Kürsü
AB hangi değerler üzerinde yükseldi? - Markar Esenyan
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa hem Nazizm, hem de Stalin konusunda tarihte görülmemiş bir ikiyüzlülük sergilemiştir.
Zannedilenin aksine, savaÅŸtan sonra Nazizim ile gerçek bir yüzleÅŸme asla saÄŸlanamamış, yeni bir baÅŸlangıç adına “unutmayı seçme” yoluna gidilmiÅŸtir. Federal Almanya’nın kurgulanan yapısı, neredeyse tamamen eski Nazi bürokrasisi ve iÅŸdünyası üzerinden yapılıyordu.
Bunda ÅŸaşılacak bir ÅŸey yoktu. Ekim 1946’da Nürnberg Mahkemeleri sona erdikten 5 yıl sonra yapılan kamuoyu araÅŸtırmalarında, halkın üçte biri davanın haksız olduÄŸunu ifade etmiÅŸlerdi. 1946 yılında Amerikan bölgesinde yapılan baÅŸka bir araÅŸtırmada Almanların yüzde 37’si, “Yahudilerin, Polonyalıların ve Ari olmayanların yok edilmesinin Almanların güvenliÄŸi için gerekli olduÄŸunu” söylemiÅŸlerdi. 1952’de yapılan diÄŸer bir ankette Batı Almanların yüzde 25’i Hitler hakkında olumlu kanıya sahip olduklarını itiraf etmiÅŸlerdi. (Tony Judt, “SavaÅŸ Sonrası”, YKY, s.84-87.)
Federal Almanya’nın ilk ÅŸansölyesi Konrad Adenauer 20 Eylül 1949 tarihinde parlamentoda yaptığı konuÅŸmada “Federal Cumhuriyet’in hükümeti ağır olmayan bir suçu affettirmek için üzerine düşeni yaptığı inancıyla geçmiÅŸi geride bırakmak üzere makul görünen her ÅŸeyi yapmaya kararlıdır” diyordu. DoÄŸu Almanya’da ise “eski Naziler galip gelen komünistlerle kader birliÄŸi yaparak geçmiÅŸ sicillerini temizliyor, parti üyesi, yerel idareci, muhbir ve polis olarak komünist devletin gereklerine uyum saÄŸlıyorlardı.” (Age.)
Yani Kıta Avrupası Nazizim ile asla gerçek bir yüzleÅŸme ve arındırma iÅŸine giriÅŸmedi. Stalin’in yaptığı katliamlar, DoÄŸu Avrupa’da yaÅŸanan komünist zulüm, Batı Avrupalıların umurunda bile olmadı. 1960 olayları da öğrenci harçları veya kütüphane çalışma saatlerinin uzatılması gibi nedenlerle çıkıyor, sadece boyalı su ile ıslanacaklarını bilen bir kesim, gönül rahatlığıyla devrimcilik oynuyordu. Solcu oldukları için Stalin’in ne Katyn ne de diÄŸer katilamları umurlarında olmuÅŸtu. Bu tavırdan ayrılanları da (iÅŸi Stalin’e bırakmadan) bizzat kendileri karakter suikastlarına uÄŸratıyorlardı. Satıldıklarını düşünen Polonya baÅŸta olmak üzere tüm DoÄŸu Avrupa, Batı’dan hiçbir sahici tavrın gelmeyeceÄŸini anlamışlar ve öfkelerini içlerine atmışlardı.
Belçika DışiÅŸleri Bakanı Paul-Henri Spaak ise şöyle açıklıyordu bu durumu: “Belçikalılarla Fransızlar ve Hollandalılar yurtseverlik gereÄŸi kendilerine düşen görevin aldatmak, yalan söylemek, karaborsacılık yapmak, güven sarsmak ve dolandırmak olduÄŸuna inandırılarak savaşın içine çekildiler: Bu alışkanlıklar beÅŸ yıldan sonra kök saldı.”
O nedenle, biz Türkiyelilerin de (özellikle Batıcıların) Avrupa konusunda sahip olduğumuz, (bize belli ki dikte edilmiş) o mükemmel tabloyu artık gözden geçirmemiz, rasyonel bir zemine oturtmamız gerekir.
Birkaç yıl içinde çoÄŸu sivil 37 milyon insanını en vahÅŸi ÅŸekilde öldürmüş bir kıta, bu çıldırma sürecinden de yüzleÅŸerek çıkmamışsa, Türkiye’nin Avrupa ile iliÅŸkilerinde adalet, samimiyet ve nesnellik araması çok safiyane bir durumdur.
Bugün Avrupa’da ırkçılığın ve Nazizmin geri dönüşü, sadece ekonomik krizlerle baÄŸlantılı olarak konjonktürel bir meseleymiÅŸ gibi algılanamaz.
Batı gerçekten hiçbir zaman tövbe etmedi. O nedenle yeni bir başlangıç yapmış olması da iddia edilemez.
Cila döküldü ve öldürülmemiş şeytanlar geri dönüyor.
Henüz yorum yapılmamış.