Güncel
Lübnanlaşma ve Balkanlaşma sarkacında Ortadoğu
Follow @dusuncemektebi2
Bölgede devletler ve vekâleten savaşan örgütler arasındaki ittifaklar ve düşmanlıklar günlük olarak değişiyor. Bu da bizlere içinde bulunduğumuz bölgenin yakın tarihinde Lübnan’da ve Bosna’da iç savaşlar sonucunda ortaya çıkan ve aslında “işlemeyen devlet”lerin (failed states) ortaya çıktığı süreçlere telmihte bulunuyor.
OrtadoÄŸu’da Irak’ın iÅŸgalinin ardından “Arap Baharı” adı verilen hareketlerin evrilmesiyle Libya, Yemen ve Suriye gibi ülkelerde iç savaÅŸlar ve de facto (fiili) bölünmelere yol açan bir süreç ortaya çıktı. OrtadoÄŸu’nun mezhebî olarak birbirine rakip iki güçlü ülkesi Ä°ran ve Suudi Arabistan (ve Körfez Ãœlkeleri) arasındaki çekiÅŸmeye, ABD ve Rusya gibi bölge dışı büyük güçlerin müdahalesi eklenince bölgede tam bir kaos yaÅŸanıyor. Bölgenin mutedil ülkesi Türkiye ise bu fiili bölünmeleri kendi bekası için tehdit olarak görüyor.
Bölgede devletler ve vekâleten savaÅŸan örgütler arasındaki ittifaklar ve düşmanlıklar günlük olarak deÄŸiÅŸiyor. Bu da bizlere içinde bulunduÄŸumuz bölgenin yakın tarihinde Lübnan’da ve Bosna’da iç savaÅŸlar sonucunda ortaya çıkan ve aslında “iÅŸlemeyen devlet”lerin (failed states) ortaya çıktığı süreçlere telmihte bulunuyor.
OrtadoÄŸu için LübnanlaÅŸma terimini ilk olarak 1992’deki makalesinde Bernard Lewis kullandı. Biz farkında olmasak da o tarihten bu yana Lewis’in bu yazısı üzerine onlarca çalışma yapıldı. Bu makalede “Körfez Savaşı’ndaki ateÅŸkesin ardından OrtadoÄŸu’da herÅŸeyin deÄŸiÅŸtiÄŸi ve hiçbir ÅŸeyin artık eskisi gibi olmayacağı ve Yeni Dünya Düzeni’nde yeni bir OrtadoÄŸu’nun kurulacağı” ifade ediliyordu.
Evet, bugünlerde “Yeni OrtadoÄŸu’nun eskisinden daha kötü olduÄŸuna” dair yaygın bir kanaat var bölgede. O dönemde, küresel manada SoÄŸuk SavaÅŸ’ın sona ermesi ile bölgesel manada OrtadoÄŸu’ya da daha fazla özgürlüğün geleceÄŸi öngörülürken, günümüzdeki manzara oldukça farklı. Vekâlet savaÅŸlarıyla baÅŸlayan süreç, bölge için, SoÄŸuk SavaÅŸ’tan daha da beter olan bir sıcak savaÅŸa dönüşüyor. Zira baÅŸlangıçta vekillerini kullanan asiller elân doÄŸrudan bölgeye müdahale etmiÅŸ durumda.
Bu noktada Batılı yönetimler açısından temel sorun ÅŸuydu: ABD ve Batı, hâmisi olduÄŸu bölgedeki vekilleri vasıtasıyla kendi çıkarlarını koruyabilecek miydi? Zira SoÄŸuk SavaÅŸ’ın sona ermesiyle Türkiye dahil OrtadoÄŸu’daki müttefiklerinin Batı açısından önemi azalmıştı. ABD’nin yeterli petrol ve gaz kaynaklarına sahip olması da bölgeden çıkarken OrtadoÄŸu’nun yeniden ÅŸekillenmesi için uygundu. Ancak bölgeden çıkarken Ä°srail’in ve Batı’nın çıkarlarına halel getirmeyecek bir yapı oluÅŸturulmalıydı.
ABD’nin yeni OrtadoÄŸu politikasına çomak sokmak
ABD’nin tek kutuplu bir dünyaya göre modifiye ettiÄŸi yeni OrtadoÄŸu politikasına Türkiye’nin yanı sıra en büyük çomağı Rusya soktu. Daha önce hinterlandı Gürcistan ve Ukrayna’da tekrar sahaya döneceÄŸinin sinyallarini veren Rusya, tarihi sıcak denizlere inme emelinin somutlaÅŸması demek olan eski müttefiki Suriye ve Esed’i gözden çıkarmadı. Karşılığında Akdeniz’de kullanacağı “ebedi üsler” edindi. Hem de Ä°ncirlik’in hemen güneyinde.
Bugünlerde 'Yeni OrtadoÄŸu’nun eskisinden daha kötü olduÄŸuna' dair yaygın bir kanaat var bölgede. O dönemde, küresel manada SoÄŸuk SavaÅŸ’ın sona ermesi ile bölgesel manada OrtadoÄŸu’ya da daha fazla özgürlüğün geleceÄŸi öngörülürken, günümüzdeki manzara oldukça farklı. Vekâlet savaÅŸlarıyla baÅŸlayan süreç, bölge için, SoÄŸuk SavaÅŸ’tan daha da beter olan bir sıcak savaÅŸa dönüşüyor. Zira baÅŸlangıçta vekillerini kullanan asiller elân doÄŸrudan bölgeye müdahale etmiÅŸ durumda.
