Güncel
Dünya dili İngiizce nasıl doğdu ?
Follow @dusuncemektebi2
Akdeniz'in dünya ticaretinin kalbi olduğu yüzyıllarda, bu ticaretin tarafları arasında bir ortak dil doğdu.
Venedik, Cenova, Floransa gibi şehirler bu ticari sirkülasyonun Avrupa yakasındaki ana duraklarıydı. Bu sebeple, bu yeni dilin önemli bir kısmı İtalyanca kelimelerden oluşuyordu. Ancak, Arapça, Farsça, Türkçe ve Yunanca da kayda değer yer tutuyordu bu dilde. Gemicilerin, tüccarların, esirlerin, askerlerin kendi arasında konuştuğu bu melez dile Latince adıyla, "Lingua Franca" dendi. Bizim eskilerin deyimiyle "Frenk Dili". Müslümanlar, nerdeyse Haçlı Seferlerinden beri bütün Avrupalılara "Frenk" diyordu. Frenk Dili ya da bazı kaynaklarda "Sabir" denen bu dilin bazı harika örnekleri, Fransız yazar Moliere'in Kibarlık Budalası adlı tiyatro komedisinde var. O dönemin diplomatlarının ve tüccarlarının ortak anlaşma dili olması sebebiyle, bugün bazı dil bilimciler, her devrin uluslararası anlaşma diline "lingua franca" diyor. Ve bu durumda günümüzün 'lingua franca'sı da İngilizce oluyor.
Büyük Britanya bir devlet adı değil, Avrupa'nın kuzeydoğusundaki adanın adıdır. Bu adadaki en büyük devlete Batı kaynakları United Kingdom (Birleşik Krallık) diyor. Biz yanlış şekilde İngiltere diyoruz. United Kingdom, 4 ülkeden oluşuyor. Başkenti Belfast olan Kuzey İrlanda, İngiltere(England), İskoçya ve Galler. Bu dört ülke de bizim yine yanlış olarak İngiltere Krallığı dediğimiz Birleşik Krallığa bağlı. England (İngiltere), vaktiyle adayı işgal eden Cermen (Germen) kavimlerin en büyüğü olan Anglo'lardan alıyor adını. "Anglo-land" Anglo ülkesi demek. İtalyanlar bu ülkeye "İnglaterra" dedi. "Terra" İtalyancada toprak ya da ülke anlamına geliyor. Biz de, bu ülkeyi ilk Akdeniz'lilerden öğrendiğimiz için bu şekilde adlandırıyoruz. İngiliz, Anglos'un Akdenize uyarlanmış söylenişi.
Mevzunun bilyeleri dağılmasın diye direniyorum ama bu Cermen mevzusu da mühim. Millattan önceki 7-8 yüzyılık dönemde Kuzey Avrupa'yı mesken tutan aynı soydan farklı kabilelerin tamamına ortaklaşa Cermen kavimleri deniyor. Anglolar ve Saksonlar en önde gelen Cermen kavimlerinden. Peki biz niye Cermen deyince 'Alaman'ı hatırlıyoruz? Bir kısmı bugün artık Fransa sınırları içinde kalan Alamanni'ler de bir başka Cermen kavmi. Fransızların ilk tanıdığı Cermen kavmi Alamanni'ler olduğu için onlar bu topraklardan berisine Allamania dediler. Biz de onlardan öğrendiğimiz için Alamanya diyoruz. Oysa, Alman kökenliler bugün ynalış şekilde Almanya dediğimiz ülkede nüfusun yüzde 1-2'sinden fazlasını oluşturmazlar. Ama elbette nüfusunun büyük çoğunluğu değişik Cermen ırklarındandır ve bu sebeple İngilizce'de bu ülkeye Germany (Cermen ülkesi) denir. İngilizler bunu Latince Germania'dan aldılar. Romalılar ise bunu hikayenin başındaki Büyük Britanya adasının o zamanki mukimleri Kelt (Celtic) kavimlerin dilinden aldı. Keltlerin dilinde "germen", "komşu" demek. Almanya halkı ise kendilerine, "halkımız" anlamına gelen "Deutsch (doyç)" , ülkelerine ise 'doyç ülkesi' anlamında "Deutchland" diyor. Gelgelelim İngilizler, Hollandalılara "Dutch" diyor. İtalyanlar ise Alman'a Dutch'ın zamanla bozulmuş bir şekli olan Tedesco diyor. Ya sen ne diyorsun Allah aşkına demeyin, onlar diyor. Şimdi böyle kafası karşık bir kıtada birlik olur mu? Olmuyor... Peki benim sadede dönme şansım var mı? Yola çıktım bir kez, gittiğim yere kadar...
