Sosyal Medya

Güncel

Avrupa'nın krizi ve Türkiye: Tarihsel bir bakış

Avrupa, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de son derece girift siyasi, insanî ve ekonomik ilişkilere karşın Türkiye hakkında bir yanılsama dünyasında yaşamaya, alışkanlıklarının yarattığı rahatlığı tercih etmeye devam ediyor. En son Avrupa Parlamentosu



Halbuki, Avrupa’da çok önemli bir tartışma geleneÄŸi, konuları geniÅŸ bakış açıları ve tüm yönleriyle birlikte ele alma becerisi yok deÄŸil. Konuların geniÅŸ çerçeveleri içinde tartışılmasıyla kazanılmış bilgi ve birikim, kamuoyunun önüne getirilen karmaşık meselelerde anlamlı, demokratik ve kalıcılığı yüksek kararlar alınmasını saÄŸlıyor.
 
Lâkin, Avrupa’nın hâkim çevreleri ne zamandır federalist vizyona uygun netice üretemeyeceklerini hissettikleri anlarda esasları tartışmaktan kendilerini geri tutuyorlar. Avrupa ve dünya deÄŸiÅŸmez, birbirinden etkilenmez, çok ÅŸeyin sabit kaldığı bir yer olsaydı, bu sorunlarla yüz yüze gelmeme seçeneÄŸi belki iÅŸe yarardı. Ama bu son 10-15 yıl içinde hâlâ doÄŸru dürüst büyüme oranlarının yakalanamamasına yol açan ekonomik krizden, Orta DoÄŸu coÄŸrafyasında patlayan dev insanî krizler ve göç hareketleri gibi büyük hadiselere, nihayet Brexit meselesine kadar çok ÅŸey Avrupa’nın krizi tek başına yaÅŸayamayacağını ortaya koymak bakımından yeterli olmuÅŸ olmalıdır.
 
AP'nin Türkiye’yi 'cezalandırıcı' tavırlarının geçerli addedilebilmesi, yapıcı tenkitlerden söz edilebilmesi için daha önceki tutum ve tavırlarında Türkiye’nin temel haklarını gözettiÄŸi, sorunlarını da kavrayabildiÄŸi hususunda inanç doÄŸurabilmiÅŸ olması gerekirdi.
Avrupa'nın "Birlik" sorunu
 
Avrupa’nın bir “Birlik” olarak algılanabilmesi için gerekli olan Ortak Dış Politika ve Savunma Politikası’ndan ise ne zamandır hiç bahsedilmez oldu. Çünkü Rusya’nın hamleleri ve kendi tarzında bir realpolitiÄŸe geri dönüşü karşısında geçerli cevaplarla ortaya çıkamayan Avrupa, aksine, en esaslı konularda bölünme yaÅŸadı. Aynı ÅŸekilde, karşı karşıya bulunduÄŸu büyük göç meselesinde de “Birlik” olarak ortaya çıkamadı. En baÅŸta da on yıl kadar önce “tarihin akışının ters tarafında kaldıkları” için büyük hevesle arasına aldığı Merkezî ve DoÄŸu Avrupa ülkelerini, “Birlik”te olmaktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmek hususunda ikna edemedi. Ä°ÅŸsizlik ve zayıf ekonomik göstergeler bir kenara, aşırıcılığın ve yabancı düşmanlığının artan cazibesine bakmak dahi önümüzdeki dönemde sükûnetten çok karmaÅŸaya iÅŸaret ediyor. Avrupalı politikacılar, muhakkak surette aşırı saÄŸ tepkiselcilik ve sloganlara bir buket çiçek göndermeden sözlerine baÅŸlamaz oldular.
 
Avrupa bu haldeyken, Avrupa Parlamentosu, kurucu babaların idealleri içinde yer almış, Roma AntlaÅŸması’ndan sadece birkaç sene sonra AB’nin müktesebatı içine yerleÅŸmiÅŸ, 1959 mutabakatlarından sonra 1963 Ankara AntlaÅŸması ve buna dayalı olarak ortaya çıkan hukuk zemininde cereyan etmiÅŸ bir süreci dondurma kararı aldı. Avrupa sathında yüzde 30-35’lerde seyreden katılım oranlarıyla oluÅŸmuÅŸ olsa da bu Parlamento öncelikle Avrupa yükümlülükleri içinde hareket etmek zorundadır. Türkiye’yi “cezalandırıcı” tavırlarının geçerli addedilebilmesi, yapıcı tenkitlerden söz edilebilmesi için daha önceki tutum ve tavırlarında Türkiye’nin temel haklarını gözettiÄŸi, sorunlarını da kavrayabildiÄŸi hususunda inanç doÄŸurabilmiÅŸ olması gerekirdi. Ortada olmayan da budur. Türkiye’nin bugünkü sinirinin ardında, yıllardır çifte standartlarla karşılaÅŸmış, verilen sözlerin tutulmamış olmasından kaynaklanan, uzun süredir içinde birikmiÅŸ bir asabiyet var.
 
