İslam dünyasının İslam dünyası olması için - Ahmet TAŞGETİREN

Türkiye her adımda bir hesaplaÅŸma yaşıyor.  

Biliyoruz ki “Türkiye’nin Türkiye olması”, Ä°slam dünyasının Ä°slam dünyası olması ile de birebir baÄŸlantılı. Neden? Çünkü 100 yıl önce birlikte format atılmış.

Format uluslararası güç odakları tarafından atılmış, dolayısıyla formatı dönüştürmek, -ki buna son zamanlarda liderlerimiz “100 yıllık parantezin kapatılması” tanımlamasını yapıyor- sadece iç düzenleme ile baÄŸlantılı deÄŸil. Meselenin “uluslararası boyut”unu da halletmek lazım.

Uluslararası boyut deyince Ä°slam coÄŸrafyasına format atan odaklar yanında baÅŸka dünya güçleriyle iliÅŸkilerin seyri de devreye giriyor. (Dün Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye ile müzakerelerin geçici olarak dondurulması yönündeki tavsiye kararı ve bu arada CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın bir süredir Lozan’ı sorgulayan çizgisinin ‘endiÅŸe ve rici olduÄŸu’ görüşünün karar metnine eklenmesi” uluslararası boyutun tipik örneÄŸi oldu.)

Buna bir de, Ä°slam coÄŸrafyasını oluÅŸturan ve genel olarak “Ä°slam ülkeleri” dediÄŸimiz dünyanın, birbirinden çok farklılaÅŸtırılmış iliÅŸki ağını da eklemek lazım.

Türkiye Türkiye olsa, bu, mesela Mısır’ın da bir “Ä°slam ülkesi” olarak 100 yıllık parantezden çıkması anlamına gelmeyebiliyor.

Sayın CumhurbaÅŸkanı’nın bütün bu dertleri yüreÄŸinde hissettiÄŸi noktasında şüphe yok.

Onun “Batı’ya öfkesi”ni haklı çıkaracak pek çok sebep var. Toplumumuzun bu öfkeye sahip çıkması da, milletin yüreÄŸinin derinlerinde bir sancı barındırdığının iÅŸareti.

Åžanghay Ä°ÅŸbirliÄŸi Örgütü’nde bir alternatif arayışı, bu dertle ilgili.

Hakeza, Ä°slam ülkeleri temsilcileri ile buluÅŸtuÄŸu her defasında onlarla bir “Dert paylaşımı”sergilemesi aynı sebepten.

Ama mesele çok büyük.

Merhum Erbakan Hoca D-8’de bu dönüşümü hedeflemiÅŸti. Bunun nasıl bir hesaplaÅŸma anlamına geldiÄŸini, bizzat Batılı büyükelçilerin yüzüne söylemiÅŸti. Denir ki o yüzden düşürüldü.

Erbakan Hoca, İslam dinarı demişti, İslam Birleşmiş Milletleri, İslam Barış Gücü vs...

Bizim ordumuzu, bizim CumhurbaÅŸkanımızı, bizim Milli Güvenlik Kurulu’muzu postmodern bir darbe için “millet iradesine karşı” devreye soktular.

Ak Parti yola çıkarken, fasit daireyi kırmak üzere Refah’tan baÅŸka bir yol denedi. Batı ile kavga etmeden, hatta iç sistem yapısını restore etmek üzere “Batı normları”nı ithal ederek çıkış aradı. Batı bu hamleye, “dindar bir kadro ile Ä°slam coÄŸrafyasını hizaya getirmek”  için kullanabilme hesabıyla kredi açtı. Çünkü bir süredir Ä°slam dünyasında, Erbakan’ın kiÅŸiliÄŸinde sembolize olduÄŸu gibi, Batı sömürgeciliÄŸini sorgulayan islami (ve siyasi) bir çizgi oluÅŸmaktaydı. Acaba ErdoÄŸan gibi islamcı bir lider, bu geliÅŸmeyi kontrol altına alma rolünü üstlenebilir miydi?

Bir süre yüründü ama önce “eksen kayması” sorgulaması baÅŸladı, ardından da rezervler... Ve Sisi darbesine sahip çıkmaya benzer tarzda, 15 Temmuz’da darbenin baÅŸarılı olmasını bekleyen bir tavrın içine girildi. Orada Tayyip ErdoÄŸan’a karşı tüm duyargaları harekete geçmiÅŸ odaklar olduÄŸu açık.

Tayyip Bey, şahsında verilen mücadelenin büyüklüğünün farkında.

Türkiye’nin ne tür badirelerden geçtiÄŸini bizzat görüyor.

Ä°slam dünyasının dönüşümü de bugünden yarına gerçekleÅŸecek bir hadise deÄŸil. Ä°SEDAK toplantısında Sayın CumhurbaÅŸkanı’nı dinleyenler ortaya konan hedefleri ne kadar benimsemiÅŸ ve nasıl bir takvimde hayata geçebileceÄŸini öngörmüşlerdir? Soru.

Bir bilinç dönüşümü için bile uzun zaman ve çok emek gerekiyor.

Suriye’deki askerlerimiz hedef olmuÅŸ durumda. Üç ÅŸehidimiz var. Saldıran gücün Esed’le baÄŸlantılı olduÄŸu sanılıyor. Ne yapmalı?

Çok katmanlı bir mesele, diri bir duyarlılık evet, ama çok daha derin bir basiretle uzun bir yürüyüş kaçınılmaz.