Sosyal Medya

Güncel

Şehit kaymakamım, Allah senden razı olsun

Merve Şebnem Oruç



Enes bu ay askerden döndü. Uzun dönem askerliğini Hakkari'de yaptı. Evimin karşısındaki kuaförde çalışıyordu, güler yüzlü, genç bir delikanlıydı. PKK'nın ateşkesin sona erdirmesi sonrası gitti askere. Acemiliğinden sonra duymuştum ki, Hakkari'ye gönderilmiş. O an annesini, babasını ve geçirecekleri uzun günleri, geceleri düşünmüştüm, içim cız etmişti.

Geçen gün kapıdan içeri girdiÄŸimde onu orada görünce koÅŸtum sarıldım boynuna, “HoÅŸ geldin ablacım”, diyerek. Henüz çalışmaya baÅŸlamamıştı, arkadaÅŸlarını ziyarete gelmiÅŸti ama “Ä°ÅŸlemini ben yapayım mı abla, hem sohbet etmiÅŸ oluruz”, dedi. “Tamam” dedim. Hiç izin kullanmadan bitirmiÅŸti askerliÄŸini; “Ä°zin kullansam geri dönmek daha zor olurdu” diyordu. Kışın zorluÄŸundan bahsetti, mücadelenin nasıl çetin ÅŸartlarda sürdürüldüğünü anlattı. Bulundukları askeri karakolun yerinden kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle, bazı günler gıda bulmakta dahi zorluk yaÅŸadıklarını söyledi. Eskisinden daha sessizdi, daha olgundu. Hiç deÄŸiÅŸmemiÅŸti ama çok deÄŸiÅŸmiÅŸti. Karşılıklı gözlerimiz doldu. Uzun uzun sustuk, hüngür hüngür aÄŸlamaktan iyiydi.

Annemin komşusunun oğlu Enes de döndü geçen ay askerden. O da Şırnak'ta uzun dönem askerdi. Anacığının artık rahat uyku uyuyabildiği muhakkak.

Kız kardeÅŸimin arkadaşı Ali de GüneydoÄŸu'da askerliÄŸini yapıp dönenlerden. Ama o uyuyamıyor bir türlü. “Uyursam orayı unutmaktan, arkadaÅŸlarımın aklımdan çıkmasından korkuyorum” diyor.

Binlerce Enes, Mustafa, Muhammed, Ali askere gidiyor, onlarla beraber ailelerini de zorluk dolu günler bekliyor. PKK'nın savaşı dağdan şehirlere indirmesiyle başlayan süreçte, sadece vatani borcunu ödemeye giden gencecik erler, profesyonel olarak bu mesleği seçmiş askerler değil; binlerce polis, kamu görevlisi de hayatını kazanmak için icra ettiği görevini yaparken aynı zamanda hayatını riske ediyor. PKK'nın son bir yıldır savaşı taşımaya çalıştığı Batı'da, bugün hala görece çok daha kolay şekilde yapılabilen günlük rutin işler, Güneydoğu'da terör örgütünün şehirlere hendek ve barikat kazarak başlattığı son dönem savaşıyla, çok zor şartlar altında yürütüldü, yürütülüyor. Onlar her gün canlarını, yanlarına aldıkları ve kaybedebilecekleri bir cüzdan, bir cep telefonu gibi taşıyarak işe gidiyor, çalışıyor, işten dönüyor. Dönenler var, bir de dönemeyenler...

Terörle mücadelenin stratejik yönlerini, savaşın teknik detaylarını, askeri operasyonların ilerleyişini, konuşmak ve de yazmak kolay. Hatta hain saldırılarda verilen şehit sayısını, yaralananları soğuk birer rakam, birer sayı olarak kağıda aktarmak da kolay. Ama iş insana gelince, cana gelince, toprağa verilen bedenlere, geride kalan acılı ailelere gelince, yazmak, konuşmak gerçekten çok ama çok zor oluyor. Uzun cümleler kuramıyorsunuz, neden-sonuç ilişkisini verebileceğiniz detaylı analizler yapamıyorsunuz. Hayat bu, can bu... Şehit olmayı göze almış insanların kor yüreği, evlere düşen ateş, aklınızdan geçen her kelimeyi yakıp küle çeviriyor. Uzun uzun susmak, ya da hüngür hüngür ağlamak geliyor içinizden. Yazılmayı bekleyen boş kağıt size, siz ona bakıyorsunuz.