Bütün Cermen kavimler, milattan önce 2500 yıllarında dilbilimcilerin Pro-Germen dedikleri etnik bir dil konuşuyorlardı. Ancak bu dil, zamanla dallandı budaklandı. Danimarkaca, Norveçce, İsveçce, Hollandaca, Almanca, İzlandaca, Yidişçe ve elbette İngilizce işte bu Cermen dilinin torunları.
Avrupa'nın kuzey ve batısında Cermen kavimlerden farklı olarak bir de Kelt(Celtic) kavimler yaşıyordu. Bu kavmi, özellikle sarı kırmızılı mektup arkadaşlarım belki bilir zira vakti zamanında Anadolu'ya kadar ulaşmış, Galatia diye bir de devlet kurmuşlar. Ancak Türkiye'de hiç başarılı olamamışlar yeniden Avrupa'ya dönmüşler!
İşte bu Kelt kavimlerin merkezi hikayemize başladığımız Britanya adası. Ordan yayılmışlar. Günümüze kadar ulaşmayı başaran birçok Keltik dil var. Bugünkü, Galca (galler dili), İrlandaca, Gaelce vs hep Keltik diller içinde yer alan diller. Bizim Galya dediğimiz Gaul dili ve halkı da bugünkü Fransızların ataları. Almanya ve Fransa neden Avrupa'da iki ayrı kutbun başında duruyor sorusunun manzarasının bir kısmını bu Cermen - Kelt ayrılığı süsler.
Her neyse Anglo-Saksonların Britanya'ya gelmesinden önceki Keltler'de kaydetmeden geçemiyeceğim bir büyük kabile daha var; Britonlar. Romalılar bu Keltik kavimden dolayı Avrupa'nın kuzey batısına "Britanniae" diyordu. Ortaçağ boyunca da Briton dendiğinde sadece adadaki Keltik Britonlar yani "İngiliz olmayanlar" kastediliyordu. Kraliçe Birinci Elizabeth 1603 yılında ölünce, yerine İskoç kökenli kuzeni James geçti. King James, ilk iş olarak İrlanda ve İskoçya'yı da krallığa dahil ederek kendini, 1604 yılının güzel bir sonbahar sabahı hiç yeri değilken "Büyük Britanya Kralı" ilan etti. Britanya adı, adadaki Cermen ve Kelt kavimleri birleştiren ortak bir isim vazifesi gördü. Böylece, 16'ncı ve 17'nci yüzyılda üzerine güneşin batmadığı Britanya İmparatorluğu doğdu. Bugün de Britanya üzerine güneş pek doğmuyor ama buna birazdan dikkat çekecem. Günümüzde artık, Britanya adasından olan herkese etnik kökenine bakılmaksızın "Briton" deniyor. Ada dışında yani Avrupa'nın kuzeyinde kalan antik çağ Britonları ise anavatanlarının Anglo Saksonlaşmasına Fransız kaldı ve Galyalı diğer Keltler ve bir Cermen kavmi olan Franklar ile beraber Fransız ulusunun inşasına katıldı. Dekor tamam, şimdi İngilizce'nin doğuşuna geçebililiz.
Anglo Saksonların canının sıkılması
Milattan sonra 5'nci yüzyılda Cermen kavimlerinden Anglolar, Saksonlar ve Jute'lar, yaşadıkları kıta Avrupasının kuzeyinde ani bir can sıkıntısı yaşadılar ve bizim Fransızlar gibi Manş Denizi dediğimiz 'English Channel'ı geçerek Britanya adasını işgale başladılar. Angloca ve Saksonca eski Germen dilleri konuşuyorlardı. Keltik dillerden etkilenmeye başladılar ve İngilizce'nin hikayesini başlattılar. Bugün dil bilimcileri, değişik ağızlardan oluşan ve nerdeyse 12'nci yüzyıla kadar konuşulan o günkü dile "Eski İngilizce (Old English)" diyor. Bugün İngilizce bilenlerin de anlayamayacağı bir dil bu. Eski İngilizce iki büyük etki ile şekillenmeye başladı.
