Güncel
HDP'lilerden sonra onlarda Almanya'dan yardım istedi
Cumhuriyet gazetesi editörleri, 31 Ekim tarihinde gazeteye düzenlenen operasyon sırasında ve sonrasında yaşananları, Alman basınına yazdı
Deutsche Welle Türkçe'nin aktardığına göre, Almanya'da 40'ı aşkın medya kuruluşunun 15 Kasım Dünya Hapisteki Yazarlar Günü vesilesiyle yayımladığı mektubun Türkçe orijinali şöyle:
Elindeki demetten birer kırmızı karanfil çıkarıp YazıiÅŸleri'ndeki bütün masalara tek tek bırakıyor. KargaÅŸa içinde ne olduÄŸunu soruyoruz: "Ben eski bir Cumhuriyet çalışanıyım, moraliniz düzelsin diye çiçek getirdim" diyor. Karanfilleri sessizce bırakıp uzaklaşıyor. Oysa Cumhuriyet gazetesinin Ä°stanbul ÅžiÅŸli'deki merkezinde bütün katlar arı kovanı gibi. Günlerden 2 Kasım 2016. 13 yazar ve yöneticimizin gözaltına alınmasında üçüncü gündeyiz. Çalışanlar olarak sakin ve soÄŸukkanlı kalmaya çalışıyoruz. Çıkması gereken bir gazete var ve her ne kadar yayın yönetmenimiz ve yöneticilerimiz gözaltında olsa da, mesleÄŸimizi yapmak dışında alternatifimiz yok. Çünkü Cumhuriyet bir gazete ve burada gazeteciler çalışır. Ama itiraf etmek gerekir ki, hepimiz üzgün ve endiÅŸeliyiz. Gene de o gün atacağımız manÅŸette de dediÄŸimiz gibi ‘teslim olmayız'. Gözaltında tutulan meslektaÅŸlarımızdan, 15 Temmuz darbe giriÅŸiminden sonra ilan edilen OHAL nedeniyle, hiçbir haber alamıyoruz. Savcı, avukat görüşüne 5 gün sınırlama getirmiÅŸ. Herkesin aklında aynı soru: Åžimdi ne olacak? Hatırlamamız gereken ise belki de ne oldu ve neden oldu?
NE OLDU?
Her şey, 31 Ekim 2016 Pazartesi sabahı şu anda tutuklu olan Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu'nun telefonuyla başladı. Yazıişleri müdürümüzü sabah 07.00'de arayıp "Beni götürüyorlar kardeşim!" dedi Sabuncu. Enerjisine çoğu editörün yetişemediği Sabuncu'nun o saatte araması normaldi, söylediğinin de şaka olduğu düşünüldü. Ne yazık ki, biz ne kadar iyimser kalmaya çalışsak da, Türkiye'de artık gerçekler şaka olmayacak kadar trajikti. Polis Murat Sabuncu'nun evinde arama yapıyor ve Sabuncu'yu gözaltına alıyordu. Bu telefondan sonra çalışanlar arasındaki telefon trafiği çılgınca işlemeye başladı. Yazarlarımız Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya ve Hakan Kara, ombudsmanımız Güray Öz, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyelerimiz Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, eski mali işlerden sorumlu üyemiz Bülent Yener, muhasebe müdürümüz Günseli Özaltay, Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay evlerinden alınmıştı. Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç'in evinde de arama yapılıyordu.
93 YILLIK GAZETE
Gazete çalışanları olarak hemen ‘evimizde' toplandık. Ne yapacağız konuÅŸmaları arasında ortaya çıkan ÅŸey, Cumhuriyet'e yapılan bu operasyonun hiçbirimiz için sürpriz olmaması gerçeÄŸiydi. Çünkü iktidarın kendisine muhalefet eden herkesi susturmak istediÄŸine ve bunların içinde Cumhuriyet gazetesinin de olduÄŸuna uzun süredir tanıklık ediyorduk.