Bu hislerin aynısını Salı gecesi tvnet televizyonundaki Karşı karşıya programında yaşadım. Programı, Güvenlik Politikaları Uzmanı Mete Yarar'la beraber, Mardin'in Derik ilçesinde PKK tarafından makam odasına yerleştirilen patlayıcı nedeniyle şehit olan Kaymakam Muhammed Fatih Safitürk anısına gerçekleştirdik. Yayın öncesi saatlerce ne söyleyebileceğimi, açılışı-kapanışı nasıl yapacağımı, neler söyleyeceğimi düşünmüş, bulamamıştım; hiçbir cümle yeterli ağırlıkta değildi, hiçbir kelime kafi gelmiyordu. Devletine ve milletine hizmet etmek isterken uğradığı hain saldırıyla şehit olan 35 yaşındaki gencecik bir kaymakam, görevi sırasında onu yalnız bırakmayan eşi ve çocuğuyla Derik'te verdiği mücadele, Sakarya'nın Arifiye ilçesindeki şehit cenazesinde ailesinin sergilediği tüyler ürpertici duruş, söylenebilecek her şeyin önüne geçiyordu. Uzun uzun susmak, ya da hüngür hüngür ağlamak geçiyordu içinizden, Safitürk ailesinin söylediklerinin ağırlığı aklınızdan geçerken ağzınızdan çıkan her cümle, buhar olup uçuyordu.

Åžehit Kaymakam Safitürk'ün babası Asım Safitürk şöyle diyordu: “Ölüm haktır ama kendi evladını kaybeden bir ölüm yüreklerin parçalanması. Bu çocuÄŸum, yedinci son çocuÄŸumdur. Bugüne kadar hiçbir zorluk çıkarmadı karşıma. Böyle bir evladı kaybetmek elbette kolay deÄŸil. Buraya adım atan herkesi Allah hac sahibi eylesin. Benim can pare yavrum görevi başında hiç haberi yokken ÅŸehit olmuÅŸtur. Haklarınızı helal edin. Allah razı olsun.” Başını öne eÄŸip “Helal olsun, Allah razı olsun, siz bize hakkınızı helal edin”, demekten baÅŸka ne söyleyebilirsin ki...

Derik'te Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliÄŸi yapan eÅŸi AyÅŸegül Safitürk'ün eÅŸinin tabutuna sarılarak söyledikleri akıldan çıkmıyordu: “AÅŸkım sana ÅŸehitlik çok yakıştı. Bir kaymakam ÅŸehit olacaktı, o sen olmalıydın aÅŸkım. Biliyordum en önde gittin aÅŸkım. Åžehit kaymakamım, Allah senden razı olsun.” Åžehadeti böylesi bir kucaklayış karşısında, içinde hissettiÄŸin üzüntü ve saygıyı nasıl ifade edebilirsin ki...

Annesinin yanındaki ÅŸehit kaymakamın üç yaşındaki oÄŸlu Asım'ın “Babamı göremiyorum anne”, sözleri ve anacığının, “Baban tabutta oÄŸlum” cevabı karşısında, uzun uzun susmaktan, hüngür hüngür aÄŸlamaktan baÅŸka ne yapabilirsin, ne diyebilirsin ki?

Vatan sevgilerine bakıp Kurtuluş Savaşı'nı, Çanakkale'yi anımsadığın, Allah'a teslimiyetlerine bakıp Hz. İbrahim'i, Hz İsmail'i hatırladığın insanların cümlelerinin üzerine, nasıl cümle kurabilirsin ki? Bu vatan uğruna hayatını feda edenlere, görevi başında şehit olanlara, evlatlarını, eşlerini, ana-babalarını toprağa gönderenlere haklarını nasıl ödeyebiliriz ki? Allah onlardan razı olsun.

Kaynak: Yeni Åžafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.