Tek "oyun değiştirici" Türkiye
 
Aslında, Türkiye’nin 3 milyonun üzerinde mülteciyi barındırması dahi tek başına Avrupa’yı daha ölçülü davranmaya itmek için yeterli olmalıydı. Ne var ki, Avrupa kendisine cesaretle yöneltmesi gereken zor suallerle karşı karşıyayken, bunlarla yüz yüze gelmemek için âdeta metodik bir ÅŸekilde Türkiye’yi tenkit ediyor. Halbuki, Avrupa’nın Türkiye’nin tam üyeliÄŸi meselesini tüm boyutlarıyla tartışması gerekiyor. Türkiye’nin üyeliÄŸi meselesi bir taraftan kendi tarihsel derinliÄŸi, diÄŸer taraftan da AB’nin bugün geldiÄŸi noktadan nereye doÄŸru ilerleyeceÄŸi büyük sualinin bazen birbirinin tersine gittiÄŸi zannedilebilecek çaprazları arasında düşünülmeli, çok ciddi zihinsel gayrete neden olmalı. Ancak o zaman Türkiye’nin herkes için tek “game changer,” yani “oyun deÄŸiÅŸtirici” olarak kaldığı anlaşılabilecektir.
 
Bu iddiayı daha iyi göz önüne getirebilmek için, önce bir “oyun deÄŸiÅŸtirici”den ne anlamak gerektiÄŸini iyi kavramak zorundayız. “Oyun deÄŸiÅŸtirici”, oluÅŸturulacak, inÅŸa edilecek bir ÅŸey olmaktan ziyade zaten ne zamandır “etrafta” duran, fakat iÅŸlevine kavuÅŸturulmamış bir ÅŸeydir, tıpkı Türkiye’nin AB’ye tam üyeliÄŸi gibi… “Oyun deÄŸiÅŸtirici” gücünde bir faktör, mevcut ÅŸartların oluÅŸmasına zaten ne zamandır katkıda bulunmuÅŸ aktif bir unsur deÄŸil, bugüne dek pasif tutulduÄŸu için harekete geçirilebilecek, yeni bir etki yaratma kapasitesine sahip olan unsurdur.
 
Avrupa, geçen yüzyılın tüm acı tecrübelerine karşın yabancı düşmanlığı, Ä°slamofobi üzerinde yürümeye devam ediyor mu? Ne yazık ki, evet… Talihsiz olduÄŸu kadar da tehlikeli olan bu tür akımlara karşı en iyi cevabı hâlâ Türkiye’nin tam üyeliÄŸi teÅŸkil ediyor.
 
Bir türlü kayda deÄŸer ekonomik büyüme oranlarını yakalayamayan Avrupa, gümrük birliÄŸiyle kendisine baÄŸlı olan ve gerek OECD gerek Dünya Bankası ve IMF verilerine göre önümüzdeki yıllarda yüksek büyüme oranlarını muhafaza edecek Türkiye’ye dar açılardan yaklaÅŸma riskini üstlenme lüksüne artık sahip deÄŸildir.
 
Bir tarafta Rusya, Hindistan ve Çin ile farklılaÅŸan, Batı’dan gittikçe daha az etkilenen yeni bir dünya, diÄŸer tarafta artık Avrupa’nın sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiÄŸini söyleyen, bundan böyle yeni konulara yönelmek istediÄŸini belli eden ABD arasında kalmış bu Avrupa, daha ne kadar belli baÅŸlı dış meselelerde karmaşık bir görüntü sergileyebilir diye de sormak gerekir.
 
Ne kadar gözlerden kaçırılmaya çalışılsa da aslında bir tek Türkiye gerçek bir adaydır; bir tek Türkiye’nin ulaÅŸtığı ölçekler, sanayi yapısı ve üretim derinliÄŸi, dış eriÅŸim yetenekleri, genç nüfusu ve benzeri mikyas ve nitelikleri Avrupa’nın içine düştüğünü hâlâ fark edemediÄŸi ataleti sarsma gücüne sahiptir.
Bu savlar daha da ilerletilebilir, daha göz açıcı örnekler de verilebilir. Fakat Türkiye’nin Avrupa için “oyun deÄŸiÅŸtirici” niteliÄŸi yeterince açıktır. Hırvatistan’ın üyeliÄŸi pek fark edilmedi dahi… Ne Ä°ran’la ne Rusya’yla ne de herhangi bir ülkeyle kurulabilecek yeni iliÅŸkiler AB’nin en son Brexit’le daha müşahhas hale gelmiÅŸ sorunlarına kuvvetli etki yapma gücündedir. Ne kadar gözlerden kaçırılmaya çalışılsa da aslında bir tek Türkiye gerçek bir adaydır; bir tek Türkiye’nin ulaÅŸtığı ölçekler, sanayi yapısı ve üretim derinliÄŸi, dış eriÅŸim yetenekleri, genç nüfusu ve benzeri mikyas ve nitelikleri Avrupa’nın içine düştüğünü hâlâ fark edemediÄŸi ataleti sarsma gücüne sahiptir.
 