Ama Cumhuriyet gibi, tam 93 yıl önce Türkiye'nin de kurucusu olan Atatürk tarafından isim babalığı yapılmış, her darbe döneminde ‘solcu' olduÄŸu için baskı görmüş, her daim demokrasi, laiklik, hukuk devleti, insan hakları ve ifade özgürlüğünü savunmuÅŸ ve ‘evrensel gazetecilik deÄŸerleriyle sadece ve sadece habercilik yapan' gazeteye böyle bir baskı uygulanacağını dillendirmek bile istemiyorduk. 15 TEMMUZ DARBE GÄ°RİŞİMÄ° 15 Temmuz'da ne olduÄŸunu aslında Türkiye dışından birine anlatmak da pek kolay deÄŸil. Kısaca şöyle diyebiliriz: 2013'ten beri AKP ile güç savaşına giren dinci bir örgüt olan Fethullah Gülen Cemaati, 15 Temmuz'da bir darbeyle hükümeti devirmek istedi. Bütün ülke ayaÄŸa kalktı, seçilmiÅŸleri korudu. Türkiye'deki her kesimin birlik olup demokrasi için sokaklara çıkması ile darbe teÅŸebbüsü püskürtüldü. OHAL ilan edildi. Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/ PDY) ile mücadeleye baÅŸlandı, soruÅŸturmalar açıldı, gözaltılar ve binlerce insan hakkında tutuklamalar uygulandı ve uygulanmaya devam ediliyor.
Haksızlıklar karşısında ses veren, yıllardır evrensel kurallar dahilinde gazetecilik yapmak için çabalayan Cumhuriyet gazetesi vakıf yöneticileri ve yazarları da FETÖ/PDY ve PKK/KCK örgütlerinin üyesi olmadıkları halde suç işlemek için örgüt adına hareket ettikleri iddiasıyla suçlandılar ve son olarak 11 Kasım'da İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay da Almanya'dan yurda dönüşünde gözaltına alındı.
CUMHURÄ°YET'E SUÇLAMA Her ÅŸeye raÄŸmen, iyi gazete yapmak ve iyi gazetecilikten vazgeçmedik. Tıpkı yöneticilerimizin ve yazarlarımızın gözaltına alındığı ilk günkü gibi. Ä°lk toplantımıza yine ‘iyi gazete yapmalıyız' diyerek baÅŸladık. Yazarımız ve yayın danışmanımız Kadri Gürsel'in telefonunun çalması ve evinde arama yapıldığının söylenmesi, Gürsel'in apar topar gitmesi ve gittikten sonra onun da tutuklanması biz Cumhuriyetçileri iÅŸini yapmaktan da alıkoymadı. Tıpkı gözaltı kararından sonra gazeteye gelen karikatüristimiz Musa Kart ve icra kurulu üyesi Önder Çelik'in ifade için çekinmeden ve kendiliklerinden emniyete gitmesini durduramadığı gibi. MeslektaÅŸlarımızın gözaltına alınma sebebi, ‘FETÖ/PDY ile PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iÅŸledikleri' suçlamasıydı. Oysa Fethullah Cemaati'nin büyük bir tehlike olduÄŸunu ve FETÖ/PDY'nin Türkiye Cumhuriyeti'ni ele geçirerek Ä°slam devleti kurmak için poliste, adliyede, yargıda sürekli örgütlendiÄŸini yazan nadir gazetelerden biriydi Cumhuriyet. Tıpkı, Kürtlerin hakkını savunurken PKK'yi sürekli eleÅŸtiren, her türlü teröre karşı olan nadir gazetelerden olduÄŸu gibi. Ve ÅŸimdi bütün geçmiÅŸ unutulmuÅŸ ve bütün suç Cumhuriyet'e biçilmiÅŸti.
SANIK SAVCI
13 arkadaşımızdan OHAL ÅŸartları nedeniyle bütün hukuki çabalara raÄŸmen dört gün hiçbir haber alamadık. Fakat gerçeklerin ortaya çıkması gibi bir huyu vardır. SoruÅŸturmayı hazırlayan savcının FETÖ davalarından birinde ‘sanık' olarak yer aldığını yine bir gazeteci ortaya çıkardı. Ä°ÅŸte yaptığımız iÅŸ tam da bu nedenle hayati önemdeydi. Savcının FETÖ davasında sanık olması, aslında hukuken davanın çökmesi anlamına gelirdi, elbette eÄŸer baÅŸka bir ülkede olsaydık. Adalet Bakanı'ndan sadece ‘talihsizlik' diye bir açıklama geldi. Savcıyı görevden almayı bile düşünmediler. Savcı soruÅŸturmayı yürütmeye devam etti ve 9 arkadaşımız hakkında tutuklama kararı verildi. Durumun absürdlüğüne gülüyor musunuz? Hayır gülmeyin, bu Cumhuriyet'in başına gelen gerçek olaydır ve içinde asla kara komedi film öğesi barındırmamaktadır.