Birincisi Latin etkisi. Latince o çağın 'lingua franca'sı yani uluslararası anlaşma diliydi. Anglo Sakson elitler de Latince öğrenmeye başladılar. 7'nci yüzyıldan itibaren Hıristiyan olmaya başlamalarıyla Latince'den İngilizce'ye kelime akını da hızlandı.
Eski İngilizce'ye Latinler dışında, Vikinglerin etkisiyle "Old Norse" denen dilden de büyük bir kelime ve gramer kalıbı etkisinin girdiği dönemdir de bu aynı zamanda. "They" , "them" , "are" gibi bazı temel kelimeler, bugünkü İzlandaca, Norveççe, İsveççe ve Danimarka dillerinin atası olan "Old Norse" dilinin İngilizce'ye hatıralarıdır.
Normanlar'ın canının sıkılması
İngilizce'de asıl büyük devrimi yapan ve bugünkü İngilizce'yi doğuran ise 1066 yılında başlayan Norman istilasıdır. 1066 yılında Hastings Savaşında Norman kavimler Anglo Sakson ordusunu yenerek, adada her şeyi bir daha asla eskisi gibi olmayacak şekilde değiştirir. Tıpkı sadece 4 yıl sonra Malazgirtte kazanacak Selçuklu ordusunun Anadolu'yu bir daha asla eskisi olmayacak gibi değiştirmeye başlaması gibi... Büyük Britanya'da artık sonraki 3 yüzyıl için yönetim dili İngilizce değil Eski Fransızca'nın bir lehçesi olan Anglo-Norman dilidir. Elitler, aristokratlar ve saray Fransızca konuşmakta. Halk bir süre daha Eski İngilizce konuşur ama kısa sürede Fransızca'dan etkilenmeye başlar. Din adamları Latincenin etkisindedir. Fransızca'dan ve Latince'den sayısız kelime girmiştir dile. Yaşama mücadelesi veren Eski İngilizce, Latince etkisindeki İngilizce ve Fransız İngilizcesinin mücadelesi, bugünkü modern İngilizce'ye bazen aynı anlama gelen birden çok kelimenin ulaşmasının sebebidir. Mesela, krallık için, İngiliz etkili "king", Fransız etkili "royal" ya da Latin etkili "regal" kelimelerini tercih edebilirsiniz. Hepsi İngilizce. Norman hakimiyeti, 1330'larda başlayıp nerdeyse bizim İstanbul'u fethettiğimiz yıllara kadar süren "Yüzyıl Savaşları"na kadar sürdü. İngilizce'nin 1066 savaşı ile başlayan bu dönemine dil tarihçileri, "Orta Dönem İngilizcesi" diyor.
İngilizlerin canının sıkılması
14'ncü yüzyılda yeniden Anglo Sakson etkisinin Britanya'da hakim hale gelmeye başlamasıyla İngilizce'nin de yeniden yükselme dönemi başladı. Bu aynı zamanda, Büyük Britanya İmparatorluğunun da doğmaya başladığı dönemdir. "Üzerine güneşin bir türlü doğmadığı bir adada" canları sıkılınca, üzerine güneşin batmadığı bir imparatorluk yaratma tutkusuna girdiler. İngilizin bu güneş tutkusu, 'bizim Ruslar'ın "sıcak denizlere inme" tutkusunun aynısı. New York'a ilk geldiğimde, bu şehrin güneyindeki plajların(Coney Island, Brighton Beach, Staten Island'ın güneyi vs) hep Rus mahallesi olduğunu görünce, bunun bir espri değil bir milli şuuraltı olduğuna aynel yakin inandım.