Tabii Avrupa’nın da bunun için Avrupa Parlamentosu’nda Türk milletvekilleri görmesi gerekeceÄŸi, yahut o kadar nüfuzlu Maltalılar nasıl olabilmiÅŸse, bu kadar nüfuzlu Türklerin de AB Komiseri olabileceÄŸi gibi, ÅŸimdiye kadar hiç önüne getirmek istemediÄŸi hususları göze alması, gerçekten yeni bir dönemin ancak böyle baÅŸlayabileceÄŸini idrak etmesi gerekiyor.
 
516 Evet, 107 Çekinser
 
Ama ne yazık ki, ne zamandan beri Türkiye konusunda yapıcı olmak yerine sopa göstermeyi, tehditte bulunmayı tercih eden Avrupa’nın bu tutumu, basitliÄŸe boyun eÄŸen bir reddiyetçiliÄŸin galebe çalmasına müsaade ediyor. Avrupa’nın içine düştüğü aymazlığı baÅŸka hiçbir ÅŸey, AP'den Türkiye gibi böylesine çok yönlü ve girift bir konuda 479 Evet, 107 Çekinser ve 37 Hayır oyu çıkması kadar gözler önüne seremezdi. Ãœstelik o 37 oy da karar tasarısını yeterince sert bulmayan aşırı saÄŸ kesimlere ait. Ä°ÅŸte Avrupa’nın Türkiye konusunda zihni bu kadar açık, bu kadar berrak: 516 Evet, 107 Çekinser…
 
Åžu var ki, Avrupa ne zaman Türkiye hakkında basit düşünmeyi, stereo-tipler içinde kalmayı tercih etmiÅŸse, bundan hiçbir hayır görmemiÅŸtir. Birinci Dünya Savaşı patlamadan önce Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun artık bitmiÅŸ tükenmiÅŸ, hiçbir direncinin kalmamış olduÄŸunu, bu yüzden de parçalanmaya hazır hale geldiÄŸini düşünen taraf, mücadelesini tam bağımsızlığa kadar sürdürmüş Türkiye gerçeÄŸi karşısında epey bir ÅŸaÅŸkınlığa uÄŸramış olmalıdır. Ama halen büyük insanî trajedilerle karşı karşıya olan Orta DoÄŸu coÄŸrafyası da bu periÅŸanlık içine sürüklenmiÅŸtir…
 
Daha geçtiÄŸimiz aylarda, Brexit taraftarları Türkiye’nin üyeliÄŸi meselesini en aptalca ÅŸekillerde kullanmak suretiyle, konu hakkında bilgisiz kamuoyundan o çok kritik yüzde 2-3 oranını kendilerine çektiler.
 
Türkiye’nin AB üyeliÄŸi Avrupalıların Türkiye’ye bahÅŸedeceÄŸi bir diploma ya da sıfat deÄŸil, Türkiye’nin doÄŸuÅŸtan kazandığı haktır! Türkiye, aynı zamanda Güney-DoÄŸu Avrupalı bir ülke; modern Avrupa’yı meydana getirmiÅŸ Birinci Dünya Savaşı’nın Ä°ngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Rusya’yla birlikte altı en büyük muharip tarafından biridir. Ä°talya tek cephede savaÅŸmış, savaÅŸ ortasında saf deÄŸiÅŸtirmiÅŸ, Osmanlılar ise tam 12 cephede birden mücadele vermiÅŸtir. Çanakkale, Galiçya, Kafkaslar, Asya deÄŸil Avrupa cepheleridir.
 
Yeni bir dünya, yepyeni ÅŸartlar oluÅŸurken, Avrupa bu burjuva tembelliÄŸini bırakmak zorunda. Bu tembelliÄŸin kendini en rahat hissettiÄŸi, kendini gönül rahatlığıyla basit zıddiyetler içinde düşünmeye terk ettiÄŸi konu da Türkiye. Ne var ki, bu bütün dünya için büyük bir mesele olduÄŸu cihetle, insanın içinden neredeyse "Avrupa’nın geleceÄŸi Avrupalılara bırakılacak kadar önemsiz bir mesele deÄŸildir" demek geliyor.
 
Büyükelçi Altay Cengizer, DışiÅŸleri Bakanlığı’nda Siyaset Planlama Genel Müdürü

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.