Güncel
İstikamet ve Rejim Tartışmasının Ufku - Kenan Alpay
Krizin sebebi ve tetikleyicisi kim, Türkiye mi yoksa Avrupa Birliği mi?
Avrupa’nın tutarsız, fırsatçı ve dayatmacı teamüllerini fazlasıyla tecrübe ederek öğrenmiÅŸ bir toplumuz. Ancak devletin kurucu ideolojisi ve seküler iktidar sınıfları ne kadar çeliÅŸki ve çatışma yaÅŸanırsa yaÅŸansın nihai manada Batı’nın temsil ettiÄŸi uygarlık dünyasına bütün bir ülkeyi dahil etmek için yanıp tutuÅŸmaktadırlar. Bu tutumda temel kriter, asli ölçü Avrupa’nın temsil ettiÄŸi seküler deÄŸerler olarak kabul edildiÄŸi için iliklere kadar iÅŸlemiÅŸ bir zillet, içinde yaÅŸadığı toplumdan utanma ve yaranıp göze girme aculluÄŸu hep belirleyici olmuÅŸtur.
Türkiye’nin Avrupa ile yaÅŸadığı gerilimde eksiÄŸi gediÄŸi yoktur, resti çekip posta atmakta geç bile kaldık, Åžangay BeÅŸlisi kucak açmış bekliyor frekansından propaganda yapmak için yazılmıyor bu satırlar. Avrupa BirliÄŸi’nin deÄŸilse de Avrupa BirliÄŸi sürecinin AK Parti hükümetleri döneminde Türkiye’ye iktisadi, siyasi ve teknik bakımlardan pek çok avantaj kazandırdığını söyleyelim.
GeçmiÅŸte AB süreci olmasa da bu kazanımlar elde edilebilirdi ve bundan sonra bu müzakere süreçlerinin yokluÄŸu da kıyamet alameti sayılmamalı. Fakat yine de serbest dolaşım hakkını tanımamasına, Suriyeli mülteciler için söz verdiÄŸi yaklaşık 6 Milyar Euro tutarındaki fonu kilitlemesine ve üstüne bir de 15 Temmuz darbe sürecinden itibaren daha ÅŸiddetli bir Türkiye karşıtı kampanya örgütlemesine raÄŸmen Türkiye, Avrupa’ya karşı daha farklı bir siyaset yürütebilir. Bu gerilimde zayıf ve kırılgan olan, kriz ve parçalanma sinyalleri veren Türkiye deÄŸil Avrupa’dır çünkü. Güçlü ve belirleyici olan, yeni bir denge ve iliÅŸki biçimi kurma potansiyeli yüksek olan taraf Avrupa deÄŸil yine Türkiye’dir. Bu sebeple söylemin ve ÅŸiddetinin belli bir oranda deÄŸiÅŸtirilmesine, düşürülmesinde fayda olur.
Yumuşak Söylem, Radikal Tedbir
Bu önerme Avrupa BirliÄŸi böyle bir resti, fırçalanmayı, terbiyesizliklerinin teÅŸhir edilmesini hak etmedi düşüncesinden kaynaklanmıyor elbette. AB çok daha fazlasını hak ediyor. Fakat bu konjonktürde AB’nin hepten devre dışı bırakılması, AB’yle müzakere sürecinin askıya alınması Türkiye’yi içinde bulunduÄŸu ÅŸartlarda güçlü mü kılar yoksa zayıflatır mı? Suriye ve Irak krizinde Rusya’nın başını çektiÄŸi Åžangay BeÅŸlisi’nin yıkıcı tavrı ortada. PKK ve Fethullah Gülen cuntasına iliÅŸkin Avrupa’nın aldığı pozisyon Amerika’nınkinden hiç de aÅŸağı kalmıyor. Lakin 15 Temmuz sonrası Fethullahçı cuntanın, Fırat Kalkanı Harekâtı’yla PKK’nın Avrupa’nın ÅŸefkatli kollarında ÅŸifa bulma olasılığı günden güne eriyor. Bu tehditler ortadan kalkmıyor ama inisiyatif el deÄŸiÅŸtiriyor.