GAZETECİLİKTEN SUÇLANDIK
5 Kasım'da adliyeye çıkarılan 13 arkadaşımızdan 4'ü adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Gece saat 04.00'te gazeteye gelişleri, gazetede çalışanların onları bekleyişleri, bu mesleğe ne kadar sadakatle bağlı olduğumuzun göstergesiydi. Ama Türkiye'de hiçbir sevinç cezasız kalmaz. Cuma gecesi başlayıp cumartesi sabah Avrupa'nın en büyük adliye sarayı olan Çağlayan Adliyesi'nde hâkim önünde sorguları bitirilen arkadaşımız, ne yazık ki tutuklanarak yine Avrupa'nın en büyüğü olmasıyla övünülen Silivri Cezaevi'ne gönderildi. Böylece Türkiye, tutuklu gazeteciler listesindeki sayısını da 142'ye çıkardı. Serbest kalan yazarlarımızdan savcılığın sorularını öğrendik: "Neden o haberi yaptınız?" "Neden şu manşeti attınız?" "Neden bu spotu yazdınız?" Yani savcı, bizi gazetecilik yapmakla suçluyordu. Siyaset bilimi profesörü John Keane'in sözü aslında durumuzu özetliyordu: "Bazıları, bazı şeylerin bazı yerlerde yayımlanmasını istemez. İşte o şeylere haber diyoruz."
DAYANIÅžMA NE GÃœZELSÄ°N
10. günde arkadaÅŸlarımız avukatlarımızla görüşebildi. Öğrendik ki, tutuklu arkadaÅŸlarımız en çok gazeteyi ve bizleri merak ediyordu. Aslında merak edilecek ve görülesi günler yaşıyorduk gerçekten. Operasyon haberi duyulur duyulmaz politikacılar, akademisyenler, sendikalar, sivil toplum kuruluÅŸları, öğrenciler, gazeteciler, sanatçılar, emek örgütleri, dünya medyası, uluslararası gazetecilik kuruluÅŸları ve elbette en önemlisi okuyucularımız hem Ä°stanbul'daki merkez binamıza hem de Ankara'daki temsilciliÄŸimize akın etmeye baÅŸlamışlardı. YaÅŸlı, çocuk, kadın, erkek… Hâlâ ziyaretler durmaksızın devam ediyor. Gelenler üzüntümüzü yüklenip umutlarını bırakıp gidiyorlar. Bazılarının ellerinde kahveler, kurabiyeler, sandviçler, kekler, çikolatalar, meyveler, çiçekler… Ayakta kalalım, yıkılmayalım, yere saÄŸlam basalım diye vitaminler… Destekçilerimiz karnımızı doyurmak istiyor, bilmiyorlar ki onların geliÅŸi, desteÄŸi kalplerimizi, ruhumuzu ve direniÅŸ duygumuzu besliyor. AkÅŸamları gazete binamızda çalışıp sabah sınavına giden üniversite öğrencisinin sınavının iyi geçmesi, bizim için hayatın hâlâ yolunda gittiÄŸinin garantisi. 50'li yaÅŸlarında kör Hüseyin Bey'in günlerce Cumhuriyet'ten dışarı adım atmaması, gazeteciliÄŸe olan güvenimizin ve dayanışmanın baÅŸarılı olacağının garantisi. İçeriden "Biz iyiyiz, siz de iyi olun" mesajı gönderen tutuklu arkadaÅŸlarımız ise gazetecilik mesleÄŸinde kazanacağımızın garantisi. Daha ilk günde hızlıca toplanıp ‘Cumhuriyet İçin Gazetecilik Nöbeti' baÅŸlatan meslektaÅŸlarımız, ifade özgürlüğünün garantisi. Yine kendiliÄŸinden geliÅŸen ve gazetemizin bahçesini her akÅŸam bir konser meydanına çeviren müzisyenler, neÅŸemizin garantisi.
TEK EKSİĞİMİZ VAR
Tek garantimiz eksik: Basın özgürlüğü. Demokratik bir ülkede olması kural kabul edilen ve olmazsa olmaz ifade ve basın özgürlüğü bizim ve bu ülkede yaşayan herkesin ihtiyacı. İşimizi rahatça yapabilmek, sadece gazeteci kalabilmek, sesi olmayanların sesi olmak, hakikatleri insanlara duyurmak ve yazabilmek için. İşimiz zor, baskılar ağır, tehditler ciddi ama bunların hiçbiri bizi alıkoymayacak. Yayın yönetmenimiz Murat Sabuncu'nun içeriden gönderdiği ve herkesin gözlerini dolduran şu mesajı aslında Cumhuriyet'teki her çalışanın ilkesi: "Biz sadece ve sadece halkımızın ve okuyucumuzun önünde eğiliriz."
Henüz yorum yapılmamış.