadan kalkacağı ve devrimcilerin Türkiye’yi yüzde yüz arkalarına alarak nihai zafere yürüyebileceÄŸi bir konjonktür doÄŸabilir. Ama o zamana kadar yüzbinlerce Suriyeli daha ölebilir, Suriye’de taÅŸ üstünde taÅŸ kalmayabilir. Suriyeli devrimciler ve Türkiye, bu pahadaki mutasavver bir zafer yerine Ä°ran’la karşılıklı tavizler vererek (mesela “Tamam, biz halkın tercihlerine dayalı yeni bir düzene geçiÅŸ sürecinde Esed’in de yer almasını kabul edelim, ama siz de Ahrar-ı Åžam gibi silahlı devrim gruplarının meÅŸruiyetini ve garantörlüğünü kabul edin” diyerek) ‘acil barış’ yoluna gitmeyi tercih eder de, Ä°ran, mevcut Halep manzarasına aldanarak buna yanaÅŸmaz ve devrimcilerin kökünü kurutma fantezisinde ısrar ederse, yapılacak bir ÅŸey yok. Ä°ran “Tamam” deyip devrimciler “Olmaz” dediÄŸi takdirde de yapılacak bir ÅŸey yok. Devrimcileri desteklemeye devam etmekten gayrı.
 
Bu arada, “GeçiÅŸ süreci ve sonrasını tam olarak nasıl tasavvur edeceÄŸiz? Mahiyetleri, teferruatı nedir bunların? Aynı anda hem devrimcilerin hem Ä°ran’ın kabul edebileceÄŸi bir yeni düzen formülü bulmak mümkün mü Suriye’de?” diye sorulabilir ve sorulmalı. Benim cevabım: BaÅŸka çare kalmazsa -tekrar ediyorum, BAÅžKA ÇARE KALMAZSA- mümkün olsa gerek. Nasılını gerekirse baÅŸka zaman konuÅŸuruz.
 
Bugünkü meselemiz, “Türkiye, devrimcileri kesin bir zafere ulaÅŸtırmaya azmedecek mi azmetmeyecek mi?” sorusunun cevabını öğrenmektir. 
 
***
 
HamiÅŸ:
 
Tartışma konusu olan yazımda “canan”ı bırakıp “can” derdine düşmeye hakkımızın olmadığını vurguladığım halde bunun tam tersini savunduÄŸumu (‘Cananı bırakıp kendi canımıza bakalım’ dediÄŸimi) ileri sürenler, devrimcilerin bütün ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle “savaşın hakkını vermeyi” öncelediÄŸim halde silahlı devrim mücadelesinin karşısında yer aldığımı iddia edenler, müzakerenin barışla neticelenebilmesi için hem Türkiye hem Ä°ran’ın daha tavizkâr bir tutum takınması gereÄŸinden bahsettiÄŸim halde Suriye’yi tek taraflı tavizlerle Ä°ran’a bırakmayı önerdiÄŸimden ve zaten Ä°ran’ın adamı olduÄŸumdan dem vuranlar, muhataplarını bu yalanlara inandırmak için yazımı kafalarına göre kesip biçenler oldu.
 
Bunu “Ãœmmet-i Ä°slam“ imzasıyla yapacak kadar da ‘iddialı’lar.
 
Herhalde umurlarında olmaz, fakat onlara bilvesile teessüf ederim.
 
 Hakan Albayrak - Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.