Suriye’de ABD ve Batı’nın baÅŸlangıçta Esed rejimine karşı Türkiye’yi destekleyen tutumu, hem Türkiye’nin hayati istekleri hem de mülteciler konusunda bekleneni veremedi. Aksine ABD, Türkiye’nin terörist ve kendi bekası için tehdit olarak gördüğü PYD/YPG gibi örgütlerle ittifak etme yoluna gitti. Türkiye de bunun üzerine aslında Suriye’de tamamen zıt politikalar güttüğü Rusya’nın zımni onayıyla Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte Suriye’ye müdahale ederek PYD/YPG yönetimindeki kantonların arasına girdi.
DiÄŸer bir karmaÅŸa da ABD ile bölgedeki en saÄŸlam müüttefiklerinden Suudi Arabistan arasında yaÅŸanıyor. Suudi Arabistan’ın Yemen’de Ä°ran destekli Husiler ile olan mücadelesine destek veren ABD, Irak’ta ise Åžii ağırlıklı merkezi yönetimle iÅŸbirliÄŸi içinde. Ayrıca 11 Eylül olayları için tazminat ve mal varlıklarını dondurma meselesiyle de bölgedeki en büyük müttefiklerinden Suudi Arabistan’ı sıkıştırıyor.
Rusya tekrar bölgeye döndüğüne göre, SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde olduÄŸu gibi OrtadoÄŸu ülkelerinin bir kısmı ABD’yi terk ederek Rusya tarafına dönebilir. ABD’li kimi stratejistlere göre “ABD artık sözüm ona OrtadoÄŸu’ya demokrasi getiremeyeceÄŸinden ortak deÄŸer ve standartlara sahip olmadığı bu topraklardan uzaklaÅŸabilir. Batı için petrol akmaya devam ettikçe, OrtadoÄŸu ülkelerinin başındaki diktatörlerin birbirleriyle savaÅŸması ve birbirlerinin topraklarını iÅŸgal etmesi ABD’yi etkilemez”. Angola’daki iç savaÅŸ ve katliamlar nasıl ABD'yi etkilemediyse, OrtadoÄŸu’da da aynısı olabilir. Batı’nın, tarihte olduÄŸu gibi, bu katliamları göz ardı etme kapasitesi vardır. Bilakis bölgenin mikro-etnik ve mezhebî beyliklere bölünmesi yani BalkanlaÅŸması ABD, Ä°srail ve Batı politikaları açısından çok da faydalı olabilir.
Lübnanlaşma tehlikesi
Bölgede diÄŸer bir tehlike ise LübnanlaÅŸmadır. Mısır, Ä°ran ve Türkiye hariç OrtadoÄŸu devletlerinin büyük kısmı yapay olarak kurulmuÅŸtur. Åžayet merkezi yönetimler zayıflarsa, gerçek sivil toplum, milli bir kimlik ve ulus devlete herÅŸeyin üzerinde bir baÄŸlılık olmadığından siyaseti ayakta tutacak bir organ da mevcut deÄŸildir. Bu durumda, daha önce, Lübnan’da olduÄŸu gibi devlet bir kaosa doÄŸru yol alır. Bunun sonucunda birbiriyle savaÅŸan mezhepler, aÅŸiretler arası kan davaları ve hizipleÅŸmeler ortaya çıkar. Bunun son örneklerini Irak, Suriye, Yemen ve Libya’da görmek mümkün.
Aslında stratejistlerin öngördüğü bu durum da tedrici olarak ÅŸekilleniyor. İç savaşın ardından yapılan Taif AnlaÅŸması’yla (1989) kan durmuÅŸ olmakla birlikte, Lübnan anayasasında yönetim, Lübnan vatandaÅŸlığı temeli yerine etnik ve mezhebi aidiyetlere göre ÅŸekillendiÄŸinden maalesef yıllardır Lübnan’a istikrar bir türlü gelmiyor. CumhurbaÅŸkanının Hıristiyanlardan, baÅŸbakanın Sünni Müslümanlar ve meclis baÅŸkanının Åžii Müslümanlar arasından seçildiÄŸi ülkede cumhurbaÅŸkanını seçmek bile yıllar alıyor. Bu durum yüzölçümü daha fazla bölünemeyecek kadar küçük olan Lübnan’ı, Suriye ve Ä°ran gibi dış güçlerin etkisine, Ä°srail’in saldırılarına maruz bırakıyor.
Lübnan’ın Balkanlardaki örneÄŸi ise Bosna-Hersek. 1989’daki Dayton AnlaÅŸması’na göre yine dini farklılıklara göre ÅŸekillenen Bosna-Hersek yönetimi sık sık krizler ve kilitlenmelere maruz kalıyor. Bunun OrtadoÄŸu’daki son örneÄŸi ise Irak. Irak anayasası vatandaÅŸlık temeli yerine etnik ve mezhebi farklılıklara göre yapıldığından ortaya bir kakafoni çıkıyor. Türkiye’nin Irak’ta bir muhatap bulamamasının sebebi de bu.
Maalesef bölgede iç savaÅŸların sona ermesinin ardından bu tür yapıların daha fazla ortaya çıkması muhtemel. Bilimsel-ampirik verilere göre iç savaÅŸların sonucunda genellikle iki ÅŸey oluyor: Rejim ve demografinin deÄŸiÅŸmesi. OrtadoÄŸu’da beklenen ise ehven-i ÅŸer kabilinden. Ya bu devletler etnik ve mezhebi ayrımlara göre beyliklere dönüşecekler, diÄŸer bir deyimle BalkanlaÅŸacaklar ya da yine etnik ve mezhebi ayrımlara uygun olarak yapılacak anayasalarla LübnanlaÅŸacaklar. OrtadoÄŸu için tahminler ÅŸimdilik bu yönde. Ancak en önemlisi bölgede akmakta olan kanın bir an evvel durması.
Prof. Dr. Cengiz Tomar, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü - Al jazzzera
Henüz yorum yapılmamış.