Avrupa ÅŸimdilerde müzakereleri dondurmak ve Türkiye’ye ambargo uygulamaktan bahsediyor. Mümkün elbette. Ama bunun bedeli sadece Türkiye için ağır olmaz bilakis Avrupa için belki de altından kalkamayacağı kadar ağır olur. Avrupa Parlamentosu’nun ‘müzakereleri dondurma’ kararı sonrasında bunun bir tavsiye kararı olduÄŸu ve yaptırımları içermediÄŸi meselesi bu sebeple çokça vurgulanıyor. Mesela AB DışiÅŸleri Bakanları’nın gerçekleÅŸtirdiÄŸi zirvede Avusturya dışında olumsuz görüş bildiren üye ülke çıkmaması önemli bir göstergedir. Benzer durum Almanya BaÅŸbakanı Merkel’in beyanlarında daha net görülmektedir. Merkel’in mültecilerin iadesi anlaÅŸmasının her iki tarafın da faydasına olduÄŸunu vurgulaması bu yüzdendedir. Ä°laveten Türkiye’nin anlaÅŸmayı tek taraflı olarak feshetmesi durumunda bir alternatiflerinin olmadığını ÅŸu cümleyle itiraf ediÅŸi de tarafların durumunu izah etmektedir: “B planım yok... Zor ama, hali hazırdaki planın uygulanması için çok sıkı çalışıyorum.”
Kemalist Rejimin Teminatı AB mi?
Avrupa ile yaÅŸanan gerilimin Türkiye’deki tuhaf ve aşırı endiÅŸeli kaygıları ise bambaÅŸka bir düzeyde seyrediyor. CHP’nin her ÅŸeyden önce gelen Kemalizmin geleceÄŸine iliÅŸkin kaygısına şöyle bir bakalım. KılıçdaroÄŸlu“Türkiye Cumhuriyeti, kurulduÄŸu tarihten bu yana yüzünü Batı’ya ve uygarlığa dönmüş bir ülkedir. Biz laik, demokratik, sosyal hukuk devletini koÅŸulsuz savunan bir ulusuz” cümleleriyle Batı’ya kapıkulu olarak inÅŸa edilmiÅŸ ulus kimlik ve devlet modelinin bekasının bütün deÄŸerlerden üstün ve öncelikli olduÄŸunu ilan etmekte. Bir de ucuna ekledikleri “Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını tartışma konusu yapıyorlar. Lozan’ı tanımıyorlar” itirazları var tabii. Yani Avrupalı sömürgecilerin Kemalist ideoloji ve kadroları hadım etmesine hiç hacet yok. Onlar daha baÅŸtan kendi kendilerini hadım etmeye ÅŸartlanmışlar, gereken bütün haklardan feragat etmiÅŸler bile.
Meselenin bir de siyaset bilimi açısından karşılığı var ki kelimenin tam anlamıyla evlere ÅŸenlik bir hali iÅŸaretliyor. ÖrneÄŸin Cumhuriyet’ten Nuray Mert’in kaygısı Batı’dan ve seküler ulus devlet formundan vazgeçileceÄŸine dair emarelerden kaynaklanıyor. Åžu cümlelerle neler anlatıyor: “Bırakın AB ile baÄŸlayıcı anlaÅŸmaları, Lozan’ı tartışmaya açan bir ülke, kendine bambaÅŸka bir istikamet çizmeye hazırlanıyor demektir. Dahası, bu sadece bir dış siyaset meselesi deÄŸil, ucu ister istemez, Türkiye’nin rejimi konusuna dayanıyor.”
Avrupa Ä°slami karakterine daha çok sarıldığı için Türkiye’nin siyasal ve toplumsal özelliklerini tartışabilir, azarlayabilir, terbiye etmeye kalkabilir hatta ötekileÅŸtirip dışlayabilir. Ama Türkiye için bunlar söz konusu bile olamaz. Avrupa Türkiyesiz bir istikamet ve gelecek tasavvur kurabilir. Ancak Türkiye için Avrupasız bir istikamet ve gelecek tasavvuru kurulamaz. Bir de rejim deÄŸiÅŸtirme, yani o bildiÄŸimiz tebdil ve taÄŸyir meselesi var. Ki ÅŸimdilerde Kemalist rejimi koruma ve kollama vazifesiyle görevli ilerici ordunun bu misyonu ifa edebilecek imkânlardan yoksun oluÅŸu kaygı ve korkuyu büyüten asli faktördür.
Kenan Alpay - Yeni Akit
Henüz yorum yapılmamış.