İngiltere'de uzun süre yaşamış birçok arkadaşımdan hep aynı serzenişi dinledim; "Hava o kadar kötü ki, bu adamların niye dünyanın bütün güneşli coğrafyalarını istila etmeye gittiğini şimdi anlıyorum". Geçenlerde içinde kaybolduğum bir etimoloji kitabında, bugünkü İngilizce'de 'bulut' anlamanına gelen "cloud" kelimesinin serencamını okurken, güneş ile kolonizasyon arasındaki bu teze dayanak olacak belirtilere rastladım. Bugünkü İngilizce'de gökyüzü anlamına gelen iki kelime var; "sky" ve "welkin". Her ikisi de İngilizin ve İngilizce'nin güneş görmemiş zamanları olan Eski İngilizce döneminde "bulut" anlamına geliyormuş. "Sky" yukarıda bahsettiğim Viking dili "Old Norse"tan İngilizce'ye geçmiş ve bulut demekmiş. Yaşadıkları coğrafyaya bakınca, başını her göğe kaldırışta buluttan başka birşey görmeyenler için normal bir gökyüzü adlandırması. "Cloud" ise Eski İngilizce'de "tepe" demekmiş. Tepeden sonrası bulut, gerisini unut. Eski İngilizce'de gökyüzü için, bugün sonuna "s" eklenerek cennet anlamında kullanılan "heaven" kelimesi kullanılırmış. Kendimi bir an Dr Jung gibi düşündüğümde, kolonizasyon hastalığına, "cenneti arama" tanısı koyuyorum. Şekspirvari bir tat da katacak olursam, 'dünyanın geri kalanına cehennemi yaşatarak cenneti aramak' derim. Eski İngilizce'de gökyüzü için kullanılan "heaven" kelimesinin bizim Farsça'dan aldığımız "hava" kelimesine akraba çıkmasından korktuğum için bu hatıramı burada kesip, konuya dönüyorum.
Yeryüzünde tek bir İngiliz kalmasa bile...
Sömürge dönemi ve Şekspir İngilizcesi'nin bir dil olarak yükselişinin kilometre taşları. Adam o kadar muhteşem yazmış ki, yeryüzünde tek bir İngiliz kalmasa Şekspir külliyatından yeniden bu dili ortaya çıkarabilirsiniz. Türk entelijansiyasının hala keşfetmemiş olmasını bir türlü anlayamadığım Henry L. Mencken, "Amerikan Dili" adlı 1921 yılı tarihli kitabında, karşılaştırmalı filolojinin kurucusu Jakob Grimm'in 18'nci yüzyıldaki bir kehanetine dikkat çeker ki etkileyicidir. O dönemde, İngilizce hala Avrupa'nın beşinci dilidir. 1801 yılı tarihli bir istatistiğe göre dünyada Fransızca konuşanların sayısı 31,5 milyon, Rusça konuşanların sayısı 30,7 milyon, Almanca konuşanların sayısı 30,3 milyon, İspanyolca konuşanların sayısı 26,1 milyon ve İngilizce konuşanların sayısı ise 20,5 milyondur. O tarih itibarı ile ABD nüfusu sadece 5 milyondur. Devir 17'nci yüzyıldan beri Fransızca'nın devridir. Avrupa, Ön Asya ve Afrika'nın 'lingua franca'sı Fransızcadır. İşte böyle bir dönemde bir Alman filoloğu olan Jakob Grimm, ekonomik, kültürel ve filolojik verileri dikkate alar ve der ki; "İngilizce, birgün dünyanın baş dili olacak. Refah, bilgelik ve ekonomik şartlarda, diğer hiçbirinin onunla rekabet şansı bulunmuyor." Ancak, tohuma bakarak ağacı ve meyveyi sezebilme basireti herkese bahşedilmiş bir nimet değil.
19'ncu yüzyıl İngilizce'nin yavaş yavaş dünya siyaset ve edebiyat sahasında yükselmeye başladığı yüzyıl oldu. 20'nci yüzyıl ise İngilizce'nin yüzyılı oldu. Sabrınızı daha fazla zorlamayayım ve İngilizce'nin nasıl ve niçin dünya dili haline geldiği konusunda paylaşacaklarımı bir sonraki mektuba bırakayım.
Cemal Demir - Haber 7
Henüz yorum yapılmamış.